GÜMÜŞPALA-23
Keyifli okumalar♥️
Eleni hanımın sahibi olduğu butik otel şeklinde dizayn edilen üç katlı yapının bahçeye açılan zemin katı senelerdir meyhane olarak pek çok müşteriye hizmet vermekteydi.
Mekanın daimi üyelerinden olan Yiğit Ali ve Nejat bir büyük açtırmışlar karşılıklı içiyorlardı fakat ortama büyük bir sükunet hakimdi.
Normalde perşembe günleri açmazdı Eleni hanım meyhanesini ama söz konusu bu iki genç adam olunca seve seve hizmet ederdi.
İkisinin de yıllar içinde kendisinde oluşan hatırları bambaşkaydı ama her şeyden önce Gümüşpala'nın kardeşim dediği adamlardı ve bu hepsinden önemliydi.
O her zaman için şeref konuğuydu.
Hamza Mahir geldiği zaman Eleni yirmilik kızlar gibi heyecanla koşturur türlü türlü mezeler hazırlar en özel masayı kurardı.
Aslında otuzlu yaşlarının sonunda olmasına rağmen dipdiri ve de uzun fiziği, beline kadar uzanan siyah gür saçlarıyla oldukça dikkat çekici bir kadındı.
Yaklaşık on yıl önce kocasından boşanmış Yunanisyan'dan gelip İstanbul'a yerleşmiş ve bu oteli açmıştı.
Oldukça uzun zamandır işini özenle yapıyor seçkin müşterilere hizmet veriyordu mekanında.
Yiğit Ali bu gece, Nejat'ın daveti üzerine gelmişti buraya fakat görünen o ki konuşacağı falan yoktu.
Hali hal değildi ama ne olduğuna dair bir fikri de yoktu adamın.
İlk kadehlerini içip ikincileri doldururken Yiğit Ali dayanamayıp sordu.
"Anlatmaya tahminen ne vakit başlarsın ortak?"
Kadehinden başını dalgın dalgın kaldıran Nejat anlamazca sordu.
"Neyi?"
Yiğit Ali'nin asabını bu herif çok kolay bozuyordu.
"Lan derdini anlatmak için çağırmadın mı sen beni dingil?"
Nejat umursamazsa cevapladı.
"Yoo"
Anlaşılan bu gece bir hayli çetrefilli geçecekti Yiğit Ali için.
"Olum ne demeye kaldırdın beni o zaman ateş parçasının koynundan?"
Ağzına peynir parçası atan Nejat'ın son cümlesiyle Yiğit Ali şirazeden çıkmıştı.
"İçeriz diye"
Hasbinallah çeken adam son bir sabırla kendine hakim olmayı başardı.
Başardı başarmasına da Nejat kadar ketum insan da gerçekten zor bulunurdu.
"Kardeşim belli var bir derdin. Yetmedi mi lan senelerdir içine attığın her derdini? Yalnız kalmak istememişsin belli ki çağırdın geldik. Anlat işte amınakoyayım bir kere de ağzından taşsın artık şu sıkıntın"
Yiğit Ali'nin haklı olduğunu bildiği için sıkıntılı bir nefes verdi Nejat.
"Nasıl anlatayım bilmiyorum ki kardeşim neresinden tutsam elimde kalıyor."
Adamın gerçekten sıkıntıda olduğu belliydi.
"Sen başla tutarız bir yerinden."
Bir süre konuya nerden başlayacağını tartan adam en kilit yerden girmeye karar vermiş olacak ki direkt söyledi.
"Leyla"
Yiğit Ali'nin içtiği rakı boğazında kalmıştı, son anda toparlanabildi.
"Yuhh oğlum direkt söyle dediysek bodoslama gir de demedik!"
Nejat ve bir kadını dert etmek bırakın aynı cümlede geçmeyi komşu sayfalarda bile yer almazdı.
Adamın haklı şaşkınlığı da bu yüzdendi.
"Susacaksan anlatacağım!"
İçinden bilmem kaçıncı kere hasbinallah çeken Yiğit Ali tek bir kelime daha etmedi.
"Dün Rüştü'nün yeni otelin açılışına gittim.
Ulan ne işim var benim orada?
Öyle bi ısrar kıyamet çağırdı görsen hayat memat meselesi. İyi dedik gidelim zaten abiye borcu boyunu aşmış hem de görünmüş olurum bi diye düşündüm.
