GÜMÜŞPALA-12

Keyifli okumalar♥️

Bahar yeni bir güne korkunç bir baş ağrısı ve ağlamaktan şişmiş gözlerle uyanmıştı. 

Artık kafasında net olan şeyler vardı. 

İlki Hamza Mahir acımasız ve duygusuz bir canavardı. 

Kendi istekleri doğrultusunda önüne çıkan her engelin üstüne basıp geçebilecek biriydi ve anlaşılan o ki Bahar'ın kendisi de buna dahildi.

İkincisi günlerdir bir hayal alemine kapılmış gitmiş zorla kaçırıldığını, bu evde tutsak edildiğini, sevdiklerinin ne durumda olduğunu dahi göz ardı etmişti. 

Ne içindi tüm bunlar? 

İki gündür tanıdığı bir adam için yirmi beş yıllık benliğinden vazgeçmeye değer miydi? 

Kişi özsaygısını yitirdiğinde ipin ucu kaçıp gitmez miydi? 

Bahar mantıklı bir kızdı bu hep böyle olmuştu ve bundan sonra da böyle olacaktı. 

Madem bu evden çıkamıyordu öyleyse bu evi onlara dar edecekti.

Kararlılığın vermiş olduğu güçle yataktan kalktı. 

Mutfağa indiğinde Hafize hanım mutfağın bahçeye açılan kapısından çıkmak üzereydi. 
"Günaydın güzel kızım" 

Bahar zorla da olsa gülümsemeye çalıştı. 
"Günaydın Hafize teyze. Kahvaltı için sağol." 

Kadın normalde demlediğinden farklı bir çaydanlıkta bitki çayı hazırlamaya koyulmuştu. 

"Ne demek yavrum afiyet olsun. Bugün sabah Hamza beyim 'Bahar'a dinlendirici bir şeyler hazırla' deyince papatya çayı demledim kızım sana." 

Bahar'ın burnundan bir hıh sesi çıktı oldukça alaylı bir şekilde. 

Önce ağlatıp ağlatıp sonra bir de düşünürmüş gibi poz kesiyordu kasıntı herif. 
"Eksik olsun." 

Hafize hanım genç kızı duyamamıştı. 
"Bir şey mi dedin kızım?" 

Bahar geçiştirir bir edayla konuştu.
"Yok Hafize teyzem demedim bir şey hem zaten desem ne olacak dimi? Resmen klinik vaka. Ona alternatif tıp ne yapsın? Diz çöküp tövbe ister ancak." 

Yaşlı kadın anlamaz gözlerle bakıyordu. Bu gençleri anlamak zor işti vesselam. 

"Ben evime doğru gidiyorum kızım. Yeni fideler gelmiş onları ekeceğim bir şeye ihtiyaç olursa kapıdaki çocuklara söyle gelirim ben hemen." 

Bahar fide lafını duyunca heveslenmişti. 
"Senin evin de bu arazinin içindeydi değil mi Hafize teyze?" 

Hafize hanım açıklamaya girişti. "Öyle benim ev de burada. Sağolsun beyim benim için de bir müştemilat yaptırdı. Müştemilat dediğime bakma ha kocaman lüks ev görsen." 

Anlatırken gözleri sevgiyle ve minnettarlıkla öyle bir parlıyordu ki Bahar aynı adamdan bahsettiklerine inanamıyordu.

"Başka kimler yaşıyor peki burda?" 

Kadın hevesle anlatmaya devam etti. 
"Nejat bey oğlumun ve Yiğit Ali bey oğlumun da evleri var arazi sınırlarında ama yürüme mesafesi epey uzak. On beş dakika falan yürümen gerekir onların villalarına ulaşmak için. Burası çok büyük bir yer. Beyim burayı özel yaptırdı. Gözün alabildiğince onundur bu topraklar. Çok büyük bir araba garajı var mesela, ayda bir temizliğe gelen kızlar kendi aralarında konuşurken duydum özel yapım koca koca arabalarla doluymuş içi." 

