GÜMÜŞPALA-49

Keyifli okumalar♥️

Gümüşpala ailesinde yaşanan onca gelgitten sonra sular durulmuş gibi görünüyordu. Bahar'ın tüm gerçekleri olanca çıplaklığı ile öğrenmesinin ardından günler geçmişti. 

Bu süre zarfında ilk günler Hamza Mahir yaşantısının dile getirilmesinden dolayı bir hayli sarsılmıştı. Dışarıdan anlaşılmasının mümkün olmadığı bir sarsılıştı bu yalnızca Bahar'ın kocasının gözlerinden okuduğu. 

Öğreniyordu Bahar, kocasının nasıl demir gibi iradeye sahip bir adam olduğunu; demire şekil verilebilmesi için nasıl kor ateşlere maruz bırakıldığını tek tek öğreniyordu. 

Hamza Mahir tartışmasız zor bir adamdı fakat ona sunulan hayat da bir o kadar zor ve çetrefilliydi. Annesinin kendisini bırakıp gitmesinin ardından tutunduğu tek dal babası olan bir çocuğun yıllar sonra ayaklarının altından yerin çekilip alınmasıydı onun yaşadıkları. 

Rafet Gümüşpala'ya sonsuz minnet borçluydu Bahar. En azından kendisi öyle hissediyordu. Öteki yandan ise pavyon işleten, ömrü kabadayılıkla geçmiş bir adamın Hamza Mahir'in henüz küçücük yaştayken dahi birçok insani duygusunu kaybetmesine sebep olduğunu pekala anlayabiliyordu genç kadın. 

Beterin beteri varken yalnızca beter olanın başınıza gelmesine mi şükretmek gerekti? 

Usulca gülümsedi genç kadın, şükür her zaman gerekliydi. Her koşulda kapanan kapıların bizi esirgediği bir şeyler muhakkak ki vardı. Aynı şekilde istemediğimiz fakat ardına kadar açılmasına engel olamadığımız o kapıların da bir sebebi vardı. Göremediğimiz ama vakti zamanı gelince anlayabildiğimiz sebepler. 

Göğsüne sokulmuş emen oğlunun başını okşayarak severken kendi hayatındaki engel olamayışlar geldi birden bire aklına ve gülümsemesi büyüdü genç kızın. 

Hamza Mahir ile olan aşkları karşı koyulamayışların hikayesiydi. 

Uyuyan oğlunu usulca yatağına yatırırken günler önce yatak odalarında öğrendiği gerçeklerle birlikte almış olduğu kararı kendisine yineledi. Hamza Mahir istemediği sürece gerçek ailesiyle ilgili herhangi bir konu açmayacaktı Bahar. 

Onun henüz kabuk tutmuş yarasıyla oynayıp tekrar kanatmayacaktı. 

Birgün olur da şayet kocasının gözlerinde geçmişe dair bir tereddüt veyahut keşke görürse ellerinden sıkı sıkı tutup destek olacaktı. İşte o zaman yüreklendirme işini memnuniyetle yapabilirdi. 

Üstünü başını düzeltip aşağıya indiğinde Zeliha hanım ve Hafize hanım mutfakta akşamüstüne yakışır şekilde kahve keyfi yapıyorlardı.

"Oo hanımlar afiyet olsun sabahki telaşınızı unuttunuz inşallah?"

Bahar'ın dalga geçer sesiyle Zeliha hanımın kaşları çatılmıştı. 

"Bak bak yardım edeceğine bir de alay ediyor Hafize hanımcım vallahi üç çocuk anası oldu hala kavak yelleri esiyor bu kızın başında."

Zeliha hanımın numaradan kızgın çıkan sesi Hafize hanımı gülümsetirken Baharı kıkırdatmıştı.

"Ay aman ne yapayım ama Zeliha Sultan alt üstü bir mevlit okutacağız paşalarımın kırkı için amma da çok telaş yaptınız."

Bahar yeni moda mevlitlerden falan istemiyordu zaten dini bir olayı şova döndürmeye gerek yoktu kanaatince.

"Öyle deme kızım anı olacak günler bunlar şimdi istemezsin ama ilerde fotoğraf albümünde görüp hatırlayınca iyi ki yapmışız dersin."

Genç kadına göre Hafize hanım ve Zeliha sultan bu işlere kendisinden daha meraklıydı ve sırf bu yüzden en ufak detaya kadar her işe koşturuyorlardı. Onların hevesini bozmak istemeyen Bahar eli mahkum kabullendi.

