GÜMÜŞPALA-64


Keyifli okumalar...


Gümüşpala, asistanının dosyaları toparlayıp çıkmasının ardından oturduğu koltuğu arkaya doğru itip yerinde doğruldu. 

Biraz sonra katılacağı öğle yemeği aile bağları adına oldukça hayati bir önem arz ediyordu. 

Ayağa kalkıp karbeyazı gömleğinin takım elbisesinin kemer kısmına denk gelen yerini düzeltti. Her zamanki hızlı hareketleriyle manşetlerini ve kol düğmelerini de gözden geçirip ceketini giydi. Hijyen ve kılık kıyafet konusunda titiz adamdı Gümüşpala.

Holdingten çıkıp doğruca boğaz manzaralı lüks balık restoranına çevirdi rotasını. Yol boyunca arka koltuktan iş takibi yaparken bir yandan da misafiriyle geçireceği görüşmenin taslağı dolanıyordu zihninde. 

Yemek yiyeceği mekana ulaştığında her zamanki gibi restoran müdürü ve şefi kapıda ip gibi dizilmişler saygıda kusur etmemek adına kendisini karşılıyorlardı.

Tavırlarının rahatlığından anlaşılacağı üzere tüm bunlar Hamza Mahir Gümüşpala için son derece rutin durumlardı. 

İş adamı kimliğiyle insanlara son derece mesafeliydi. Buna tam olarak üstten davranmak diyemezdiniz fakat etrafına yaydığı enerji ile karşısındaki insanları ister istemez el pençe divan hale getiriyordu.

"Hoşgeldiniz Hamza bey."

Birçok iş yemeğini burada yedikleri için çoğu zaman denk gelirlerdi restoran sahibi ile ve bizzat ilgilenirdi kendileriyle. Anlaşılan bugün Tamer bey yoktu ve rezervasyonlarını duydukları için müdürleri bizzat ilgilenmeye gelmişti.

Kısa bir baş selamı vererek içeriye girdi Hamza Mahir.

"Efendim her zamanki yeriniz hazır. Önceden bir şeyler hazırlatmamı ister misiniz?"

Yine ortamın sahibi herkesten çok Gümüşpala gibi görünüyordu.

"Misafirimi bekleyeceğim."

Masasına otururken cevabı kısa ve netti.

Birkaç dakikalık bekleme süresinin ardından kendisine doğru gelen ufak tefek bir kadın göründü. 

Yanında kürkünü ve çantasını taşıyan kırk beş elli yaşlarında oldukça şık giyimli bir adamla masaya doğru yaklaştılar.

Hamza Mahir yerinde doğrularak son derece nazik bir şekilde elini uzattı kadına.

"Hoşgeldiniz."

Çalışanı olarak tahmin ettiği adam elindeki çantayı masaya yerleştirirken restoran çalışanlarından bir genç adam da koşturarak gelip kürkü alıp uzaklaşmıştı bile.

"Sizin oralarda el öpmek adetten değil midir damat?"

Karşısındaki ufak tefek kadının meydan okuyan masmavi gözleri bir an çok tanıdık geldi Gümüşpala'ya.

"Hak edip etmediğimi tartarsınız diye düşündüm."

Bahriye hanım yaşından beklenmeyecek bir edayla hayıflanır gibi uzattı elini. Sesi aksi çıksa da yüzü tersini söylüyordu.

"Hadi oradan hiç iznime talip bir havan mı var?"

Gümüşpala eğilip kadının küçücük elini öpüp alnına koymuştu.

Bir süredir Bahriye hanım hakkında Yiğit Ali'ye bilgi toplatıyordu. Edindiği bilgiler neticesinde eskilerin İstanbul hanımefendisi dedikleri iyi yetiştirilmiş, oturup kalkmasını bilen, son derece görgülü bir kadındı. 

Krem rengi ikili triko takımını süsleyen inci broşu, lacivert hemen dizlerinin altında son bulan kumaş dar eteğinin altına giydiği kısa topuklu; eteğiyle aynı renk krokodil desenli ayakkabıları, bembeyaz saçlarının yarısını kapatan omuzlarına doğru atılmış mavi tonlarındaki ipek şalı ile tam olarak eski zamanlar köşk hanımefendisiydi. Yetmişlerinin sonu ya da seksenlerinin başında olmalıydı.

Masaya yerleştiklerinde yaşlı kadının yardımcısı da yanlarından uzaklaşmıştı.

"Hamza Mahir Gümüşpala söyle bakalım nereden icap etti benimle görüşmek fikri?"

Bembeyaz teni, iri badem gözlerinin maviliği, elmacık kemiklerinin belirgin yapısına kadar Bahar'a o kadar çok benziyordu ki yaşlı kadının yüzünde gereksiz oyalandığının farkında olan Hamza Mahir bir türlü gözünü çekemiyordu.

"Varlığınızdan kısa süre önce haberdar oldum diyelim. Vakit kaybetmeden tanışmak istedim sizinle."

Bahriye hanım da oldukça dikkatli gözlerle süzüyordu karşısındaki adamı.

"Nikahına aldığın kızın soyunu sopunu araştırmak adet değil midir sizde?"

Bilerek böyle konuşuyor kendisini sınıyordu anlamıştı adam.

"Benim için Bahar'ın kendi varlığından üstün bir durum hiç olmadı."

Yaşlı kadının bir kaşı kalkmış başıyla onaylamıştı.

"O vakit benden ne istiyorsun?"

O sırada sipariş almaya gelen şef ile konuşmaları sekteye uğramıştı. Yiyeceklerine karar verip adam yanlarından ayrıldıktan sonra konuşmaya döndüler. Hamza Mahir'in her bir tavrı yaşlı kadın tarafından dikkatlice gözlemleniyordu.