Neyse mekan güzel olmuş derken elime tutuşturdu bir oda kartı pezevenk ya pezevenkliğini yapacak. Hata benim kabul eden siktiğimin aklında."
Durup rakısından büyük bir yudum aldı ve devam etti.
"Ulan dedi ki yenilerden ama işini bilir. Ne bileyim evveliyatını siktiğimin herifinin el değmemiş kızı yatağıma vereceğini."
Soluksuz dinleyen Yiğit Ali anlatılanlarla deyim yerindeyse dumur olmuştu.
"Lan belki de o kadar masum değildir bir tek içine almamıştır olamaz mı? Sen de bilirsin var öyle tipler."
Adam kesin bir dille reddetti.
"Olamaz!"
Aniden öfkelenen Nejat'a anlam veremeyen adam üsteledi.
"Ne var oğlum nereden bileceksin?"
İşin aslı bilerek gidiyordu üstüne.
"Eminim diyorum lan neyini kurcalıyorsun Anlamayacak adam mıyız?"
Nejat da öncesinde kızın kendisine bir çeşit fantezi yaptığını o yüzden ilk defa erkek gören bir kadınmış gibi davrandığını düşünmüştü. Onun rolüne ayak uydurmuş hatta tavırları hoşuna bile gitmişti ta ki gerçeklerle burun buruna gelene kadar.
Kızın numara yapıp yapmadığını anlamak için de gece boyunca fazlaca üzerine gitmişti.
İkna olduğu andan beri de cinsellik konusunda sıfır olan kıza tüm gece yaşattıkları için hayvan gibi pişmanlık duyuyordu.
"Ne yaptın peki kızı orada mı bıraktın?"
Kardeşinin bu düşünceli hali Yiğit Ali'nin de canını sıkmaya yetmişti.
"Kadıköy'deki evde."
Kafasını kaldırıp soru dolu gözlerle karşılaşınca devam etme gereği duydu.
"Ne bileyim abi ilerisini gerisini düşünmedim. Tek bildiğim pezevenk Rüştü'ye kızı bırakmayacağımdı zorla tuttum kolundan götürdüm eve bizim çocuklardan ikisini de diktim kapıya. Sabahtan beri çıkarın beni diye inletmiş evi zaten. "
Yiğit Ali'ye göre Nejat kızdan bir hayli etkilenmişti.
Neticede istese kızı çok kolay göz önünden kaldırırdı ama tutup evine kapatmıştı.
"Kardeşim sen bu kıza tutuldun mu yoksa?"
Duygusal her türlü konuya baştan muhalefet olan Nejat anında reddetti.
"Saçma sapan konuşup asabımı bozma benim!"
Aşırı tepki vermesi bile gerçeği apaçık ortaya koyuyordu.
"Oğlum kimmiş kimin nesiymiş onu öğrenseydin bari."
Elbette Nejat da sabahtan beri bunu araştırmakla meşguldü.
"Babası Urfalı, annesi Türkmen asıllı. Adam uzun yol şoförüymüş kadınla büyük ihtimal o sırada Suriye'de tanıştılar.
Bir çocukları olmuş anlaşamamışlar. Adamın yola gittiği bir gün kadın tası tarağı toplamış, çocuğu da almış koymuş gitmiş, izini kaybettirmiş.
Kız da geçen sene savaşta annesi ölünce yapayalnız kalmış. Rüştü gibi bi pezevengin eline düşmüş işte sınırdan geçirip Türkiye'de çalıştırmak için getirmişler."
İnsanın başında ailesi olmayagörsün tüm pisliklerin dikkatini anında çekiveriyordu.
Zavallı kızın yirmi iki yaşında başına gelmeyen kalmamıştı.
Aç susuz yollarda telef olduğu yetmezmiş gibi bir de kadın tacirlerinin eline düşmüş, güzelliğinin kurbanı olmuştu.
Babasını bulma umuduyla geldiği Türkiye'de hayatın tokadını bir kere daha yemişti.
Nejat gibi delikanlı bir adamla karşılaşması belki de en büyük şansıydı henüz kendisi bilmesede.
"Ulan şerefini siktiğimin Rüştüsü"
Yiğit Ali anlatılanlara çok sinirlenmişti.