"Tamam tamam demedim ben bir şey ama yarına daha çok var kendinizi telaşa verip yormayın."

Bir yandan da buz dolabının başına gitmiş dolaptan çıkardığı fındıklı çikolatadan tırtıklıyordu.

"Ay ben böyle giderse bu kiloları asla veremeyeceğim siz de hiç dur demiyorsunuz bana aşk olsun."
Hem söylenip hem de yemekle meşguldü.

"Kızım zaten verdin vereceğini kalmadı fazlalığın falan eziyet etme kendine boş yere."

Üç tane bebeğe koşturmak dahası süt veriyor olmak hızla kilo verdirmişti Bahar'a. Her ne kadar genç kadının hedefi henüz gerçekleşmemiş olsa da ilk zamanki halleri gitmişti ve aynada kendisine bakarken eskisi kadar rahatsız olmuyordu artık. Hamza Mahir ise Bahar'ın bu kilosundan ve kıvrımlarından asla şikayetçi değildi.

Kocası aklına gelince birden yüzü aydınlanan Bahar tekrar kadınlara dönerek konuşmaya başladı.
"Mahir demişken biraz sonra beni almaya gelecek bir yere gidecekmişiz. Nereye diye sormayın ben de bilmiyorum valla Mahir işte söyletemedim bir türlü. Ben yukarıya üstümü değiştirmeye çıkıyorum geç bile kaldım söylenir şimdi gelince..."

Kolundaki saate bakıp kadınlara daha konuşmalarına fırsat vermeden yukarıya koşturan Bahar'ın ardından bakakalmışlardı ilk söze giren Zeliha hanım oldu.

"Hangimiz Mahir dedik acaba?"

Bilmiyorum anlamında omuz silken Hafize hanımın ardından iki yaşlı kadın da gülmeye başladılar.

"Ahh ahh ayakları yere basmıyor ki aklına kocası gelince şuna bak uçarak gitti."

Zeliha hanım hayıflanır gibi konuşsa da ses tonundan memnuniyeti oldukça açık bir şekilde okunuyordu. 

"Yapana değil yaptırana bakacaksın Zeliha hanımcım kız haklı vallahi beyim el üstünde tutuyor nasıl uçuşmasın?"

İki kadın da birbirlerinden habersiz yine maşallahlar eşliğinde nazar duaları okumaya başlamışlardı bile.

O sırada yatak odasına giden Bahar hızla üzerini değiştirmeye koyulmuştu. Sonbaharın etkisiyle yavaş yavaş serinlemeye başlayan havaya uygun şekilde siyah triko bir tulum giymişti. Geniş yakası sebebiyle beyaz teni kıyafetinin rengine zıt bir şekilde parıldarken hafif siyah farla öne çıkardığı mavi gözleri de canlı canlı bakıyordu. 

Sevmenin ve sevilmenin canlılığıydı bu. Nasıl ki meyve ağaçları çok sevdikleri güneşi görünce tüm güzellikleriyle açıyorlardı Bahar tam da öyle hissediyordu kendisini. 

Güneşi gören bahar dalları gibiydi kalbi.

Odadan çıkıp aşağı ineceği sırada bebek odasının kapısının açık olduğunu farkedip o tarafa yöneldi. İçeriye girdiğinde karşılaştığı manzarayla içinde ılık bir şeylerin aktığını hissetti genç kadın. 

Hamza Mahir uyuyan oğullarının yataklarının başında durmuş gözünü bile kırpmadan onları izliyordu. Yüzünde gün içinde pek de bulamayacağınız cinsten bir rahatlamayla birlikte belli belirsiz bir tebessüm vardı. Dertten tasadan onca sorumluluktan ve sorundan tamamen uzaklaşmış bir görüntü çiziyordu. 

Uyuyan oğullarını uyandırmamak adına hızla kapıya doğru adımlayan adam Bahar'ın hızına yetişmekte zorlandığı bir zaman diliminde kapıyı kapatmış ve koridordaki duvarla kendisi arasına kızı hapsetmişti.

"Demek gizli gizli beni izliyordunuz Bahar hanım."

Bu kadar yakın mesafeden Bahar'ın kanı yine tersten akmaya başlamıştı bile.

"Yoo açık açık izliyordum sizi Mahir bey."

