GÜMÜŞPALA-55
Keyifli okumalar...
Uykusunun derinliklerinden gelen bir ses habire 'Bahar' diye sesleniyordu fakat genç kadın o kadar derindeydi ki gözlerini asla açamıyordu.
"Yavrum uyuyacaksan gidiyorum ben."
Hamza Mahir yaklaşık on dakikadır Bahar'ı uyandırmaya çalışıyordu fakat gerek oğlanların gerekse kendisinin meşguliyetleri sayesinde kızcağız bayılmış gibi uyuyordu.
Yatağa yanıbaşına oturarak karısının dağılan saçlarını bir tarafa doğru çekip boynuna sıcak nefesini değdirdi. Usul usul öperken Bahar'ın vücudu kendisinden bağımsız uyanmaya başlamıştı bile. İncecik geceliğinin altından çıplak göğüsleri anında uyarılırken karısını uyandırmaya çalışan adam da zıvanadan çıkacaktı şimdi.
"M-Mahir"
Sonunda uyanabilmişti Bahar hanım.
"Güzelim günaydın, nihayet"
Sabah gördüğü ilk görüntü üzerine doğru eğilmiş bir Hamza Mahir'di ve bu manzarayı saatlerce izleyebilirdi genç kadın.
"Napıyorsun böyle?"
Henüz çatallı çıkan sesiyle şaşkın şaşkın şaşkın soruyordu Bahar.
"Seni uyandırmaya çalışıyorum yavrum ama uyanan sadece sen olmadın haberin olsun."
Bahar kıkırdayarak cevapladı.
"Ben onun uyuduğunu hiç görmedim zaten."
Gümüşpala'nın bir kaşı kalkarken gözleri alev alev bakıyordu.
"Sabah sabah kışkırtma beni."
Genç kadın yattığı yerden kollarını iki yana açmış tüm vücuduyla esnerken kocasına seyir zevki yüksek bir görüntü oluşturuyordu.
"Saat kaç sevgilim?"
Adam anında kolundaki saatine baktı.
"Yedi elli güzelim."
Bahar'ın dudakları büzülüp başı eğilirken yüzü ağlamaklı bir hal almıştı.
"Aşkım ya niye bu kadar erken yapıyoruz biz bu sporu elimi bile kaldıracak halim yok bak."
Bir yandan da elini kaldırmaya çalışır gibi yapıp güya kaldıramıyordu.
"Bahar hanım biz işe gidiyoruz, çalışıyoruz malum."
Hala yataktan kalkmış değildi genç kadın.
"Ben boş mu yatıyorum yani? Üç tane çocuk büyütüyorum ben Mahir bey."
İtiraza gelince canlanıp sonra tekrar uyku moduna geçiyordu Bahar.
"Gel kucağıma alayım öyle koşalım."
Dalga geçiyordu adam kendisiyle alenen. Gülesi gelmişti ama ciddiyetini bozmamaya gayret ediyordu.
"Olur bana uyar."
Hamza Mahir en sonunda Bahar'ın poposuna hadi hadi der gibi vurarak zorla kaldırmıştı. Hayır karısının zayıflamasını falan istemiyordu. Kendisiyle birlikte koşup yorulmasını da istemiyordu.
Dahası her sabah böyle oyalamasındansa uyurken yatakta beklemesini tercih ederdi ama gelin görün ki Bahar'a kıyamıyordu ve nazını çekmekten hoşlanır gibi bir hali vardı.
Hiç Gümüşpalalık hareketler değildi ama bu da Bahar etkisiydi.
Yaklaşık on beş dakika içerisinde Bahar da üzerini değiştirmiş koşu yoluna çıkmışlardı.
Aşağı yukarı iki haftadır her sabah spor odasında vakit geçiriyorlardı fakat Bahar ilk defa koşuya çıkmak istemişti. Başlangıçta hiç de fena gitmiyormuş gibi görünen bu aktivite yedi sekiz dakikada sonra işkence halini almıştı çünkü Bahar kesilmiş nefes nefese kalmıştı.
"M-Mahir b-bekle çok kötüyüm öl-öleceğim sanırım."
Bu sabah Gümüşpala'nın sabır sınavıydı emindi artık.