Buranın yerleşkesini öğrenmek Bahar'ın ilgisini cezbetmişti. 
"Ee başka, kimler yaşıyor burda?" 
İlgiyle dinliyor bir yandan da kadın devam etsin diye sorular soruyordu.

"Beyimin kardeşi gibi gördüğü iki adamı vardır bunu herkes bilir amma çok sevdiği, güvendiği on bilemedin on beş kadar çocuk vardır. Maşallah dalyan gibi delikanlılar. Onlar da çoğu zamanlarını burda geçirirler duyduğuma göre arazinin dört köşesine onlara ev yaptırmış hem güvenlikten sorumlular hem de aile gibi yaşayıp gidiyorlar burada."

Bahar bu gücü algılamakta zorlanıyordu. 

"İyi de Hafize teyze buna para mı dayanır kaç kişiye bakıyor bu adam allasen?" 

Hafize hanım karşısındaki gencecik kızın hala Gümüşpala denilince ne anlam ifade ettiğini algılayamayışına anlayışla gülümsedi. 

"Kızım kocan çok güçlü bir adam. Şu İstanbul'da açamayacağı kapı yok zannımca." 

Bahar bu gücün kaynağının nereden geldiğini, otuz yaşlarında bir adamın böylesine ihtişama nasıl sahip olduğunu düşünüyordu. 

"Hafize teyze bu kadar güce nasıl sahip oldu bu adam?" 

Bahar'ın bu meraklı halleri yaşlı kadının çok hoşuna gidiyordu. Üzerine gitse inkar edeceğini bildiği için takılamıyordu genç kıza fakat kocası hakkında bir şeyler öğrenmek istediği çok açıktı.

"Güzel kızım haydi kahvaltını yap sonra müsait bir zamanda muhabbet ederiz olur mu?" 

Bahar çocuk gibi yüzünü astı hemen.

"Ama benim her anım müsait baksana Hafize teyze sıkıntıdan patlıyorum bu evde ne olur anlatsan biraz daha?" 

Yaşlı kadın kızın böyle masum masum bakmasına dayanamamıştı. 

"Olur tamam sen kahvaltını yap ben de evime gidip fideleri içeri bari alayım en azından olur mu güzel kızım?" 

Bahar'ın gözleri ışıldadı. 
"Ben oraya gelsem hem görmüş olurum?" 

Öyle ısrarcı bakıyordu ki reddetmek çok zordu.
"Hamza beyimden izin almadan bir yere gitme yavrum kızar sonra." 

Bahar birden sesine öfkesinin yansımasına engel olamadı. 

"Beni kessen izin almam o adamdan. Merak etme tüm sorumluluğu ben alıyorum Hafize teyzem." 

Kızın bu fevri hallerini toyluğuna veriyordu. 

"Aşk olsun kuzum ben ondan mı dedim? Durduk yere açılmasın aranız biliyorsun çabuk sinirleniyor." 

Bahar bilirim der gibi güldü.

"Bilmez miyim dünyanın en despot adamı olduğunu hemen öğretti. Kesse de liğme liğme etse de hatta böyle lif lif doğrasa da izin falan almayacağım işte!"

Kızın tabirine içten bir kahkaha attı yaşlı kadın.

"Deli kız seni tövbe yarabbim lif lifmiş. Sen beni güldürdün Allah da seni güldürsün." 

Bahar burukça gülümsedi. 'O şu saatten sonra biraz zor' diye aklından geçirdi.

"E haydi bakalım inatçı kız ben gidiyorum sen de yemeğini ye gel. Kapıdan çık, sağa dön doğruca gel. Zaten adım başı bizim oğlanlardan birini görürsün kaybolmazsın merak etme. Beş altı dakikalık mesafedeyim." 

Bahar kadının yol tarifini dikkatlice dinleyip aklına yazdı. 