"Ee ne yapacaksın kızı babasına mı vereceksin?"
Bu sorunun cevabını Nejat bilmiyordu ki cevaplasın.
Gönderme fikri bünyesinde acayip sinir yapıyordu bir bildiği oydu.
O sırada meyhanenin kapısı açıldı ve içeriye Hamza Mahir girdi.
"Selamın aleyküm"
Ağabeylerini akşamın geç saatinde burada beklemeyen iki adam şaşkınlıkla ayaklandılar fakat Gümüşpala el işaretiyle kalkmalarına müsade etmedi.
"Aleyküm selam. Hoşgeldin abi"
Başıyla selamlarını alan adam masadaki yerine oturdu.
"Bizi çağırmak yok mu aslanım artık?"
Soru tekil fakat muhattabı çoğuldu.
"Estağfurullah abi artık akşamları sen pek çıkmayınca"
Konuşan Yiğit Ali'ydi.
Ardından hemen ağabeyinin bardağını doldurdu.
Gümüşpala'nın suratı açıktan açığa sirke satıyordu. Tek seferde boşalmıştı kadehi. Anlaşılan bu gece herkes dertliydi.
"İyi misin sen abi?"
Psikologluk yapma işi de bizzat Yiğit Ali'ye düşmüştü.
Yalnız bu defa ki hastası çok daha zorluydu.
Konuşmuyordu.
Saatler geçerken bir ara yanlarına Eleni uğramıştı.
Hamza Mahir'i görmüş olacak ki üstüne başına çeki düzen verip öyle gelmişti. Aksanlı Türkçesiyle Gümüşpala'ya yukarıdaki odasını hazırlatıp hazırlatmayacağını sormuş aldığı olumsuz cevaba bozulsa da belli etmeden yanlarından ayrılmıştı.
Her zaman böyleydi onların araları.
Hamza Mahir istediği sürece Eleni onun yanında olabiliyordu.
Adam hiçbir zaman kadının kendisini sahiplenmesine izin vermemişti ama Eleni tüm bunları sorun haline getirip Hamza Mahir'i kaybetmek istemiyordu.
Nadir de olsa yaşadıkları özel anlarla avunmak durumunda kalıyordu.
Birkaç gün önce duyduğuna göre bir süredir genç bir kızla aynı evde yaşıyordu fakat görünen çabuk sıkılmıştı ki bu gece buradaydı.
Yakın zamanda nasıl olsa gözü tekrar kendisini görürdü.
O zamana kadar Eleni sabırla bekleyebilirdi.
Bir vakit Gümüşpala'nın isteği üzerine ortamı Ahmet Kaya'nın bariton sesi sarmış sonrasında zaten kimsenin içinden konuşmak dahi gelmemişti.
Üç adam da kendi kabuğuna çekilmiş gecenin geç saatlerine kadar içmişlerdi.
Bahar nerdeyse sabaha karşı uyuyabildiği için öğleye doğru uyanmıştı.
Hiçbir şey olmamış gibi yatağından kalktı seri hareketlerle banyoya girdi kısa bir duşun ardından kıyafetlerini giyinmek için odaya girdi.
Konya'dan gelirken yanına aldığı bebek mavisi tonlarında düz kesim mini eteğini, üzerine de içinde aynı şekilde bebek mavisi ve uçuk pembe tonlarında çiçekler barındıran beyaz gömleğini giydi.
Düz beyaz sneakerlarıyla hem spor hem de oldukça şık görünüyordu genç kız.
Yaz kış mutlaka kullandığı güneş kremini de sürdükten sonra hafif göz makyajını pembe tonlarında allık ve rujuyla tamamladı.
Suyunu aldığı saçlarını öylesine bırakmış dalga dalga sırtına dökülmüşlerdi.
Yaptığı her şeyi mekanik hareketlerle yapıyor sanki beynine düşünmeyi yasaklamış gibi davranıyordu ve yüzünde tek bir mimik dahi oynamıyordu.
Çantasının içine gerekli evrakları koydu. Telefonunu ve bir miktar parasını da içine atarak odadan çıktı.
Aşağı indiğinde ortalık her zamanki gibi bir hayli sessizdi. Mutfağa girerek kendine kahve koydu. Hazır vaziyetteki kahvaltı masasına oturup karnını doyurmaya başladı.