"Yavrum daha ciğerlerimiz koştuğumuzu anlamadı."
Bahar bildiğiniz köpek solunumu yapıyordu ve durumun ciddiyetini yalnızca kelimelerle değil el kol hareketleriyle de anlatmaya çalışır gibiydi.
"Yok Mahir vallahi çok kötüyüm, yanıyor tüm nefes yollarım bak çocukların annesiz kalır haberin olsun."
Gümüşpala gözlerini yumup açtıktan sonra derin bir nefes verdi. Karısını kucağına aldığı gibi hızlı adımlarla terini soğutmamaya çalışarak yürümeye başladı.
Zaten Bahar ne yapıyor ne ediyor bir şekilde Hamza Mahir'in kucağındaki yerini alıyordu.
Bunu bilmeyen kalmadığı için yanlarından geçtikleri koruma çocuklar da şaşırmıyordu artık. Başları önlerinde bekleşiyorlardı.
Biraz sonra av köşkü dedikleri bir odalı kulübe tarzı yapılmış yere geldiler. Adam genç kadını indirmeden bir eliyle yukarıda gizli yerinde duran anahtarı açıp içeri girdi. Kapıyı arkalarından kapatıp kilitledi.
Bahar'ın sırtı dört beş kişinin rahatça sığacağı koltuğa değerken ilk defa gördüğü yeri dikkatlice inceliyordu.
Kahverengi tonlarının ağır bastığı, daha yöresel desenlerle döşenen odadanın zemininde büyükçe bir post seriliydi.
Duvarlarda asılı av malzemeleri ve pek çok tüfek tarzı silah bulunuyordu.
"Mahir ben burayı hiç görmemiştim."
Adam usulca yaklaşıyordu.
"Kısmet bu güneymiş yavrum."
Üzerindeki eşofmanın sweat kısmını çıkarmış sadece atleti kalmıştı.
"Sevgilim ne yapıyorsun?"
Bahar bu bakışları tanıyordu.
"Yeterince ter atamadığıma göre belki yardımcı olmak istersin güzelim."
Yok artık daha nelerdi.
"Aşkım saçmalama lütfen burada olacak iş mi?"
Gümüşpala çoktan yanına gelmiş kendisine doğru çekmişti karısını. Bahar ne olduğunu anlayamadan bacakları iki yana açılmış kocasının kucağında otururken bulmuştu kendisini.
"Sabahtan beri beni parmağında oynatıyorsun ya gel biraz da sen benim kucağımda oyna."
Utanmıştı genç kadın.
"Ay Mahir edepsiz edepsiz konuşma utanıyorum."
Eliyle kocasının ağzını kapatırken bir yandan da hızlı hızlı konuşuyordu. Hamza Mahir iyi bilirdi ki Bahar gerçekten utandığında böyle konuşurdu.
"Evet bekliyorum."
Bahar'ın da kafası karışmıştı. Zaten kocasıyla bu kadar yakın temasta olmak genel olarak pek akıl fikir bırakmıyordu kadında.
"Neyi bekliyorsun?"
Adam mimik oynatmadan devam etti.
"Terletmeni bekliyorum."
Ay bu adama ne olmuştu böyle? Tamam biraz fazla eziyet etmişti sabah sabah ama böyle de üzerine gidilmezdiki insanın.
"Ben gelmeyeceğim bir daha sabah koşusuna falan seninle."
Dudaklarını büzerek küskünce söylendi genç kadın.
Gümüşpala yine hiç tavrını bozmadan sordu.
"Söz mü?"
Bahar'a o an dank etti. Gelmesin diye numara yapıyordu.
"Pislik adam bilerek yapıyorsun değil mi?"
Bir yandan da kocasının göğsüne vurmaya çalışıyordu iki eliyle.
"Ne kadar utandırdın beni biliyor musun sen?"
Arsız arsız gülüyordu bir de.
"Ne var her gece yaptığımız şey söyleyince mi utandın?"
Bak hala gülüyordu.
"Arsızsın sen."
"Hiç utanman da yok."
Karısının güzel ellerini dudaklarına götürürken genç kadını daha da harlayacak şekilde cevapladı.
"Hiç yok."