Şu hayatta araba kullanamamasını bile listede ikinci sırada bırakan bir şey varsa o da yer yön bilgisiydi. 

Anlattığına göre kolaydı, bulurdu. Kadının ardından hızlıca kahvaltısını yapıp çıktı. 

Ağustos sıcağında oldukları için kafasına hasır şapkasını takmıştı. 

Mutfak kapısını açar açmaz adamlardan biriyle göz göze geldi. Hemen kafasını eğmişti adam. 

"Bir isteğiniz mi var yenge hanım?" 

Bahar içinden uzunca bir hasbinallah çekip hiç ses etmeden yürümeye başladı. 

"Efendim Hamza Mahir beyin kesin emri var dışarı çıkmanız yasak." 

Genç kız kollarını iki yana açarak "Gel de durdur beni öyleyse hadi bakalım" dedi. 

Nasıl olsa hiç biri kendisine dokunamazdı bile. Adam çaresizce bakıyordu ki çoktan sağa doğru dönüp yürümeye başladı. 

Adım başı biriyle karşılaşıyor daha onlar başlarını öne eğemeden başıyla her birine selam veriyordu. 

Kendisine bile itiraf edemese de bilinçaltının hedefi çok açıktı
Gümüşpala'yı çıldırtmak. 

Yaklaşık beş dakikadır yürüyordu fakat ev falan yoktu ortalıkta. 

Etraf o kadar yeşil ve ağaçlıktı ki evden iki üç dakika sonrasında sanki bir orman yoluna dönüşmüştü. Tek fark genişçe bir patika yoldan ilerliyordu. 
Muhtemelen araçlar ve çalışanlar için muntazam bir şekilde asfalt dökülmüştü. 

Her ne kadar güvenli olduğuna emin olsa da gece geçerken içi ürperirdi kesin. 

Tam o sırada belli metre aralıklarla konuşlandırıldığına artık emin olduğu adamlardan biri çıktı karşısına. 

Adam kendisini görünce önce şaşırmış sonrasında ise hemen toparlanmış başını aşağı eğmişti. 
Bahar adama yaklaştı.

"Afedersiniz bir şey sorabilir miyim?" 

Adam çekinceli bir tavırla cevapladı.
"Buyrun yenge hanım?" 

Bahar şu lafa iyice ayar olmuştu. Bir insan nasıl bu kadar geniş bir kitlenin yengesi olabilirdi acaba? 

"Ben Hafize teyzenin evini arıyorum ama yanlış mı geldim?" 

Adam eliyle tam karşıyı gösterip "Yüz metre kadar dosdoğru gidin etraf fazlaca ağaçlık olduğu için görünmüyor ama çok yaklaşmışsınız." dedi.

Bahar kafasını teşekkür maiyetinde sallayıp tebessüm etti. 
"Teşekkür ederim.Kolay gelsin." 

Adam da bir baş selamı verdi. 
"Rica ederim efendim." 

Tereddütlü bir sesle arkasından seslendi.
"İsterseniz oraya kadar bırakabilirim." 

Bahar adamın haklı tedirginliğini farketmişti. 
'Ne de olsa patronu Hamza Mahir denen kabadayıydı.' 

Arkasını dönüp "Bulabileceğimi düşünüyorum yine de sağol." diyip oradan ayrıldı. 

Hafize teyzenin evini sonunda bulmuştu. Tek katlı çok şirin bir evdi. Önünde kocaman bir verandası bulunan ahşap görünümlü evin etrafı çeşit çeşit, renk renk çiçeklerle donatılmıştı. Hemen kanı kaynadı bu eve. Açık kapıdan içeriye doğru seslendi. 

"Hafize teyze ben geldim!"

Kadın elindeki tepside minicik bir semaver ve iki bardakla çıkıp geldi. 

"Hoşgeldin kızım çay da demini almış geç otur bakalım." 