Duydukları hoşuna gitmiş olacak ki çapkın bir gülümseme peydah olmuştu bile adamın dudaklarında.

"Bir de cüretkar..."

Hamza Mahir'in gözlerinin içine bakarak boğuk bir sesle söylenmesi genç kadının gülmesine neden olmuştu. Onun ağzından çıkan bu kıkırtılar adamın gülümsemesinin genişlemesine neden oluyordu. 

"Ee sizden öğrendim baktım kaçan hep kovalanıyor ben de kaçmamaya karar verdim. Biraz da ben kovalayan taraf olayım dedim."

Bahar'ın oyunbaz ve neşeli halleri ise Hamza Mahir'in kanını kaynatıyordu.

"Ben kaçmam, sonrasında olacaklara da karışmam yavrum."

Genç kadın duyduklarıyla yutkunurken aynı zaman diliminde sırtı iyice duvara dayanmış beline sarılı kollar kendisini mengene gibi kavramıştı. Aralarındaki mesafe yine hava dahi giremeyecek şekilde kapanırken adamın gözlerini bir an olsun karısının dudaklarından çekmiyordu. 

'Aferin Bahar kazdığın kuyuya yine kendin düştün, eli mahkum boğul şimdi'

Yatak odaları arasındaki koridor ateşli bir öpüşmeye şahit olurken bir süredir uçup giden aklı geri gelmeye karar vermiş olacak ki Bahar kocasını durdurmak için çırpınmaya başlamıştı.

"Mahir, sevgilim bir gelen olacak dural..."

Dinleyen kimdi ki?

İşin kötü yanı ise kendisi de kollarını adamın boynundan çözmek istemiyordu. Tenini yakıp geçen dudaklar boynuna indiğinde bir kere daha aklı başına gelir gibi oldu Bahar'ın.

"Ay vallahi rezil olacağız sevgilim şimdi yukarı çıkarlar paşalarımıza bakalım diye hı hadi yakalanmadan gidelim."

Hamza Mahir geçen onca vakitten ve ikna turundan sonra aklına yatmış olacak ki başını kızın boyun girintisinden kaldırıp gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı.

"Beni izlerken aklınızdan ne geçiyordu Bahar hanım?"

Sesindeki bariz alay Bahar'ı utandırıyordu.

"Hiç de öyle şeyler geçmiyordu tamamen senin fesatlığın tamam mı?"

Bir yandan da adamın elinden tutmuş merdivenlere doğru çekiştirmekle meşguldü hızlı hızlı. Konuşma ve hareket etme eylemlerini ne kadar hızlı yaparsa bu sıcak atmosferi o denli çabuk dağıtacağını düşünüyor gibiydi. Atladığı şey ise bu tavırlarının Gümüşpala'yı çok eğlendiriyor oluşuydu.

Merdivenlerin başında karısını durdurup yüzüne bakması için bekledi. Merakla başı yukarı çevrilen Bahar ise biraz önceki alaycı bakışların yerine sevgi dolu bakışlarla karşılaştı. Birçok zamanlar olduğu gibi simsiyah katı bakışların aksine sıcacaktı gözbebekleri.

Adam kendi elleriyle biraz önce dağılan saçlarını düzeltti Bahar'ın. Daha sonrasında ise tulumunun iyice aşağıya inen yakasına kaydı gözü. Pek de hoşnut olmayan bir şekilde yukarı doğru çekerken bir şey söyleyecekmiş de vazgeçmiş gibi bir hali vardı.  

Bahar ise anbean kocasının mimiklerini takip ediyor kendisine çeki düzen vermesini biraz hayret biraz da mahcubiyetle izliyordu.

"Mahir nereye gidiyoruz?"

Akşamdan beri bilmem kaçıncı soruşun olduğu için artık cevap vermiyor Bahar çünkü sürpriz. 

Kızın üstünün başının yeterince iyi olduğunu düşünmüş olacak ki Hamza Mahir düzeltmeyi bırakmıştı. Elinden tutup aşağı inmeden önce başının üzerine bir öpücük kondurmayı ihmal etmemişti. 

Kapıdan çıkmadan önce Zeliha hanıma bebeklerle ilgili elli tur tembih yapan Bahar kadının kendisini sabırla dinleyip en sonunda kovar gibi kapıya göndermesiyle mecbur dışarıya atmıştı kendisini.