Biraz sonra Bahar sakinlemiş şekilde kuzu kuzu yatıyordu kocasının göğsünde.
"Üşürsün üzerini giy soğuk burası."
Bir yandan da hiç kıyamıyordu.
"Isıtsaydın üşümezdik."
Dirseğiyle dürttü adamı Bahar.
"Mahir!"
Gümüşpala usul usul kapısının dudaklarını öpmeye başlamıştı bile.
Bahar da yok diyordu ama iş icraate gelince hep vardı malumunuz.
Yavaş yavaş öpüşürlerken ortalık bir anda harlanmaya başlamıştı.
Genç kadının üzerindeki sweat de adamınkinin yanında yerini alırken yüz üstü yatırıldığı koltukta sırtına konan öpücüklerin keyfini çıkarıyordu. Ne ara altındaki eşofman altı çıkarılmıştı anlayamamıştı bile. Hamza Mahir'in yüzünü göremiyordu fakat yakıcı bakışlarını vücudunun her yerinde hissediyordu Bahar. İçine girdiği andan dudaklarından keskin bir inleme dökülürken topuzundan kurtulan saçları dalga dalga sırtına dökülmüştü. Saçları Gümüşpala'nın bir eline dolanırken aldığı haz perçinleniyordu. Adamın diğer eli kalçalarında oyalanıyor adeta sahiplenircesine sımsıkı kavrıyordu.
Nefesleriyle kocaman odayı ısıtmışlardı adeta.
Sona ulaştıklarında Hamza Mahir de ağırlığını vermeden karısının üzerine doğru uzandı.
Bahar kendisine geldiğinde yönünü kocasına doğru döndü. Yanyana fakat tek vücut gibi yatıyorlardı.
"Etrafta sesimizi duyan biri var mıdır sence?"
Ne kadar zaman geçerse geçsin böyle gündüz vakti seviştiklerinde yada olmayacak bir yerde seviştiklerinde en olmadı her zamankinden farklı pozisyonlarda daha alevli bir birleşme yaşadıklarıda genç kadın biraz çekimserleşiyordu. Bu da Bahar'ın doğasıydı elinde olmadan utanıyordu. Hamza Mahir onun bu huyunu ilk zamanlardan beri çok iyi biliyordu.
"Sesin evden duyulmamıştır heralde yavrum."
Bahar cırlayarak adamın göğsüne gömdü başını.
"Mahir yaa o kadar mı çok..."
Gümüşpala gülerek devam ettirdi.
"Şaka yapıyorum güzelim evden duymamışlardır."
Karısının bu hallerini o kadar sevimli buluyordu ki hala devam ettiriyordu.
"Aşk olsun."
Nazlı nazlı sitem ederken Hamza Mahir karısının güzel yüzünün her bir santimini ilgiyle izliyordu.
"Olsun tabi yavrum sen bana hep böyle bak."
Bahar aptal aşık gibi baktığına emindi ama Hamza Mahir'e başka nasıl bakılır bilmiyordu maalesef.
"Aksi mümkün de sanki."
Gümüşpala numaradan kaşlarını çattı.
"Şikayetçi misiniz Bahar hanım?"
Genç kadın biraz homurdanarak konuşuyordu ama sesinden en ufak bir şikayet de sezilmiyordu ne hikmetse.
"Sana aptal aşık gibi baktığımı düşünüyorum çünkü dalga geçiyorlar benimle."
Hamza Mahir halinden ve de duyduklarından gayet memnun bir şekilde izliyordu karısını.
"Sonuçta ben akıllı bir kadınım ama sana gelince iq'um düşüyor benim."
Yanındaki kadının habire bir şeyler anlatması adama dünyanın en güzel ninnisi gibi geliyordu.
Bahar sürekli Gümüşpala'nın etkilerinden bahsedip duruyordu ama kendisinin Gümüşpala üzerindeki etkilerinin pek çoğundan haberi dahi yoktu.
Sabahın aynı saatleri Yiğit Ali'nin evi Gümüşpalaların evinden çok daha hareketliydi. Esra derse geç kalmamak için hızlı hızlı hazırlanıyor. Oradan oraya koşturuyordu. Gün geçtikçe giyimine kuşamına pek bir önem verir olmuştu. Bu durum genç adamın her ne kadar canını sıkıyorduysa da işler şimdilik kontrol altındaydı.