Bahar gülümseyerek divan tarzı döşenmiş bahçedeki koltuklardan birine oturdu. 

"Evin ne kadar güzelmiş valla kıskandım keşke ben de burda yaşasam."

Kadın gülümsedi kızın sözlerine. 
"Kızım yaşadığın evin yanında benim ki devede kulak hiç olur mu öyle şey." 

Bahar omuz silkti. 
"Kocaman ev ama içinde ruh yok, can yok Hafize teyze insanın kaçıp gidesi geliyor." 

Hafize hanım çayları doldurmuş birini Bahar'a uzatırken bir taraftan da konuşuyordu. 

"Bir evi yaşanılır kılan içindeki canlardır kızım yoksa hepsi aynı dört duvar. Anılar biriktirdikçe kıymetlenir evler. Misal sen şimdi kaçıp gitmek istiyorsun ya biraz zaman geçsin kocanla her bir köşesinde anın olsun bak gör o zaman nasıl sahiplenirsin o evi." 

Bahar'ın sesi o günler asla gelmeyecekmiş gibi kesin çıkıyordu. 

"İlahi Hafize teyze gören de biz iki aşık evlendik de yuva kurduk zanneder. Ben bir amaç uğruna tutuluyorum bu evde. İşi bitince de gideceğim, kalıcı değilim yani anlayacağın." 

Hafize hanım elbetteki olaylara hakimdi. En azından bu yavruyu zorla getirdiklerini biliyordu. 

"Madem öyle neden nikahına aldı beyim seni söyle bakalım?" 

Bu konuda Bahar'ın da kafası biraz karışıktı aslında. 

"N-neden olacak ben şey olunca işte yani daha önce kimseyle birlikte olmadığımı söyleyince..." 

Yine utancından kıpkırmızı olmuştu. 

"Madem onun için söyle bakalım birlikte oldunuz mu?" 

Bahar iki kat utanmıştı. 

Bu konuları konuşmak gerçekten çok zordu. 
"H-hayır ama..." Yaşlı kadın sözünü kesti.

"Baksana sana dokunmamış bile ama yine de Allah katında nikahınızı kıydı." 

Bahar kendince savunmasını yapmakla meşguldü. 

"Bu evden böyle çıkarmayacağımı söyledi ama bana."  

Hafize hanım bilmiş bir edayla gülüp konuşmaya devam etti.

"Kızım Hamza beyim her koynuna aldığı kadına nikah mı kıymış bu güne kadar?"

Her ne kadar öfkelense, onu öldürmek de istese başka bir kadın konusu Bahar'ı delirtmeye yetiyordu. 

Sesi anında aksileşti. 

"Banane kimi koynuna alıyorsa alsın! Benden uzak dursun da gerisi beni ilgilendirmez. Zaten benim umrumda falan da değil niye bana nikah kıydığı!"  

Hemen kendini belli ediyor hırçınlığı ele veriyordu Bahar'ı. 

"Bak kızım bunca yıllık görmüş geçirmişliğime dayanarak haddim olmadan söylüyorum beyim seni görünce etkilenmiş, masumluğuna kıyamamış belli ki. 

Sen de ondan etkileniyorsun hiç bana yok Hafize teyze deme! Bak yine al al suratın kaçar mı benden? 

Onun içinde bir intikam ateşi yanıyor şuan. Biraz tanıyor isem yakmadan, yangını sönmeyecek ki ben Hamza beyimin çocukluğunu bilirim. Kocana da duygularına da sahip çık o seni bir sahiplendi mi dünyanın en mutlu kadını sen olursun." 

Genç kızın omuzları çaresizce düşmüştü. 

Duygular gerçekten de insanın başına belaydı. Sabah kalktığında ne düşünüyordu şimdi ne konuşuyordu burda! 

"İyi de ben ne yapabilirim ki adam böyle taştan duvar sanki. Hem dün neler yaptı bir bilsen. Tüm Türkiye'ye malzeme etti beni! Gazetecilere sevgilim dedi aynı evde yaşadığımızı ima etti." 