Arabaya doğru yaklaştıkları sırada iki siyah lüks araba da evin önüne park etmişti. Bahar artık bu arabaların Yiğit Ali ve Nejat'a ait olduğunu pekala biliyordu. Kızların arabalardan çıkmasıyla neşeyle onlara doğru yürüdü.

"Selam kızlar"
Kadınlar kendi aralarında sohbet ederken sesler keyifli çıkıyordu. 

Leyla'nın tereddütsüz duruşunun aksine Esra'nın gözleri arada bir sıkkınca etrafta dolaşıyor saniyenin onda biri kadar bir süre Yiğit Ali'nin üzerinde sabitleniyordu. Bahar kızın rahatsız hallerini kaç gündür izliyordu fakat kendisi anlatmadığı için üzerine düşmemişti bu vakte kadar. Daha da anlatmazsa çekip konuşacaktı özel olarak. Bu tedirgin halleri Bahar'ı işkillendiriyordu.

"Mahirle bir yere gidip geleceğiz çok geç kalmayız sanırım. Siz de kendinizi yormayın, abartmayın Allah aşkına alt üstü bir mevlit okutulacak kaç gündür telaş yaptınız."

Leyla gülerek cevapladı Bahar'ı.
"Gümüşpala veliahtı kızım bu paşalar her şeyleri curcunalı olacak alış alış."

Leyla'nın tespiti üç kadını da güldürdü.
"Abart Leyloş abart ben seni de görürüm yarın iki gün sonra."

Leyla'nın gözleri anında biraz ötede ağabeyi ve Yiğit Ali'yle ayaküstü sohbet eden Nejat'a kaymıştı bile. Kızların gülüşüyle erkeklerin bakışları da onlardan yana çevrilmişti. 

"Ah Leyloş ah iyice Leyla oldun sen" diye alay eden Bahar Hamza Mahir'in baş işaretliyle gitmek için davrandı. 

"Ben gidiyorum bakın lütfen kendinizi çok yormayın öpüyorum sizi." Adeta uçarak giden kızın ardından bu sefer söylenen Esra'ydı.

"Seninle dalga geçene bir bakar mısın Allah aşkına gözlerinden kalpler çıkarak yürüyor."
Esra'nın sözüne kahkaha atan Leyla uzaktan çok yakıştırdığı çiftin arabaya doğru gidişini izliyordu. 

O sırada Nejat ve Yiğit Ali de kızların yanına gelmiş evin girişine doğru ilerliyorlardı. Leyla Nejat'ın koluna girmiş bir adım önden gidiyorlardı. Arkada kalan Esra ve Yiğit Ali'den ise hiç ses çıkmıyordu öndeki çiftin muhabbetli hallerinin aksine. 

Esra mümkün mertebe Yiğit Ali'yle muhattap olmuyordu o günden sonra. Zeliha sultan evde olmadığı zamanlarda buraya gelebilmek için mecburen biniyordu arabasına işte yalnızca o zamanlar dahilinde adamla başbaşa kalıyordu. Ağzını açıp tek kelime konuşmuyordu. Ev ahalisine durumu açık etmemek adına çaktırmamaya çalışsa da ilk fırsatta aralarına duvar örmesini pekala başarıyordu. 

"İki gün sonra okulun başlıyor sabahları ben bırakacağım seni."
Aralarındaki sessizliği Yiğit Ali'nin kalın sesi bozmuştu.

"Gerek yok Ferit bırakacak beni."
Genç kız buz gibi sesiyle yanıtlamıştı adamı.

"Ferit abinin bu durumdan haberi var mı peki?"
Abi kelimesini özellikle vurgulayan adamın mesajı oldukça açıktı. Bu evdeki çalışanlarla arasına mesafe koyacaktı Esra hanım.

"Evet rica ettim sağolsun anlayışlı ve kibar biri olduğu için sorun olmayacağını söyledi."

Esra'nın kinayeli sesi Yiğit Ali'nin hiç hoşuna gitmiyordu. 
"Hamza abi benim bırakmamı istedi ben de meraklısı değilim. Öğrenmişsindir ikiletmeyi sevmez."

Yiğit Ali'nin umursamaz halleri Esra'nın içine cam parçaları gibi batsa da ettiği o lafları sineye çekecek kadar gurursuz bir kız değildi. 

"Korkma ben konuşurum Hamza abiyle. Ferit'e de senin kadar güvendiğini düşünüyorum."