Sanki her zaman bu kadar özenle kahvaltı yaparmış gibi tereyağlı ballı ekmeğine kadar her şeyden yedi.
Yaklaşık olarak yarım saatlik bir kahvaltının ardından bulaşıklarını toparlayıp dişlerini fırçalamak için yukarı lavaboya çıktı.
Aynada aksi görünen kişi tanıdık fakat bir o kadar da uzaktı kendine.
Buz gibi bakıyordu gözleri.
Kendine düşünmeyi yasaklamış, bir robot gibi davranıyordu.
Bazen düşünmeyi ve kafa yormayı redderdiniz çünkü beyninize o izni verdiğiniz an bir karadeliğe kapılıp giderdiniz asla sonu gelmeyen düşünceler zincirinde kendinizi kaybederdiniz.
Bazen ağlamayı redderdiniz çünkü bir başlasanız asla duramayacağınızı bilirdiniz.
Gözlerinize ağlamayı yasaklardınız ve komuta karşı çıkmaya kalktığı anda avuç içlerinizde tüm tırnaklarınızın keskin acısını hissederdiniz.
Kesin bir dille tüm vücudunuzu uyarmak için.
Bahar'ın da şuan ki ruh hali bundan farklı değildi otokontrolünü elinde tutabilmek için direniyordu.
Aynaya bakmaya daha fazla tahammülü yokmuş gibi ellerini kurulayıp aşağı indi.
Kapıyı açacağı sırada aklına gelen şeyle olduğu yerde kaldı.
Hamza Mahir geldiği ilk gün telefon ve tabletinin yanı sıra kimliklerine de el koymuştu. Kimliği olmadan kim kendisini ciddiye alıp kaydını yapardı ki?
Tam bir yola başkoymuş ilerlerken önüne türlü türlü engellerin çıkması da tahammül sınırlarını çok zorluyordu.
Tek laf etmeden çantasını salondaki koltuğa koyup, büyük bir kararlılıkla kimliğini aramaya koyuldu. Önce yatak odasındaki tüm çekmecelere sırasıyla baktı hatta banyodaki çekmecelere bile bakmıştı ama bu odada yoktu kimlik kartı.
Şayet bu evde bir yerlerdeyse ki Bahar başka bir yere götürüldüğü düşünmüyordu muhtemelen çalışma odası olarak kullandığı iki odadan birindeydi.
Zemin kattaki büyük çalışma odasına girdi. On beş dakika içinde bakmadığı yer kalmamıştı fakat yok bulamamıştı!
Bir ihtimal küçük olandaydı ama oraya da ayakları geri geri gidiyordu.
El mahkum odanın kapısını açtığında geçen gece yaşadıkları aşk dolu anlar kuşatmıştı etrafını.
Gözü üçlü koltuk, çalışma masası ve sandalye arasında gidip gelirken iradesine ilk çentik de tam olarak burada atılmış oldu.
Odanın ortasına doğru ilerledi konsantre olmakta ne kadar zorluk çekse de hedefine odaklanmaya çalıştı.
Kalın kalın kitapların yer aldığı kütüphanenin raflarına bakınmaya başladı. Mevcut tüm çekmeceleri hızlı hızlı açıp kapatırken umudunu kaybetmemeye çalışıyordu.
En son masanın kendi çekmeceleri kalmıştı en alttakini çekti önce.
Kendisi saklasa en üste koymazdı. Herhalde Hamza Mahir de koymamıştır derken geriye kalan yalnızca üst çekmece olmuştu.
Öylesine açtığı çekmecede kimliği kendisine göz kırpıyordu!
Uyandığından beri ilk defa bir duygu belirtisi göründü yüzünde.
Hemen kimliği eline aldı fakat kimlik bir kutunun üzerinde duruyordu.
Önce aldırmayıp çekmeceyi kapatacak gibi olduysa da merakına yenilip ahşap kutuyu çıkarıp masanın üzerine koydu.
Kutunun arka tarafından aynı renk ahşaptan üzeri gümüş işlemeli bir çerçeve çıktı.
Genç bir kadına ait bir fotoğraftı bu.
Bahar'ın uzun uzun incelediği fotoğraftaki kadın ne kadar genç ve güzelse fotoğraf da bir o kadar eskiydi.