Düşündükçe aklına gelip canını sıkan şey Tolga denen ite kendi elleriyle arkadaşlık isteği göndermesiydi. Müco gecenin bir vakti arayıp haberdar etmişti fakat gidip hesap sormak demek nasıl öğrendiğini söylemek zorunda kalmak demekti. Esra hanımın çok uzun zamandır aktif olmayan sosyal medya hesabı her nedense aklına düşüvermişti.
"Esra!"
Düşünceler bunaltmış olacak ki sesi üst perdeden çıkmıştı.
"Ne var ya ne bağırıyorsun geliyorum işte."
Esra üst katın merdivenlerden aşağıya adama doğru seslenerek iniyordu.
"Hadi kızım artık bir çıkalım ya amma da süslendin ne varsa okulunda artık ders dinlemeye mi gidiyorsun podyuma mı çıkacaksın belli değil."
Sabah sabah Yiğit Ali'nin tüm aksiliği üzerindeydi.
'Ya sabır ya sabır... Dayan Esra'
"Ya evet bu kıyafetlerle de podyuma çıkılırdı zaten."
Esra altındaki siyah tayt ve üzerine giydiği ekru salaş kazağıyla abartıdan çok uzaktı aslında. Deri siyah çizmeleri ve altın rengi halka küpeleriyle çok hoş görünüyordu yalnızca.
Tam kapıyı açıp dışarı çıkacağı sırada Yiğit Ali'nin "Boyun yetmez zaten" dediğini duydu. Kafasını çevirip ters ters baktı ve dışarı çıktı.
"Çok bilirsin manken boylarını tabi."
Yiğit Ali muradına ermiş en sonunda sinirlendirmişti kızı.
"Bir şey mi dedin duyamadım?"
Devede de boy var tabirindeki devenin ta kendisi Yiğit Ali'ydi. En azından Esra öyle düşünüyordu.
Bir takım hır gürler sonucunda Esra okula bırakılmış genç adam holdinge gelmişti. Ağabeyi de gelmiş yada gelmek üzere olmalıydı.
Bir süredir üzerinde çalıştığı, sorup soruşturduğu bir konu hakkında ağabeyine aktarması gerekenler vardı.
Dün gece ulaşmıştı bu bilgiye ve hemen sabahına aktarmak üzere telefonlaşmışlardı.
Asansör yalnızca kendilerine ait olan kata özel bir şifreleme yöntemiyle çıkarmıştı. Çok az kişinin bu kata çıkma yetkisi vardı.
Uzun boyuna yakışır büyük adımlarla Gümüşpala'nın odasına geldi. Kapıyı çalıp içeriye girdi.
"Günaydın ağabey."
Beyaz gömleğinin manşetlerini birkaç kere katlamış, üstten açık iki düğmesiyle rahat etmeye çalışır gibi bir hali olan Hamza Mahir, toplantı masasında bulunan evraklardan başını kaldırıp bakışlarını yanına yaklaşan genç adama çevirdi.
"Günaydın, gel aslanım otur."
Yiğit Ali elindeki evrak çantasını masaya bırakarak baş köşede oturan ağabeyinin yakınındaki bir koltuğa ilişti.
"Ağabey telefonda da söylediğim gibi ne olur ne olmaz evde konuşmak istemedim ama içim içimi yedi bu saate kadar. Öğrendiğim bilgiler bizim aile içini etkileyecek orası belli. Bu mevzuyu eşelemek mi daha iyi eşelememek mi emin değilim. Sen daha iyi bilirsin, karar senin."
Genç adamın tatsız çıkan sesiyle konuya girivermemesi Hamza Mahir'in sabır kontenjanından yiyordu.
"Sen anlat önce, gereğini sonra düşünelim."
Yiğit Ali çantasından çıkardığı dosyanın içerisinden fotoğrafları koydu masaya. Üst üste sıralanmıştı.
"Zeynep hanım."