"Bahar'ın hayatındaki dönüm noktası sizsiniz Bahriye hanım. Babasından ve dedesinden adeta kaçırmak suretiyle ona teyzesiyle birlikte sıfırdan bir hayat kurmuşsunuz. Manevi olarak yanında olamasanız da maddi yönden hep destekçisi olmuşsunuz."

Biraz duraksayarak devam etti. Kelimelerini filtreden geçirir gibiydi.

"Kocanız ve oğlunuz gibi niyeti bozuk iki adamın ortasında kalmış biri olarak taktire şayan cesaretiniz fakat benim aklıma yatmayan bir nokta var."

Karşısındaki genç adamın birden bire ortama gözle görülür şekilde hükmetmesini izliyordu Bahriye hanım. Devam etmesi için bekledi.

"Nasıl olur da bunca yıl bu şehirden uzakta büyüttürdüğünüz torununuzun kaçırılmasına göz yumdunuz? Dahası yaşadığınız şehre getirildi. Yer yerinden oynaması gerekirken sesinizi dahi çıkarmadınız?"

Tebessümle su kadehini masaya koydu yaşlı kadın.

"Bahar senin için ne kadar altın tepside sunulmuş bir eş adayı ise sen de benim için o kadar iyi bir damat adayıydın diyelim."

Gümüşpala şaşırmış görünüyordu.

"Torununuzu hiç tanımadığınız bir adama mı emanet ettiniz? Üstelik oğlunuzla çok büyük husumeti olan biri."

Bahriye hanım kendinden emin bir şekilde onayladı adamı.

"Önce elbetteki böyle bir planım yoktu. Zeliha tutuşmuş gibi beni arayınca paylayıp kapattım ama bir de bana sor içime bir kor düştü. Dünya gözüyle büyüdüğünü bile göremediğim, başına bir iş gelmesin diye kendimden dahi sakındığım torunumu almıştın benden."

Oldukça uzun zaman sonra yaşanan olayların bir diğer bakış açısı ayyuka çıkıyor, perdesi aralanıyordu.

"Bakma rahmetli milletvekili olduğu için ailemiz onunla tanınır hale geldi ama esas benim aile bağlarım İstanbul'un köklü ailelerine dayanır. Kendi oğluma söz geçiremesem de etrafa nazım geçer. Seni sorup soruşturdum."

Anlaşılan tek istihbarat toplayan kendisi değildi Gümüşpala'nın.

"Ne yalan söyleyeyim başlangıçta gözümü korkuttun. Çok sert bir duruşun var."

Hamza Mahir arkasına yaslanmış lokmasını usul usul çiğnerken doğrudan Bahriye hanıma bakıyordu.

"Ne malum torununuza eziyet etmediğim? Nasıl böyle bir riski göze alabildiniz hiç tanımadığınız bir adamın eline bıraktınız?"

Burnundan tıslar gibi bir gülme sesi çıktı.

"Hoş isteseniz de elimden alamazdınız orası ayrı."

Yaşlı kadın memnuniyetle baktı adama. Asla gözlerini kaçırmıyordu. Yaşına nazaran cesareti yüksekti.

"Senin sert bir adam olduğunu duyduğum kadar mert bir adam olduğunu da duydum. 

Ben yıllarca Bahar'dan uzakta yaşamak zorunda kalsam da gözüm kulağım her daim üzerinde oldu. Torunumun huyundan, suyundan; güzelliğinden; zekasından; arından, edebinden emindim. Söylenenler kadar mert bir adamsan eninde sonunda kıymetini bilirdin. Duyuyorum ki öyle de olmuş."

Bahriye hanımın eminliği Gümüşpala'yı dumura uğratmıştı. Kolay kolay gireceği bir ruh hali değildi bu.

"Tüm bunlar neyin planı Bahriye hanım? Zeliha hanımla birlikte yaşayıp gitmesini neden istemediniz? Ben çok da güvenli bir liman sayılmam."

Yaşlı kadının yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu.

"Sağda solda duyduklarımdan bile oğlumdan ve kayınpederi olacak o şarlatandan daha güvenilir bir adam olduğunu çok rahat çıkarabilirim. Gözlerini torunuma dikmişlerdi ve inan bana zorla da olsa o ahmak oğlanla evlendirirlerdi."

Bu konu açılınca Hamza Mahir'in sinirlendiği bariz şekilde anlaşılıyordu. Muhtemelen haberdardı karşısındaki adam o kişinin kim olduğundan.

"Bahar'ı istemediği bir evlilik yapmaması adına bir başka tanımadığı adamın eline bırakmaya razı oldunuz yani. Kendinizce beni kullandınız doğru mu anlıyorum?"

Hamza Mahir'in açık sözlülüğü yaşlı kadını keyiflendirmişti.

"Seni kullanmaya çalışmak ancak nafile bir çaba olur Gümüşpala bunu ikimizde biliyoruz. Fevkalede işime gelen bir tesadüf oldu diyelim senin torunuma sahip çıkman."

Bahar farkında bile olmadan, kendisinden çok uzakta yaşayan insanlar hayatıyla ilgili perde arkasında ne kararlar almıştı. Genç kadının ruhu bile duymamıştı. Hoş karşılıklı oturan bu iki insanın varlığından dahi haberdar değildi yakın zamana kadar.

"Tek torununuzu kocanız ve oğlunuzdan kaçırmak zorunda kalmışsınız. Sizi hiç tanımadan büyümüş. Zor bir hayatınız olmalı."