Vesikalık bir fotoğrafın büyütülmüş haliydi ve Allah için çok güzel bir yüzdü, eski yeşilçam aktiristleri gibiydi.
Genç kızın fotoğrafın kime ait olduğuna dair elbetteki bir fikri vardı.
Tahminine göre Hamza Mahir'in annesi Narin hanıma aitti bu kare.
Babası gibi bencil, kimseyi düşünmeyen bir adamı bile dize getirmiş, aşkından gözünü kör ettirmiş bir kadındı Narin hanım.
Elbetteki onu suçlayamazdı neticede bir gün olsun babasına yüz vermediğini bizzat kendi kulaklarıyla duymuştu.
Bu hastalıklı aşkın en büyük zararını da yine kendisi görmüştü kadıncağız.
Yine de içinde bir yerlerde kendi annesine yapılan haksızlıklar yüreğini parçalıyordu.
Babası şayet Narin hanıma aşık olmasaydı belki de bu kadar kötüleşmezdi, belki de annesine daha iyi davranırdı yada annesi sevgi gören bir kadın olur hayata daha sıkı tutunurdu.
Bahar tabiki de biliyordu kimse bir saniye bile fazladan yaşamazdı bu hayatta ama eğer babası annesini sevseydi belki de en azından baba sevgisi alarak büyüyen bir çocuk olurdu.
Bu kadar yitik olmazdı.
Son kez fotoğrafa bakıp yerine koydu.
Masanın üzerine çıkardığı ahşap kutuyu da tekrar eline aldığı sırada gözüne gümüş rengi asma kilit takıldı.
Hamza Mahir bu kutunun içindeki her neyse başka biri tarafından görülsün istemiyordu.
İyi de zaten bu odaya kendisinden başka kimse girmiyordu ki. Bir iki sefer de Bahar girmişti o kadardı.
Demek ki o kadar önemli bir şey vardı kutuda. Acaba neden kasaya koymamıştı?
İçinde ne olduğuna dair beyni hızla fikirler üretirken aklına giyinme odasında bulduğu anahtar geldi. Olabilir miydi?
Kutuyu yerine koyup çekmeceyi kapattı. Bu işi sonraya da bırakabilirdi şuan çok daha önemli bir durum vardı.
Koşar adımlarla salondaki çantasını alıp kimliğini de içine attı ve kapıyı açtı.
İki tane çam yarması adamla burun buruna geldi.
Adamlar hemen aralarındaki mesafeyi artırarak başları yerde bekliyorlardı.
Bahar'ın dışarı çıkacağını anladıkları anda birisi sordu.
"Bir isteğiniz mi var yenge hanım?"
Bahar zaten bu işin kolay olmayacağını pekala biliyordu.
"Bana bundan sonra Bahar hanım diyeceksiniz"
Burnundan kıl aldırmadan konuşuyor, psikolojik olarak üstünlük kurmayı hedefliyordu.
"Siz nasıl isterseniz efendim."
Karşıdan gelen Ferit'i gördüğünde aralarındaki istihbaratın hızına şaşırmadan edemedi genç kız.
"Yenge hayırdır bir şey mi oldu?"
Ferit yirmili yaşların sonunda, bu evdeki erkek standartına uygun kalıbıyla oldukça yakışıklı bir adamdı.
Diğerlerinden ayrılan yanı ise daha temiz yüzlü ve kibar olmasıydı. Bu durum adamı terslemek durumunda olan Bahar'ı zorluyordu.
"Ne zamandan beri sana hesap veriyorum ben Ferit?"
Adam bir anlık tereddütle toparlandı.
"Estağfurullah yenge o anlamda söylemedim."
Genç kız kollarını önünde kavuşturmuş direkt adama bakıyordu.
"İyi, şimdi çekilirsen gitmek istiyorum!"
Bahar'ın olay çıkaracağını anlayan Ferit içinden olacaklar için sabır dilemeye başlamıştı.
"Yenge özür dilerim ama abinin izni olmadan bir yere götüremeyiz."
Bahar kapıdan bir adım daha öne çıkarak konuşmaya başladı.
"Zaten sizden bir şey istemiyorum. Kendim gideceğim."
Anlaşılan arazi çıkışıyla ev adasındaki mesafeden bir haberdi.