Hafize hanım kızın değerlerine olan hassasiyetine gıpta etti. 

"Yavrum sen o kadar mükemmel yetiştirilmişsin ki o yüzden bu kadar ağır gelmiş yaptığı şey. Bu şehrin sosyetik zenginlerinin ahlak anlayışına göre bu hiç de mühim bir olay değil. İnan kimse senin arkandan kötü gözle bakmamıştır. Elbetteki yaptığı doğru değil hatta hiç yakıştıramadım Hamza beyime. Yalnızca diyorum ki sen o tatlı canını bu kadar üzme." 

Hafize teyzenin söyledikleri yüreğine su serpmiş dün geceden beri daralan içi az da olsa rahatlamıştı. 

"Aslında hedefi babam ben de farkındayım. Kendisi bir şey anlatmıyor ama daha ilk dakikadan babamın lafı geçince gözünü hırs bürüdüğünde anladım. Babamın evlendiği kadının ailesi çok dindar ve epey tanınmış insanlar. Dedem de eskiden milletvekiliymiş. Zeliha sultanın söylediğine göre bunlar karşılıklı güçlerine güç katmışlar. Şimdi dünkü olaydan sonra çarşı pazar karıştı senin anlayacağın." 

Hafize hanım son derece dikkatli bir şekilde dinliyordu genç kızı. 

"Aman be kızım mal onların mülk onların sana ne yararları var? Kusura bakma ama baban da baba olaymış da seni yanında büyütseymiş el kadar bebeği vermiş ellere. Bırak kocan ne yaparsa yapsın onlara yaslan arkana seyret. Bu kadar yufka yürekli olma." 

Bahar aslında babası için üzülmemişti bile. 

Kendisine babalık yapmayan bir adam ve de onun yeni ailesi için oturup yas tutacak değildi. 

"Ben Mahir'in tavrına üzülüyorum. Beni önemsemeyişine bozuluyorum. Hoş üç gündür tanıdığı birini önemsememesi gayet normal tabii" 

Yaşlı kadının yüzü aydınlandı Bahar istemeden de olsa dökülüyordu. 

Bahar'ın burada kalmasını beyine eş olmasını gönülden istiyordu. 

"Erkekler biraz geç anlar bakma sen cin gibi olduğuna Hamza beyim de bir erkek nihayetinde. Sen şöyle sokulu sokuluversen iki güne kalmaz nihayete erdirirsiniz siz bu işi." 

Kadının lafı bağladığı yer Bahar'ı hem utandırmış hem de güldürmüştü. 

"İlahi Hafize teyze sen de alem kadınsın valla"  

Hafize hanım çayları yenilirken bir taraftan da konuşmaya devam ediyordu.

"Ateşle barutun yanyana durduğu nerde görülmüş bak gör sen Hamza beyimden bahsediyoruz dokuz aya doğurursun sen." 

Böyle giderse hayal alemine kapılıp gideceği için konunun gidişatına artık dur denilmesi gerektiğini düşünen Bahar hızlıca konuyu değiştirmeye çabaladı. 

"Hafize teyze ya sen bana buraları anlatıyordun nerden geldik biz bu konulara ama Allah aşkına?" 

Adeta konuyu değiştirmek adına çırpınıyordu. "

"Tamam tamam haydi sor bakalım neyi merak ediyorsun?"

Konu değiştiği için rahatlamıştı. 

"Bahçeyi anlatıyordun" 

Hafize hanım bu evin en eski çalışanıydı. 

Hamza Mahir'in rahmetli babasının yardımcılığını yapardı zamanında. Rafet beyin vefatının ardından Hamza Mahir bu araziyi satın almış kısa sürede malikane denilebilecek bir ev yapılmış ve taşınmışlardı. Zamanla diğer yapılar birer birer eklenmişti. 