Israrla Ferit diyor Yiğit Ali'nin tepesinin tasını attırıyordu. 
"Mesafe koy arana çocuğun da başını yakma edebinle dur!"

Kapıya neredeyse varmak üzerelerdi. Esra hışımla Yiğit Ali'ye dönüp sertçe kelimelerin üzerine basa basa konuşmaya başladı.
"Aramızda tek bir edepsiz var o da sensin. Bana ikazda bulunacak en son kişisin yerini bil."

Sonrasında aynı hızla Leyla'nın ardından eve girip kapıyı kapattı. Arkasından şüpheli gözlerle Yiğit Ali'yi süzen bir Nejat bıraktığından habersiz.

Evin sınırları içinde yüksek gerilim hakimse de Hamza Mahir'in yanına kedi gibi sokulmuş akıp giden yolu izleyen Bahar için o denli sükut ve huzur hakimdi. Kocasının bir eli omuzlarından aşağı doğru dalgalanan saçlarının uçlarını oynamakla meşguldü. Bu hareket öyle gevşetiyordu ki kızı neredeyse gözleri kapanmak üzereydi. Uyumamak için toparlanırken kocasının üzerinden doğruldu. 

"Mahir artık söyle nereye gittiğimizi bak çok merak ediyorum. Sütüm falan kesilir sonra."

Bahar'ın saçma sapan bahanesine gülen Hamza Mahir sessizliğini koruyordu.
"Üff gıcık adam ne var söylesen"

Kollarını göğsünde birleştirmiş burnunu havaya dikmişti yine. Bu hallerinin adamın çok hoşuna gittiği yüzünden anlaşılıyordu.

"Sen şimdiden çocukları her şeye bahane eder oldun bakıyorum. İşimiz var senle."

Başını arkaya yaslamış gözleri kapalı bir şekilde konuşmaya başlamıştı adam sessiz geçen birkaç dakikanın ardından. 

"Ee heralde yani boşuna mı doğurdum üç tane birden?"

Hamza Mahir'in dudağının köşesi kıvrılmıştı yine. Bu durumu Bahar fazla seksi buluyordu. 

"Sen kendine taraftar grubu mu kurdun güzelim?"

Bahar'ın kendinden emin o bilmiş bilmiş gülümsemesi yüzünde büyürken cevabı gecikmemişti.
"Aynen öyle bak gör minik minik Gümüşpala'larla büyük Gümüşpala'nın saltanatını sarsacağım."

Gözleri açılan Hamza Mahir bir anda karısının belinden tutup kendisine doğru çekti.
"Gel buraya serseri oldun sen iyice."

Devamında geçen neşeli yolculuğun ardından Bahar'ın hiç de tahmin etmediği bir yere gelmişlerdi. 

"Mahir neden buraya geldik?"

Geldikleri yer bir mezarlıktı. 

"Seni tanıştırmak istediğim biri var güzelim."

Anlamaz gözlerle kocasına bakarken aklına gelen seçenekleri değerlendiriyordu Bahar. Acaba tanıştıracağı kişi Rafet bey miydi? Yada mektubunu okuduğu için Narin hanımdı ziyaretine geldikleri kişi?

"K-kimle tanıştıracaksın ki?"

Mezarlığın içinde duran arabadan indikleri sırada kızın sorduğu soruyu es geçip elinden tutup ilerlemeye başlamıştı Hamza Mahir. 

"Bakımsız kalmış yıllar olmuş tabii. Yenilenmeden getirmek istemedim seni."

Bahar hiçbir şey anlamıyordu şu anda.

"K-kim?"

Bir mezarın arka tarafına geldiklerinde iyiden iyiye merak eder olmuştu genç kadın.

"Gel bakalım" diyerek karısının elinden tutan Gümüşpala yepyeni mezarlığın başına getirdi. Pembe çiçeklerin ekili olmasından da anlaşılır olduğu şekilde bir kadın mezarıydı. 

Bahar gördüğü ismi ilk anda idrak edemezken Hamza Mahir'in belinden destek verdiği kolları sayesinde ayakta durabilmişti. 

Naif bir el yazısını andıran harflerle 'Bahar'ın annesi Zeynep hanım' yazıyordu. Ne bir soyisim ne de başka bir hitap. Yalnızca Bahar'ın annesi.

"A-annem mi?"