Bahriye hanımı, dik duruşunun arkasındaki bakışlarının hüznü ele veriyordu. On ikiden vurmuştu Hamza Mahir.

"Allah insanı bahtından güldürsün. Bana eşimi seçme şansı verilmedi. Münasiptir denildi evlendim. 

Allah evladın da hayırlısını versin çünkü onu hiç seçemiyorsun amma velakin canın ciğerin oluyor söküp atamıyorsun da. 

Sacit bey hiçbir zaman insan kıymeti bilen biri olmadı. Kendi de dahil kimseyi sevmezdi. Acımasız bir adamdı anlayacağın. Ekrem'i de öyle büyüttü. 

Herkes kendi yaptıklarından mesul ama dayak yiyen dayak atmayı öğrenir, babası annesine saygı duymayan bir oğlan çocuğu kadınlara zor saygı duyar. 

Ekrem'e babası yazık etti. O da kendine yazık edip izinden gitti. İnsan kendi kanından olana üzülüyor."

Ekrem Saruhanlı'ya karşı düşmanlığı çok büyük de olsa karşısındaki kadını anlıyordu Hamza Mahir. Kim bilir ne çeşit zorluklara göğüs germek zorunda kalmıştı. 

"Oğlunuza en büyük darbeyi ben vurdum Bahriye hanım. En çok da bana kızmış olmalısınız."

Gümüşpala'nın sesi sıradan bir tespit yapar gibiydi.

"Bilakis tüm Türkiye'ye rezil olsa da o korkunç kayınpederinden ve onun sülalesinden kurtuldu. Duyduğuma göre torunumun adını anmaması karşılığında canını bağışlamışsın, mütevazi bir hayat sunmuşsun. Belki bundan sonraki hayatını daha fazla günah işlemeye değil de tövbe etmeye adar."

Karşısındaki kadının bakış açısı o kadar realist bir zemindeydi ki nasıl zamanlardan geçip öz oğluna karşı böyle objektif fikirler edinmeyi öğrendiğini merak etti adam.

"Peki ya annemi tanır mıydınız?"

Bahriye hanımın yüzünden anlık da olsa bir memnuniyetsizlik geçmişti. Hemen sonrasında mahçup bakışlarla kaşıladı Hamza Mahir'in sorusunu.

"Ekrem'e sorarsan hayatının aşkıydı ama bana kalırsa gençlik takıntısıydı çünkü aşk böyle çirkin şeyler yaptırmaz insana. 

Önceleri daha anne oğul gibiydik. Narin'i ne çok sevdiğini anlatırdı bana. Daha sonraları sanki hayatındaki tüm psikolojik sorunlar birleşmiş ve annene karşı takıntılı bir sevdaya dönüşmüştü. Gün geçtikçe benim ellerimden de kaydı iyice babasının oğlu oldu çıktı."

Tüm bunları konuşmak iki tarafın üzerinde de ağırlık olup çökmüştü.

"Benim anlayamadığım ise tüm bu kötülükler annesinin başına gelmiş bir evlat nasıl olur da intikam için bir kızcağızı kaçırtır? Bunu kendine nasıl yakıştırdın?"

Babaanne olarak hesap soruyordu yaşlı kadın. 

Gümüşpala'nın keskin bakışları tereddütsüzdü.

"Torununuzun kim olduğundan bağımsız, en başından beri böyle bir kötülük yapmayı hiç amaçlamadım. İntikam almak istediğim doğruydu fakat Bahar düşünme yetimi en başından ekarte etti."

Gözlerindeki netlik belli belirsiz bir tebessüme dönmüştü cümlesinin sonunda.

"Onu görmek için sabırsızlanıyorum ama ne yalan söyleyeyim beni istemezse diye de korkuyorum."

Yemeğin sonuna gelmişlerdi Gümüşpala peçetesine ağzını şöyle bir sildikten sonra cevapladı kadını.

"Bahar'ın kalbi geniştir beni ve ailemi kabullendikten sonra sizi de anlayacaktır. Yine de son karar onun. Ne derse, ne isterse arkasındayım."

Taraflar arasında mutabakata varılmıştı. Karşılıklı saflarda değillerdi en önemlisi.

"İkimizin ailesi de çok zarar gördü karşılıklı olarak. Hikayenin kötüleri artık aramızda olmadığına göre bir araya gelmemiz için bir engel kalmadığını düşünüyorum oğlum."

Kötülerden kastı yüksek sesli olarak elbette ki Sacit ve Ekrem Saruhanlı'ydı fakat içinden geçirdiği bir diğer isim de Narin hanımdı yaşlı kadının. Yüksek sesle söylemesine gerek yoktu fakat en başından beri sevememişti o kızı. 

Fabrikada çalıştığı dönemden pavyonda şarkıcılık yapana kadar ki süreçte oğlunu kesin bir dille reddetmemiş, yan cebinde tutmuştu. Hali hazırda zaten deli bozuk olan oğlunu daha da kışkırtmamak adına o zaman da hep susmuştu. Kötüleyip daha da kıymetlendirmek istememişti ama olan zaten olmuştu. 

Bahriye hanımın yetiştirilme tarzı, görgü ve geleneklerine göre asla tasvip etmeyeceği biriydi Narin hanım. Alın teriyle fabrikada çalışıp para kazanmak yerine içlerinde gencecik kızların namuslarının peşine düşen, ırz düşmanı adamların çoğunlukta bulunduğu bir yerde şarkıcılık yapmaya başladığını duyduğu an soğumuştu ve asla gelini olsun istememişti içten içe. 