"Yenge, çıkış kapısı yürüme mesafesinde değil. Hadi yürüdün diyelim şehir merkezine giden bir tane taksi bulamazsın etrafta. Abi faktörünü benim sana söylememe gerek bile yok diye düşünüyorum."
Kapıya kadar yürümeyi başarırsa taksi çağırıp gidebilirdi? Buranın adresini bilmiyordu evet ama pekala konum yollayabilirdi öyle değil mi?
"Söyleyeceklerin bittiyse çekilebilirsin Ferit"
Melek gibi kız ağabeyinin yanında dura dura racon keser olmuştu.
Pembe çiçekli gömleğiyle olacak iş miydi şimdi yani? Olan hep Ferit'e oluyordu.
"Yenge şimdi gelirler zaten Allah aşkına niye böyle yapıyorsun hem kendini hem beni ateşe atıyorsun?"
Bahar da biliyordu bu işin sonunda Ferit'in de paparayı yiyeceğini ama elinden bir şey gelmiyordu maalesef.
Hiçbir şey demeden yürümeye başladı.
Arkasında bıkkınca bir soluk veren Ferit'i bırakarak.
Doğru tarafa doğru yönelmiş olmak için içinden dua ediyordu. Aksi türlü çok acayip rezil olurdu doğrusu.
Evden çıkalı yaklaşık on dakika olmuş ev epeyce geride kalmıştı. Asfaltlanmış bir araba yolu dışında her yer çamlıktı.
On dakika kadar daha yürümüş işin açıkçası yorulmuştu ama hala bahçenin sonunu görebilmiş değildi.
Yandaki araba yolundan gelen sesle başını çevirdi Bahar.
Yanına doğru yanaşan arabaya baktı. Araç durduktan sonra içinden çıkan adam kendisine doğru seslendi.
"Yürüyüş için yanlış kombin bence"
Gözlerini deviren genç kız "Hiç günümde değilim Yiğit Ali git başımdan." diye söylendi.
"Yine şiddetli geçimsizlik başgöstermiş herhalde sizin evde"
Ayakta dikilmekten iyice yorulan Bahar oturmak istiyordu ama kısacık eteği yüzünden oturamıyordu.
"Şiddetli geçimsiz olan senin abin"
Kızın lafı üzerine gülen Yiğit Ali bir taraftan takımının ceketini çıkarıyordu.
"Valla ben daha çok şiddetli bir durgunluk gördüm sabaha kadar meyhanedeydik."
Ceketi kıza uzattı
"Yorulmuşsun belli al şunu ört bacaklarına da otur hadi."
Bahar ceketi mahçupça alarak teşekkür etti ve oturdu.
"Beter olsun! Ayrıca ben hiiiiç zannetmiyorum ki bana üzülsün. Başka bi şeye takılmıştır o."
Yiğit Ali de kızın yanına oturdu.
"Sen de saf mısın nesin sana verdiği değeri görmüyor musun?"
Adamın lafına bozulan Bahar devamında söyledikleriyle içten içe mutlu olsa da belli etmedi kızgınlığı ağır basıyordu.
"Aman ne değer ne değer gözlerim yaşardı! Bana abini savunup duracaksan git başımdan"
Terslediği yetmezmiş gibi bir de ters ters bakıyordu adama.
"İyi hazır ortalıkta yok birlikte saydıralım madem"
Yiğit Ali'nin sözlerine gülen Bahar biraz da olsa gevşemiş hissediyordu. Birileriyle sohbet etmek, özellikle Yiğit Ali'yle, iyi gelmişti.
"Değer veren insan, değer verdiği kişiye özellikle saygı göstermez mi ama? Ben kötü bir şey istemedim ki asistanlık kaydımı yaptırmak istedim ne var bunda Yiğit Ali? Bu benim mesleğim ve benim için gerçekten önemli. Güzelce konuşmaya çalıştım ama o kadar umursamadı ki bu asla değer vermek olamaz."
Sonuna doğru git gide sesi incelmişti.
Yiğit Ali biraz önceki esprili halinden sıyrılmış ciddiyetle konuşuyordu.
"Bak abimin sana sevgi ve saygı duyduğundan benim hiç şüphem yok. Çocukluğumdan beri bu adamın yanındayım bırak da biraz olsun tanıyayım değil mi?"
Yönünü iyice kıza doğru çevirmiş bir ağabey edasıyla konuşuyordu adam.