İnanamaz şekilde dolu dolu gözlerle kocasına dönmüş onay bekler gibi soruyordu Bahar.

Hamza Mahir'in onaylarcasına başını sallaması üzerine kırık bir tebessüm belirdi dudaklarında genç kadının.

"İsmi Zeynep miymiş annemin?"

Hala inanamaz gözlerle şaşkın şaşkın bakarken sorduğu soru adamın dişlerini sıkmasına sebep olmuştu. Bir evladın annesinin ismini dahi bilmemesi ne demekti? Bu nasıl zulmetmekti küçücük bir çocuğa ve de onun küçücük kalbine.

"Evet güzelim annen Zeynep hanımın mezarı. Beş dakika sonra geleceğim ama seni perişan olmuş bir şekilde bulmak istemiyorum anlaşıldı mı?"

Usulca başını sallayan Bahar'ın alnından öptükten sonra uzaklaşmıştı Gümüşpala.

Yavaş adımlarla Bahar da annesinin mezarı başına yaklaştı. Bembeyaz mermerin kenarına oturup adının yazdığı girintili çıkıntılı taşı elleriyle okşamaya başladı. Bir yandan da gözlerinden ip gibi süzülüyordu yaşlar.

"Anne... Annem... Ne güzelmiş anne demek. Sen yirmi beş yıldır burada yalnız başına mı uyudun?" 

Mezar taşını iki koluyla sımsıkı kucaklarken annesinin sıcaklığını bir yerlerde hissetmeye çalışan küçük bir kız çocuğuydu adeta Bahar.

"Bakma ağladığıma sen öyle mutluyum ki yanına geldiğim için. Senin adını öğrenmek, burada yanında olmak sanki eskiden bir hayaldin de gerçek oldun gibi anneciğim."

Başını mermere yaslamış halde beş dakikada yılların hasretini gidermeye çalışmasının telaşı vardı genç kadının tavırlarında. Ürkek ürkek seviyordu annesinin uyuduğu yeri.

"Mahirle benden önce tanışmışsınız. Yine ne yaptı etti mümkünmüş gibi daha da çok aşık etti kendine görüyor musun?"

Ağlamaktan kızarmış gözlerini silerek devam etti annesine anlatmaya Bahar.

"Üç tane bebeğimiz var anne. Ben de anne oldum. Bir görsen çok seversin torunlarını."

Geçen dakikaların ardından yorulmuş olacak ki başını yaslandığı mermerde elleri belirsiz şekiller çizerken annesinin yanı başında gözlerini kapatmış kuşların sesini dinliyordu Bahar. 

Biraz sonra üzerine düşen gölgeyle gözlerini araladı. Hamza Mahir tam karşısında direkt olarak kendisini izliyordu. Uzattığı elden destek alarak ayağa kalktı genç kadın. Sonrasında ise sımsıkı sarıldı kocasının beline. Yüzünü göğsüne yaslayıp bir süre kaldılar öylece. Sonrasında yavaşça başını kaldırıp adamın yüzüne baktı.

"Bana yine dünyaları verdin. Nasıl bir adamsın Mahir? Hayatıma girdiğinden beri öyle köklü değişiklikler yaşattın ki annemle bile sen tanıştırdın beni. Hiç gitme hep yanımda ol. Sensiz bir hayat düşünemiyorum ben."

Hamza Mahir gibi bir adamı bile sarsmış görünüyordu tüm bu tablo, Bahar'ın ağzından çıkan cümleler. 

Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerinden öpüp sarılırken ortamın ağır havasını dağıtmak ister gibi bir tonla konuşmaya başladı adam.

"Bir de o konu var değil mi? Bak neredeyse gelme amacımı unutturuyordun bana."

Bahar şaşkın şaşkın sordu.
"N-ne amacı?"

Zeynep hanımı muhattap alıp söze girdi Gümüşpala.
"Kızınızı sizden istemeye gelmiştim Zeynep hanım ama duyuyorsunuz vermezseniz kaçacak gibi görünüyor."

Hamza Mahir'in sözleri üzerine ağzı açık kalan Bahar dirseğiyle dürttü adamı.
"Ya annemin yanında ne biçim konuşuyorsun Mahir."
Kızın ağzının içinden azarlar gibi kendine kızması bıyık altından güldürmüştü adamı. 