Yaşlı kadına göre Narin, kızı gibi gördüğü gelini Zeynep'in eline su dökemezdi. 

"Benim sizinle bir alıp veremediğim yok Bahriye hanım. Bana göre siz kader mahkumusunuz tıpkı Zeynep hanım gibi. Şunu bilin ki benim soyadım Gümüşpala, Bahar'ı üzeni üzerim. Karım istediği sürece başımın üzerinde yeriniz var."

Biraz duraksayarak devam etti.

"İsterseniz sizi bir akşam misafir edelim. Bahar'la yıllar sonra yeniden tanışın, yaşadığı yeri görün."

Bahriye hanım bu teklifi reddecek değildi.

"Elbet gelirim. Geriye kalan kısacık ömrümde yılların özlemini gidermeyi çok isterim."

Gümüşpala aslında Bahriye hanım ve Bahar'ın bir araya gelebilmesinin tek yolu olmuştu istemsizce. Bahar'ın arkasında duran bu büyük güç sayesinde hem oğlu Ekrem ses çıkaramaz hale gelmişti hem de kadıncağızın torununu riske atmamak adına ondan vazgeçtiği günler geç de olsa geride kalmıştı.

"Öncelikle benim karıma sizin varlığınızdan bahsetmem gerekir. Bana biraz süre verin sizi arayacağım. Bu arada Zeliha hanımla ilgili gerçeği henüz bilmiyor. Kendisi söylemeyi tercih eder."

Hamza Mahir, Zeliha hanıma verdiği sözü tutmayı da ihmal etmiyordu.

Bahriye hanım başıyla anladım manasında onaylarken usul usul da kalkmaya hazırlanıyordu.

"Beni çok bekletme oğlum yıllarım özlemle geçti, günlerim sayılı. Bana müsade artık uzun saatler dışarıda kalmaya bünyem dayanmıyor."

Gümüşpala son derece saygılı bir biçimde kadından önce ayaklandı ve yanına geldi. O arada yardımcısı koşarak hanımının yanına ulaşmıştı bile.

Birlikte dış kapıya doğru ilerlerken Bahriye hanım şöyle bir baktı adama.

"Allaha emanet Hamza Mahir."

Kadının dirayetli duruşu Gümüşpala'yı etkilemişti doğrusu. Arabasına doğru yavaş adımlarla uzaklaşan kadının arkasından baktı öylece. 

Kafasını çevirip saatine baktığında öğleden sonra üçe geldiğini gördü. Zaman konuşulanların derinliği ile hızlıca geçmişti ama anlaşılan epeyce oturmuşlardı. Arabaya binip şoförüne holdinge gidecekleri talimatını verdiği sırada telefonu çaldı. 

Arayan Bahar'dı.

"Güzelim"

İşte bu ses genç kadını mest ediyordu.

"Sevgilim neredesin?"

Normalde pek nerede olduğunu sormadığı için anlamazca cevapladı adam.

"Şirkete geçiyorum yavrum hayırdır?"

Bahar'ın sesi ev ortamından gelmiyordu. İki saat kadar önce Leyla ve Esra ile dışarı çıkacaklarının haberini vermişti.

"Biz dışarıdayız ama sıkıldık biraz gelsek mi oraya?"

Esra sesini çıkarmıyordu ama Leyla laf arasında çok heveslenmişti holdinge gitme fikrine.

"Patron koltuğu seni bekliyor gel bakalım."

Bahar kıkırdayarak cevapladı.

"Sen o koltuğu çocuk bayramında bile vermezsin."

Karısının neşeli sesi Gümüşpala'nın gerginliğini de almıştı.

"Sen gel de baş başa değerlendirelim bu konuyu."

O koltuğun Hamza Mahir'in kucağı olduğunun çok farkındaydı Bahar ama anlamazlıktan geliyordu.

"Bekle bizi geliyoruz sevgilim."

Bahar telefonu kapatıp kızlara döndü.

"Kızlar kahveler de bittiyse kalkalım mı Mahir orada olacakmış gelin dedi." 

Hep birlikte ayaklanmışlardı. 

"Abla ben gelmesem mi? Buradan eve geçeyim ben."

Esra'nın son günlerdeki çekimser halleri çok üzüyordu iki kadını da.

"Aa o ne demekmiş? Orada Nejat ile Hamza ağabeyin de var sanki yalnızca Yiğit Ali'nin iş yeri mi canım orası? Değil mi Bahar kuşum?"

Artık Leyla'nın yanında da açıkça konuşuyordu Esra çünkü son hadiselerden sonra her şey ortaya serilmişti zaten.

"Çok haklısın Leyloş. Kuzucuğum senin kendini böyle dışlamana izin vermeyiz bilmiş ol. O Yiğit Ali danası düşünsün."

Bahar'ın cümlesi iki kızı da güldürmüştü.

"Ay hadi herkes bir oluşumu alsın kucağına vallahi ben minik bir kadınım zaten taşıyamıyorum."

Bugün kar kış dememişler ilk defa oğlanları da yanlarında getirmişlerdi. Minik aslanlar sosyalleşiyordu.

"Teyzesi bunları yer yer yer..."

Esra kucağındaki Emir'in bir sağ elini bir sol elini öpüyor güldürüyordu.

Bebeklerle zar zor arabaya kendilerini atmışlardı.

Holdinge giriş yaptıklarında çizdikleri profil gerçekten çok dikkat çekiciydi.

Birbirinden güzel ve havalı görünen üç kadının her birinin kucağında birer bebek yan yana yürüyorlardı.

Çalışanlar Bahar'ı tanıdıkları için koşturarak karşılamaya gelmişlerdi. 