"Buraya dışardan pek kimse girmez kızım bahçıvanın bile yeri vardır orada kalır. Ormanlık gibi olunca herkesin kendine has alanı oluyor halimizden çok memnunuz şükürler olsun. Ekili dikili alanlar da var. Sebze, meyveler bile bahçeden toplanır hep, kışın da serada yetişiyor. Anlayacağın bu arazinin sınırları dışına çıkmadan bir ömür yaşar gidersin hiç bir eksiğin olmaz." 

Bahar ağzı açık bir şekilde anlatılanları dinliyordu. 

Adam adeta yirmi birinci yüzyıl derebeyiydi. 

Kendine bir krallık kurmuş kimse eyvallahı olmadan yaşıyordu. 

"Ben gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum Hafize teyze. Çok zengin gördüm ama böylesini ne gördüm ne duydum. Benim bildiğim çok zenginler yalıda yaşar bu nasıl bir mantalite, hükmetme isteği pes doğrusu." 

Hafize hanım öne doğru eğilip genç kızın eline hafif hafif vurdu ve gülümseyerek devam etti. 

"Senin daha kocan hakkında öğreneceğin çok şey var güzel kızım. Her şey zamanla. Hadi gel akşam olmadan şu gül fidelerini dikelim." 

İki kadın da hareketlenip kalktılar. 

Önce güller için uygun çukurları açtılar. Toprağı suladıkları için Bahar'ın elleri çamur olmuş, kıyafeti yer yer kirlenmişti. Ellerinden yüzüne bulaşan çamurdan da bir haberdi. Tüm gayretiyle Hafize hanımdan öğrendiği şekilde gülleri dikmeye çabalıyordu. 

Yiğit Ali sabahtan beri holdingin hesap kitap işleriyle uğraşmış öğle yemeğine çıkmak üzere odasından ayrılmıştı. 

Geçen gece barda tanıştığı ve de ilk dakikan fazlaca kaynaştığı adının Buket olduğunu öğrendiği kadınla sözleşmişti. 

Öğle yemeklerinde genelde yemekli toplantılara katılmak durumunda kalırdı bunun dışında ise yalnız yemeyi sevmediği için kendine eşlik edecek bir kadın mutlaka yanında olurdu. 

Telefonu çaldığında arayanın Buket olduğunu düşünüp açtı fakat karşıdaki ses evdeki korumaların başı Cenk'e aitti. 

"Söyle koçum hayırdır?"  
Cenk adı gibi bir genç adamdı fakat konu hassastı. 

"Abi bir maruzatım olacaktı fakat ben direkt Hamza abiyi arayıp rahatsız etmeyim dedim." 

Yiğit Ali burnundan uzunca bir soluk verdi. 

Konunun gelişinden gidişatı belliydi Buket'le yemek iptaldi. 

"Sen de Yiğit Ali'yi mi rahatsız edeyim dedin koçum?" 

Adam mahçupça itiraz etti.
"Yok estağfurullah abi. Daha doğrusu benim söylemem uygun olmaz diye seni aradım." 

Yiğit Ali sıkılmaya başlamıştı artık.
"Sadede gel Cenk!" 

Cenk eli mecbur başladı konuşmaya.
"Abi, yenge mutfak tarafından çıkıp gitmiş. Bizim çocuklar engel olmaya çalışmışlar ama 'Gelin durdurun bakalım' deyince bir şey yapamamışlar tabi. 

Korumaların hepsini selamlayaraktan Hafize annenin evine doğru gitmiş. Mehmet'e yol sormuş. Şuan orada abi. Yaklaşık on dakika kadar oldu." 

Yiğit Ali gözlerini kapatıp sol elini saçlarının içinden geçirdi. Soluğunu sesli bir şekilde verdi. 

Anlaşılmıştı ağabeyi ve Bahar hanım arasındaki savaşta ezilecek çim kendisi olacaktı. 