"Üç çocuktan sonra izin almak yeni mi aklınıza geldi diyebilirsiniz fakat sizin bu ele avuca sığmaz kızınız az uğraştırmadı beni."

Baya baya annesine şikayet ediliyordu Bahar şu anda.

"Anne bakma sen onun böyle konuştuğuna senin damadın da az değil yani."
Kollarını göğsünde kavuşturmuş söyleniyordu Bahar.

Tekrar Hamza Mahir'in bariton sesi duyulunca susmak durumunda kalsa da ağzının içinden homurdanmaya devam ediyordu ta ki duyduğu cümleye kadar.

"Kızınızı seviyorum ve bu yüzükleri sizin yanınızda takmak isterim. Merak etmeyin çıkarmasına asla izin vermem."

Bahar ağzı bir karış açık kocasına ve elindeki yüzüklere bakıyordu.

"S-sen biraz önce b-bana tam olarak ilanı aşk mı ettin?"

Adam muzip gözlerle kızın saftirikliğine gülmeden edememişti.

Bahar ise iyice adama doğru yaklaşmış nazlı nazlı ısrar ediyordu.
"İlanı aşk mı ettin dedim sana?"

Karısının bu hallerine kayıtsız kalamayan Gümüşpala belinden tutup kendine yaslarken bir yandan da konuşmaya başlamıştı. 

"Evet yavrum bu bir ilanı aşk." Kızın kulağının dibine dudaklarını iyice yaklaştırıp kısık sesle konuşmaya devam etti. 

"Aşığım sana"

Baharda ne bir tutacak diz ne de düşünecek bir beyin kalmıştı. Hepsi pelte kıvamını almışlardı. Yüzündeki şapşal gülümsemeden de aşikar bir şekilde belli oluyordu bu durum.

Sesindeki heyecanı ve memnuniyeti hiçbir şekilde bastıramazken edalı edalı konuştu.
"Tekrar söyle"

Elindeki siyah kadife yüzük kutusunu açan adamın sesi de memnuniyet kokuyordu. 
"Elini getir elini şımarık"

Bahar kıkırdayarak elini uzatırken özel ve el yapımı olduğu pek de tahmine yer bırakmayan pırlanta yüzüğün parmağına geçişini seyretti. Hemen ardından alyansı da parmağındaki yerini almıştı. Pırlanta yüzük ne kadar ben buradayım diyorsa alyans bir o kadar sade ve şıktı. Dümdüzdü ve hiçbir deseni bulunmuyordu. Bahar kendisi seçse ancak bu kadar beğenebilirdi doğrusu.

"Çok... çok güzeller Mahir"

Yüzükleri taktıktan sonra karısının avcunun içine bir öpücük konduran adam hayran bakışlar altında kendi alyansını da çıkarmıştı. Bahar'a verdiği alyansını belli ki karısı taksın istiyordu. Aynı özenle genç kadın da kocasınınkini ait olduğu yere takmıştı. O da aynı şekilde Hamza Mahir'in avcunun içine bir öpücük kondurmuş, adeta evliliklerini bir kere daha kutsamışlardı.

"Seni öpmek istiyorum şu an ama tam da yerindeyiz değil mi?"
Kocasına gülerek söylediği cümle Hamza Mahir'in gözbebeklerinin kararmasına yol açmıştı.

"Bak ikidir yoldan çıkarıyorsun üçüncü de affetmem haberin olsun."
Alışık sesle kurduğu cümle Bahar'ın heyecanlanmasına sebep olmuştu.

"Affetmişiğin var yani?"

Bahar kabul ediyordu Hamza Mahir'e sataşmak çok hoşuna gidiyordu.

"Ulan... Gül sen elime düştüğünde de ben güleceğim."
Kocasının yine kulağına kulağına konuşması içini titretiyordu. 

Sanki o cümleleri kendisi kurmamış gibi kızdan ayrılan adam tok ve kendine güvenen o sesiyle konuşmaya yeniden başladı.

"Hadi gidelim artık güzelim"

Bahar, Hamza Mahir karşısında duygu ve durum geçişlerine az buçuk alışmıştı artık. Bir de kalbi teklemese başarılı bile sayılırdı aslında.

Adam elinden tutup gidecekleri sırada genç kadın bir anlığına durdu.
"Bugünü ömrümce unutmayacağım sevgilim."

Siyah ve mavi gözler bakışlarını birbirlerinden çekemiyor gibiydiler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14