Etraftaki herkesin bakışlarını haklı olarak üzerlerinde hissediyorlardı. Yanlarından geçtikleri çalışanlar fısıldaşmaya başlıyorlardı hemen.

Öncelikle herkesin gözü üç bebeğe kayıyordu. Biliyorlardı patronlarının üçüz bebekleri olduğunu ve ilk kez görüyorlardı. Normal zaman üçüz bebek dikkat çekici bir şey iken konu Hamza Mahir Gümüşpala'nın oğulları olunca bir bakan bir daha bakıyordu.

Bir diğer mevzu herkesin hala Bahar'ı çok merak ediyor oluşuydu. Ne de olsa Gümüşpala'nın eşiydi ve haber değeri çok yüksek bir durumdu bu. Bahar'ın doğallığı ve güzelliği hayranlık dolu bakışlara sebebiyet veriyordu.

Bugünün gizemli haberi ise Leyla ve Esra'ydı. Bu güzel kadınların kim olduğu hemen merak konusu olmuştu. 

"Leyla"

Genç kadın Nejat'ın sesiyle başını çevirdi.

"Yenge, Esra hoşgeldiniz."

Kadınlar gülümseyerek başlarını çevirirken Leyla hemen kocasına doğru sokulmuştu. Nejat'ın alnına ve başının üzerine kondurduğu öpücükler ile etraftaki meraklı bakışların bir sorusu daha yanıt bulmuştu.

"Hoşbulduk aşkım"

Nejat hemen Leyla'nın kucağındaki Alp'e yönelmişti.

"Amcam hoşgeldin paşam gel bakayım bir seveyim seni."

Sık sık görüştükleri için oğlanlar amcalarına yabancılık çekmiyordu.

"Hadi gelin yukarıya çıkarayım sizi. Ağabeyim de az önce geldi."

Hep birlikte laflayarak kendi ofislerinin olduğu özel kata çıkmışlardı.

İçeri girdiklerinde Hamza Mahir ve Yiğit Ali bilardo oynuyorlardı.

"Ohoo biz de kocamız çalışıyor zannediyoruz."

Bahar'ın sesiyle başını kaldıran Gümüşpala sevgi dolu bakışlarla karısını süzdü.

"Hoşgeldin yavrum"

Bahar tebessümle kocasına doğru yürürken Hamza Mahir de Leyla ve Esra'yı karşılamıştı.

"Hoşgeldiniz hanımlar"

Leyla, Nejat'ın kolunda ofisin ortasına doğru ilerlerken Esra bir anlığına kapının ağzına çakılıp kalmıştı. Yiğit Ali gözlerini dikmiş kendisine bakıyordu çünkü.

"Esra gelsene ağabeyciğim."

Nejat'ın çağırması üzerine ilerledi genç kız.

"Aslanlarımı getireceğini söylememiştin güzelim."

Babalarını görünce heyecanlanan oğlanlar Hamza Mahir'e 'beni al' der gibi kucak açıyorlardı.

"Aslanları kafesinden çıkardım sevgilim."

Bahar'ın çenesi ile boynu arasına bir öpücük konduran adam duydukları ile gülümsedi.

"Herkes kendine dikkat etsin o zaman."

Gümüşpala'nın söyledikleri herkesi güldürmüştü.

"Ne haber Esra?"

Esra, Emir'i babasına verirken bir yandan da sohbet ediyordu.

"İyiyim Hamza ağabey. Bugün dersim yoktu ben de ablamlarla vakit geçireyim dedim biraz."

Göz ucuyla Yiğit Ali'ye bakmayı ihmal etmiyordu çünkü izlendiğinin fakındaydı.

"Hanımlar hoşgeldiniz."

Yiğit Ali'nin sesiyle ona doğru dönmüşlerdi.

"Hoşbulduk ağabey özledik seni."

Leyla'nın sesi her zamanki gibi çok samimi çıkıyordu.

"Sağol Leyla ben de çok özledim."

Gözü bir anlığına Esra'yı bulmuştu. İkisi arasında iletişim bile denilemeyecek anlık bir elektrik yaşanmıştı.

Esra en son karşılaştığı durum sonrasında Yiğit Ali'nin yüzüne bile bakmıyordu.

Yarım saat kadar oturup hep birlikte sohbet muhabbet etmişler bu buluşma herkese çok iyi gelmişti. Bir süre sonra Nejat ayakladı.

"Leyla'm gelmişken odamı göstereyim sana."

Leyla hevesle ayaklandı. Onlar çıkacağı sırada Esra da söze girdi.

"Ben de müsadenizi istesem akşam arkadaşlarımla bir yere davetliyim ancak hazırlanırım."

Yiğit Ali'nin anında bir kaşı havalanmıştı. Ağzını açıp tek kelime edemiyordu ama bakışları oldukça sorgulayıcıydı.

"Nejat çıkarken söyle de çocuklara Esra'yı bıraksınlar."

Esra teşekkür edercesine Hamza Mahir'e baktı.

Yiğit Ali duruma anlam veremiyordu. Yengesine nefes aldırmayan ağabeyi Esra'ya tek kelime etmediği gibi bir de ayağına araç tahsis ediyordu. 

Oh ne ala memleketti!

Hırsla ayağa kalktı Yiğit Ali.

"Ben Hilmi'nin mekana gidiyorum ağabey var mı bir diyeceğin?"

Sesi tahammülsüz çıkıyordu.

"Yok koçum selametle."

Ağabeyi ya kendisiyle dalga geçiyordu ya da kafayı yemeye başlamıştı Yiğit Ali.