"Tamam koçum siz bir şey yapmayın göz kulak olun yeter." 

Telefonu kapatmanın ardından ağabeyinin odasına gitti. Kapıyı çalıp içeriye girdi. 

Hamza Mahir masaya doğru eğilmekten tutulan kaslarını esnetip Yiğit Ali'ye soran gözlerle baktı. 
"Abi çocuklar evden aradılar." 

Ev kelimesini duyan Hamza Mahir sabırsız bir şekilde adamın konuşmasını bekledi

"Ee söylesene lan neyine nazlanıyorsun!" 

Yiğit Ali hızlı bir şekilde devam etti.

"Yenge, Hafize annenin evine gitmiş abi yalnızmış. Çocuklar kolaçan etmişler tabii. Yolda Mehmet'e sormuş adresi.Geçerken de bizim çocukların hepsine selam çakmış" 

Hamza Mahir anlayamamış bir halde şaşkınca sordu.
"Ne yapmış ne yapmış?" 

Yiğit Ali hissediyordu yavaştan ağabeyine geldiklerini.
"Selamlaşmış yani selam vermiş zaten bizim çocuklarda ters olmaz bilirsin abi." 

Gümüşpala, baş ve işaret parmağıyla göz pınarlarını sıkıp sesli bir soluk aldı. Kendini sakinleştirmek ister gibi bir hali vardı.

Bu kadın hiç söz dinlemiyordu. 

Gümüşpala ona kimseyle konuşmayacaksın demişti, evden çıkmayacaksın demişti. 

Ulan kime demişti o kadar lafı? 

Onun lafının üzerine laf söylemek kimin haddineydi? 

Anlaşılan dün geceden sonra savaş boyalarını sürmüştü. 

Daha geçen gün köpeklerden kaçan kendisi değilmiş gibi bugün de orman yoluna atmıştı kendisini.

Hamza Mahir Gümüşpala'nın lügatında herkesin anlayacağı bir dil mutlaka olurdu.

Holdingte mümkün olduğunca uzun bir süre oyalanıp kendisini sakinleştirmeye çalışan Hamza Mahir en sonunda evin yolunu tutmuştu. 

Doğrudan Hafize hanımın evine doğru gitmesi için talimat vermişti şoförüne. 

Arabadan inip eve yaklaştığında kızı fark etti. 

Gül fidesini dikmeye kendini öyle bir kaptırmıştı ki geldiğini fark etmemişti bile. 

Ayakkabısının ucu ve de gölgesinin karartısı kızın görüş alanına girecek şekilde yaklaştı. 

Bir çift siyah ayakkabıyı görmesiyle Bahar'ın başı anında yukarı kalktı. 

Herzamanki gibi doğrudan kendisine bakan bir çift siyah gözle karşılaştı. 

Adam kendisini baştan sona inceledi. 

Eli yüzü çamur olmuştu, kıyafetleri batmıştı. Rezil bir şekilde yakalanmıştı. 

Hamza Mahir konuşmadıkça kız geriliyordu. 

Yeteri kadar incelediğine kanaat getirmiş olacak ki verandaya doğru ilerledi. 

Resmen kendisiyle muhattap olmamıştı. 
"Pislik herif" diye söylendi. 

Hafize hanıma seslenmişti. 
"Çay var mı Hafize hanım?" 

Yaşlı kadın kendi evinde beyine hürmet etmenin memnuniyetiyle "Olmaz mı beyim var tabii hemen getireyim." diyerek içeriye girdi. 

Bahar'ın sırtı dönüktü fakat adamın şuan ne yaptığını deli gibi merak ediyordu. Usulca doğrulup ellerini birbirine çırpıştırdı. 

Arkasını döndüğünde çayını yudumlayan adamla göz göze geldi. 

Sessiz bir şekilde çayını içiyordu.

İçinden bir ses fırtına öncesi sessizlik diyordu.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14