"Sen bizim camiamızı bilmezsin öyle iki internet haberi görmeyle tanıdın mı yani bizi? Ne var bakma bana öyle maviş maviş, meraklı farenin tekisin elbetteki araştırdın hepimizi.
Bu adamın dostundan çok düşmanı var. Seni öyle halka açık bir yere nasıl göndersin? Hadi dedik kimsenin gözü Gümüşpala'nın kadınına zarar vermeyi yemez, yolladı seni. Aklın kesiyor mu ki sıradan bir asistan-öğretim üyesi ilişkin olsun orada?
Sen Konya'da evden okula büyüdüğün için bilmezsin ama İstanbul'da Hamza Mahir Gümüşpala adını cümle alem bilir. Gittiğin yerde herkes diken üstünde olacak sen rahat edebilecek misin?"
Soluklanıp konuşmaya devam etti adam.
"Daha iki üç gün önce magazin sayfalarında adın çıktı diye ağlamadın mı sen? Boşuna mı sildirdim onca haberi ben? Şu adama az biraz zaman ver be kızım olaylar yatışsın önce."
Bahar başını önüne eğmiş elleriyle oynuyordu.
Yiğit Ali'nin zaman demesi üzerine başını kaldırıp itiraz etti.
"İyi de benim kayıt sürem dolduktan sonra ne anladım ben bu işten?"
Yiğit Ali kocasının gücünden hala bir haber olan kıza güldü.
"Ohoo sen şimdi bana siktiri boktan bir kayıt tarihi için mi itiraz ediyorsun?"
Başka zaman olsa küfür etmesi konusunda detaylıca bir nutuk çekerdi Bahar ama şuan işler tam tersiydi ve itiraz edemiyordu.
Sürekli şen şakrak gördüğü Yiğit Ali'nin başka bir yüzüyle karşılaşmıştı Bahar.
"O ne demek şimdi?"
Adam bir taraftan ayağa kalkarken diğer taraftan Bahar'a açıklama yapıyordu.
"Evrak kürek işleri senin takılacağın şeyler değil demek. İstediği zaman istediğin bölüme yerleştirir seni kafana takma sen."
Sonrasında kıza elini uzatıp onu da ayağa kaldırdı. "Hadi bakalım şimdi doğru eve."
Bahar bir taraftan itiraz etmek istese de diğer taraftan Yiğit Ali'nin söylediklerini haklı buluyordu.
Kayıt tarihi problem olmaz deseydi Bahar zaten bir müddet daha bekleyebilirdi ama asıl kızdığı hiç umursamaması ve direkt kestirip atmasıydı.
Bu iş elbette ki burada kalmazdı ama şuan akıllıca davranıp eve gitmeyi kabul edecekti.
Yiğit Ali'nin aracına doğru yönelen kız, adamın kendisini eve bırakmasına müsade etmiş oldu.
Eve geldiğinde üzerini değiştirip bir müddet oyalandı. Akşamüstü bir şeyler atıştırıp film izlemeye karar verdi. Belki biraz kafası dağılırdı.
Güzel bir romantik film izleyip gerçeğin kasvetinden kurtulacaktı çünkü gerçek hayatta doyasıya romantizm değil bir öküzle hayat mücadelesi yaşıyordu.
Tam filmi açtığı sırada odanın kapısı da açıldı.
Yaklaşık yirmi dört saat önce çıkıp giden Hamza Mahir bey teşrif etmişlerdi.
Adamın odaya girdiği andan itibaren bu mesafeden bile kokusunu alabiliyordu sanki.
Nabzı istemsizce hızlanıyor bu durum kendisine de sinirlenmesine yol açıyordu.
Kafasını kaldırıp bakmayı reddetti Bahar.
Ne olursa olsun dirayetli duracak yaptığı saygısızlığı es geçtirmeyecekti.
İçeriye doğru adımlayan adam üçlü koltukta oturan kızın hemen yanına oturdu.
Bahar'a göre şuan tepkisi ölçülüyordu. Gerçi sabrı da olabilirdi yada dayanma gücü falan.
'Hadi bakalım işte başlıyoruz 'diyen kafa sesini susturmaya çalışırken zor da olsa filme odaklanmaya karar verdi.
Yorumlar
Yorum Gönder