Nejat ve Leyla ile birlikte Yiğit Ali ve Esra da odadan çıkmışlardı.

"Sonunda kaldık baş başa yavrum."

Hamza Mahir'in bu sıkılgan hallerini Bahar çok iyi bildiği için gülümsemişti.

"Huysuz musun acaba?"

Kocasının masasının yanına yaklaştı genç kadın.

Aynı anda hemen adamın güçlü kolları tarafından kaldırılıp masanın üzerine oturtulmuştu. Karısının hemen yanı başında ayakta dikiliyordu.

Bahar kollarını kocasının beline sarıp başını göğsüne yasladı.

"Hmm çok özlüyorum bu anı."

Genç kadının mırıldanmaları adama huzur veriyordu.

"Ne yaptınız bakalım?"

Hamza Mahir mutlaka sorardı gün içinde neler yaptığını. Normal zamanda etrafa karşı ilgisiz görünen adam mesele Bahar'a gelince her şeyini bilmek istiyordu.

"Durmadı ki oğulların çok da bir şey yapamadık aslında."

Şimdiden annelerini bezdiriyorlardı anlaşılan.

"Alışveriş merkezine gittik önce Esra'ya güzel bir elbise aldık sonra da öyle bakındık biraz. Birkaç parça bir şeyler de ben aldım."

Adamın kaşı anında yukarı kalkmıştı.

"Nasıl şeylermiş onlar?"

Sesinde bir önceki alışverişin iması vardı bolca.

"Siyah kadife bir elbise giydim görsen o kadar güzel ki..."

Bahar hülyalı hülyalı elbiseyi anlatıyordu.

"Kesin sana da çok yakışmıştır."

Hamza Mahir iltifat etmiyor tespit yapıyordu.

"Ay evet Mahir kızlar da öyle dedi zaten ben de çok yakıştırdım kendime."

Elleri usul usul kocasının gömleğinin düğmelerinde oyalanıyordu. 

Adam başını eğmiş hemen önündeki masayla kendi arasında oturan karısının nazlı nazlı kendisine bir şeyler anlatışını dinliyordu. Konunun ne olduğunun pek bir önemi yoktu aslında.

"Alsaydın güzelim o zaman."

Bahar gülümseyerek kafasını kaldırıp kocasının gözlerinin içine baktı.

"Birazcık derin bir dekoltesi vardı."

Öyle tatlı tatlı anlatıyordu ama durum anlaşılmıştı.

"Ne dekoltesiymiş bu?"

Daha önce hiç kafa yormadığı konular hakkında sohbet ederken buluyordu Gümüşpala kendini.

"Sırt dekoltesi sevgilim"

Adamın elleri anında belini kavrarken öne kendisine doğru çekmişti Bahar'ı.

"Tam tuttuğun yere kadarcık."

Hali hazırda elbiseyi zaten alamayacağı için Bahar da gülerek anlatıyordu. 

"Elbisenin arkasını dikmemişler yani?"

Moda deyince de Hamza Mahir'di malumunuz.

"Ama görsen öyle şık oldu ki Mahir popomun büyüklüğü de ilk defa bir işe yaradı baya güzel durdu."

Anlaşılan Bahar elbiseyle bir hayli vakit geçirmişti.

"Hakkını yeme benim hep işime yarıyor. "

Elleri daha da aşağı inerken söz konusu olan yerleri kavramıştı bile.

"Edepsizleşme hemen"

Eğilip karısının dudaklarını ele geçirirken ateşli bir öpüşmenin startı verilmişti bile.

Ayrıldıklarında Bahar kendisine gelmeye çalışırken her zamanki gibi önce toparlanan Hamza Mahir'di.

"Ayrıca tenini yalnızca ben görebilirim yavrum hiç heveslenme öyle şeylere."

Bahar şımarıkça ofladı.

"Tamam hep giymeyim ama azıcık da giyeyim Mahir ya"

Gümüşpala genç kadının alt dudağını dişleri arasına alırken bunun bir uyarı olduğunun Bahar elbetteki farkındaydı.

Hararetli öpüşmeleri Bahar'ın sırtının yavaş yavaş masanın üzerine doğru değmesiyle devam ederken oğlanlardan birinin sesi duyuldu.

Ne halde olduklarının yeni yeni idrakına varan genç kadın aceleyle itti kocasını üzerinden.

"Sen bu masayı kafana koydun ama olmaz canım olmaz!"

Havalı havalı konuşurken bir yandan da saçlarını ve kıyafetini düzeltiyordu.

Ne ara açmıştı bu adam düğmelerini pesti doğrusu!

"Sen gelirsin nasıl olsa buraya."

Şu saatten sonra her gelişinde içi kıpır kıpır olacaktı anlaşılmıştı.

Bahar koltuğa doğru koşturdu. Üçüzleri uyutup ikili koltuğa yatırmıştı ve önlerine sandalyeler çekerek güvenli alan oluşturmuştu. Yaklaşık yarım saat içinde uyanmıştı Alp bey.

"Şişşt anneciğim kardeşlerini uyandıracaksın bu ne ses böyle?"

Sessizce oğlunu susturmaya çalışan Bahar çareyi emzirmekte bulmuştu ama önce gözü hemen Hamza Mahir'i buldu acaba uygun olur muydu?

Gümüşpala karısı daha oğlunun yanına koştururken kapıyı otomatik olarak kilitlemişti bile. 

"Rahat ol güzelim."

Bahar, Hamza Mahir'in yanında çok konforlu hissediyordu. Tek kelime etmeden bakışlarından anlıyordu kocası ne düşündüğünü neye endişe duyduğunu.

Biraz sonra minik Alp'in savaşı sona ermiş keyifli keyifli karnını doyuruyordu. 

Gümüşpala şöyle bir göz gezdirdi odanın içine.

Bilardo masasının üzerinde duran biberon ve oyuncaklar; tekli koltuğun üzerine atılmış bebek battaniyesi ve üç tane minicik mont; deri koltukların arasında duran orta sehpanın üzerindeki mama kutusu ve fermuarı açılmış bebek çantası; bir diğer koltuğa gelişigüzel bırakılmış Bahar'ın kol çantasıyla montu derken ailesi bir saat içinde tüm odayı ele geçirmişti.

Düzensizliğe tahammülü olmayan bir insana nasıl ilaç olabilirdi bu denli dağınıklık?

Siyah beyaz kusursuz bir tabloya atılmış renklerdi sanki tüm bu detaylar.

Onlar olmadan da Gümüşpala kusursuzdu ama onlar varken canlıydı; yaşadığını, nefes alıp verdiğini hissediyordu.

Önce Bahar sonra onun canından dünyaya gelen evlatları Hamza Mahir Gümüşpala'ya ruhunun varlığını hissettirmişlerdi. 

Tekrardan uyuyan Alp'i yerine yatıran Bahar ikili koltukta oturan kocasının yanına gidip oturmuş başını göğsüne yaslamıştı yeniden. 

Hamza Mahir de kollarıyla sımsıkı sarmıştı karısını.

"Buraya aslanlarıma bir oda mı yaptırsam? Baksana koltukta uyudular."

Adamın yüzündeki memnuniyetsizliği gören de yerde yatıyorlar zannederdi.

"Sevgilim minicikler zaten nerede olsa uyurlar ne olacak. Hem gözümüzün önünde olsunlar diye içerideki yatağa bile taşımadım ben."

Gümüşpala'nın kafasına yatmış gibi değildi.

"Olmaz öyle kendi mülklerinde koltukta mı uyuyacak aslanlarım? En kısa zamanda ayarlasınlar bir oda."

Bahar gülmekle göz devirmek arasında gidip geliyordu ama o kadar ciddiydi ki kocası ikisini de yapamamıştı şaşkınlıktan. 

"Kocacığım bir oda da bana ayarlayalım o zaman."

Sesi ciddi olsa da dalga geçiyordu genç kadın.

"Senin odan var zaten yavrum."

Yatak odasına açılan aynalı kapıya doğru bakarak konuşuyordu adam.

"Yatak odası mı benim odam?"

Bahar şaşkınlıkla gözlerini kocaman açmış kocasının omzunu çimdikleyerek istemsizce yüksek sesle konuşuyordu.

"S-sen beni seks objesi olarak görüyorsun!"

Aynı anda Gümüşpala'dan de yüksek sesli bir kahkaha duyuldu.

"Ne olarak görüyorum?"

Adam hala gülmeye devam ediyordu.

"Gülüyorsun bir de"

Hamza Mahir, Bahar'ı iyice göğsüne doğru çekmiş, kollarıyla zapturapt altına almış kıpırdayacak alan dahi bırakmamıştı.

"Ben seni canımın içi olarak görüyorum"

Kollarını daha da sıkarken gülerek devam etmişti.

"Ben bu odayı kast ediyorum. Benim olan her şey senin."

Gözlerini kısarak adama inanmazca baktı genç kadın.

"Sen var ya önce bilerek yapıp sonra hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranıyorsun çok fenasın!"

Yine Hamza Mahir'in oyununa gelmişti. Dalga geçip duruyordu kocaman adam.

"Aklın orada senin."

Buyur iş kendi üzerine kalmıştı bir de.

"Kimin aklı orada acaba? Pissin."

Gümüşpala karısının çenesinden tutup yüzünü kaldırmaya çalışırken hala işin esprisindeydi.

"Bakayım kızardın mı sen yine?"

Bahar nazlı nazlı tersleniyordu.

"Ben artık kızarmıyorum canım."

Hamza Mahir ciddiyetle onayladı.

"Evet"

Öyle bir evet diyordu ki sanki dünya üzerindeki evet kelimesine zıt tüm sözcükleri aynı anda sarf ediyordu.

Tatlı atışmaları devam ederken ortama büyük bir huzur hakimdi. Bir yandan da Gümüşpala'nın aklı bugünkü öğle yemeğine gidip geliyordu. Daha fazla ertelemek istemedi. Her geçen gün karısına anlatması gereken daha fazla gerçek gün yüzüne çıkıyor ve birikiyordu.

"Güzelim"

Kocasının dizine başını koymuş, saçlarıyla oynandığı için iyiden iyiye mayışmıştı Bahar. Seslenilmesiyle gözlerini açtı.

"Bugün öğle yemeğinde bilmek isteyeceğini düşündüğüm biriyle tanıştım."

Genç kadının bakışları anında merakla dolmuştu. Hamza Mahir işle ilgili konulardan kesinlikle bahsetmezdi. Söylemek istiyorsa mutlaka ailevi bir mevzuydu. Yerinden kalkıp doğrudan kocasının yüzüne baktı.

"Kiminle?"

Sesi tereddütlüydü.

"Bahriye hanım yani babaannen"

Bahar hem anlamlandıramıyor hem de şaşkınlıkla bakıyordu. Hiç beklemediği bir durumdu.

"N-nasıl yani?"

Gümüşpala konuya tam olarak nereden gireceğini tartar gibiydi. Bahar'ın soyağacına hakim olduğundan dahi emin değildi.

"Babaannen hakkında herhangi bir bilgi sahibi misin?"

Genç kadın istemsize başını salladı olumsuz manada.

"Hayatta olup olmadığına dair bile bir fikrim yoktu. Nereden çıktı şimdi Mahir durup dururken?"

Ailesi Bahar için o kadar güvensiz bir alandı ki anında kendisini korumaya alıyordu.

"Güzelim, Ekrem'in itibarı iki paralık olup devrenden çıkınca ve de geçen yıl Sacit Saruhanlı yani deden ölünce babaannen üzerindeki baskılar da ortadan kalkmış. Özgür iradesiyle seninle tanışmayı çok istiyor."

Genç kadın şok olmuş gibi bakıyordu. Gözlerindeki telaş Gümüşpala'nın içini sızlatmıştı. Karısının yüzünü ellerinin arasına aldı. Usul usul konuşmaya başladı.

"Hiçbir şey için mecbur değilsin. İstemezsen tanışmazsın bile."

İlk cümlesini idrak etmesini bekleyip devam etti.

"Sen nasıl istersen öyle olacak."

Bahar yardım isteyen bir çocuk edasıyla sordu.

"Peki sence ne yapmalıyım?"

Genç kadının hayatındaki pusula Hamza Mahir'di. O ne derse hep doğru çıkacakmış gibi geliyordu. 

"Bence ne kadar benzediğinizi görmek için bile tanışmalısın."

Anlaşılan Hamza Mahir tanışmasını istiyordu. Bu da demekti ki babaannesini en azından onaylamıştı. Gerçekten de şu an hayatta olan bir aile üyesinin iyi biri olma ihtimali var mıydı?

Gözlerinden akan yaşlar kocasının parmakları tarafından yakalanırken ağladığı için hayıflanıyordu adam.

"Çok mu benziyoruz?"

Merak ediyordu.

"Elli yıl sonraki halin."

Cidden o kadar mı çok benziyorlardı yani?

"Gerçekten mi?"

Gümüşpala önüne dönerek sırtını koltuğa yasladı.

"Kendin karar ver."

Al işte bilmiyordu sanki ne kadar meraklı biri olduğunu. 

Gıcıklık yapıp ortamın hüzünlü halini dağıtıyordu ve de başarıyordu da. 

"Peki nereden bulmuş seni?"

Hamza Mahir, Bahar'a şimdilik bilmesi gerektiği kadarını söyledi.

"Ben onu buldum güzelim. Annen hakkında araştırma yaparken karşıma çıktı."

Genç kadının gözleri yine dolu dolu olmuştu.

"Peki annem hakkında bir şeyler sordun mu?"

Bahar konu annesi olunca öyle yaralı bakıyordu ki Gümüşpala bu yarayı iyi biliyordu. Çok yakından tanıyordu.

"İlk sen sormak istersin diye düşündüm."

Genç kadın gözlerinden yaşlar boşalırken aynı anda kocasının boynuna sardı kollarını.

"Nasıl hem odun hem de bu kadar ince düşüncelisin anlamıyorum ki."

Gümüşpala başını sağa sola sallayarak güldü.

"Bana sallamak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorsunuz bakıyorum da Bahar hanım."

Bahar ağlarken aynı anda gülüyordu. 

Bu ağlamalar artık kasvetli havaların, soğuk sonbaharların yağmurları değildi. Baharda ekilen filizleri yeşerten, meyve ağaçlarını çiçeklendiren parlak güneşli havaların yağmurlarıydı. 

Bu yağmurlarda ıslanmak da güzeldi. Güneş olduğu sürece nasıl olsa kururdu ıslanan üstü başı.

"Seni çok seviyorum. Beni böyle çok düşünmeni, her derdimi kendininmiş gibi sahiplenmeni, bu kadar çok değerli hissettirmeni...

Sanki ben senin için hiçbir şey yapmıyormuş gibi hissediyorum. Keşke benim de sırf sen istedin diye yapacağım bir şey olsa."

Genç kadının mahcubiyeti adamın dünyasında kendinin neleri başardığının farkında dahi olmadığını gösteriyordu. 

İç dünyası somut bir kavram olsaydı ve Gümüşpala'nın kendi öncesini sonrasını gösterme şansı bulunsaydı güzel karısı elinde sihirli bir değnek taşıdığına ikna olurdu.

"Bir şey var aslında."

Bahar hevesle atladı hemen.

"Ne istersen seve seve yaparım."

Hamza Mahir dünyanın en basit talebinde bulunur gibi devam etti cümlesine.

"Kız çocuk"

Genç kadın anlayamamış gibi bakıyordu adamın suratına.

"A-anlamadım?"

Aynı rahatlıkla tekrarladı Gümüşpala.

"Kız çocuk istiyorum."

Bahar'ın eli istemsizce karnına gitti.

"Kedi yavrusu mu bunlar Mahir üç bebeğin içine bir tane daha istiyorsun."

Kocası yine koltuğun arkalığına başını yaslamış gözlerini kapatmış yüzünde hafif bir sırıtmayla genişçe oturuyordu.

"Beni deniyorsun değil mi sen? Gülüyor bir de."

Adamın yüzündeki gülümseme genişlemişti.

"Hayır sordun söylüyorum"

Henüz altı aylık üç tane bebeğe bir yenisini istiyordu. İnanılmazdı. 

Üstelik hamilelik sürecinin üzerinden henüz çok fazla bir zaman dilimi geçmediği için yakın zamanda kendisini yeniden hamile olarak hayal dahi edemiyordu Bahar. 

Bu nedenledir ki tedbir konusunda fazla gevşek davrandıkları dank etti bir anda.

"Mahir ben hamile değilimdir değil mi?"

...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14