Konuşma gereği duymadan fotoğraf destesini eline alıp incelemeye başladı Hamza Mahir. Fotoğrafın arkasını çevirdi. Gerçekten de Zeynep yazıyordu. Tekrar ön yüzünü çevirip baktı.
Mavi gözlü kumral bir kadın duruyordu karşısında.
Bahar'a gerçekten benzeyen tek yanı gözlerinin rengiydi. Evet o da minyon duruyordu. Kızı gibi çıkık elmacık kemikleri vardı yada saçları onun da koyu renk değildi belki inceleseniz daha fazla ayrıntı da bulurdunuz fakat tüm bunlar bir araya geldiğinde birbirine benzeyen anne kız profili çizmiyordu.
Güzel bir kadındı Zeynep hanım ama Bahar güzelliğini annesinden almamıştı. Kimbilir kime benziyordu.
Bu fotoğrafı arkaya koyup bir diğerini incelemeye başladı adam.
Burada bir bebek vardı kucağında. Pembe çiçekler işlenmiş beyaz bir örtünün içerisine sarılıydı. Renginden tahmin ettiği üzere kız bebekti.
Hemen altındaki fotoğrafı çevirdi hızla.
Genç kadın burada bir önceki fotoğrafa göre daha zayıf ve solgun görünüyordu. Kucağında bir buçuk iki yaşlarında bir bebek duruyordu. Açık kumral yeni yeni uzamaya başlamış, uçları buklelenmiş saçları; kocaman masmavi gözleri ve bembeyaz pamuk gibi teniyle porselen bebeklere benziyordu.
Bahar...
Fotoğraftakilerin kim olduğu hakkında herhangi bir ön bilgi verilmemiş dahi olsaydı Gümüşpala bu bebeğin Bahar olduğunu anlayabileceğini fark etti o an.
Ruhlarının yaşamdan önceye dair bir tanışıklığının olduğunun ispatıydı sanki bu hissiyat.
Dahası bu güzel bebek kameraya gülen, güven dolu gözlerle bakıyordu. Bulunduğu kollara olan memnuniyetti bu belliydi.
Fotoğrafın dili yoktu belki ama etrafa adeta mutluluk saçan bir bebeğin neşe dolu sesleri geliyordu adamın kulaklarına.
Derin bir soluk alıp burnundan uzunca verdi Gümüşpala. İşler şu andan itibaren sarpa sarmıştı ve Yiğit Ali haklıydı. Ev ahalisini karmaşık günler bekliyordu.
Bahar bu yaşına kadar annesini doğumı sırasında öldü biliyordu. Oysaki hayatının çok kısa da olsa bir döneminde annesi vardı. Onun şefkatli kollarıyla sarıp sarmalanmıştı. Anlaşılan o ki hatırlayamayacağı kadar küçük yaşta annesinden bir şekilde kopmuştu.
Koltukta arkasına yaslanıp başını fotoğraflardan yukarıya doğru kaldıran Gümüşpala elleriyle yüzünü sıvazlayıp genç adama döndü.
"Sen ne yaptın aslanım?"
Yiğit Ali gergin çıkan üzgün sesiyle yanıtladı ağabeyini.
"Ağabey ben de senin kadar şaşkınım ve de ne yalan söyleyeyim üzgünüm. Bu durumun arkasından ne çıkacak henüz bilemiyorum ama ne olursa olsun yenge üzülecek onu seziyorum. Onun üzülmesini hiç istemem. Dersen ki Yiğit Ali burada bu konuyu kapatalım daha da araştırma benimle birlikte mezara kadar gider biliyorsun."
Yiğit Ali hayatında ilk defa üzerinde çalıştığı bir mevzuyu yarım bırakıp kapatmak talebinde bulunuyordu. Sanki ellerindeki bombalı bir paketti ve bulunduğu yere bırakıp koşarak uzaklaşmak istiyordu.
"Bu fotoğraflar nereden çıktı?"
Gümüşpala her zaman olduğu gibi ihtiyatlı davranıyor buz gibi bir ses, bıçak gibi keskin bir tavırla konuya odaklanıyordu.
"Konyada'ki evi arattım çocuklara. Zeliha hanımın bu eve taşınmadan önceki eski fotoğraflarını buldular bodrum katta. Hiç kullanılmadığı belli. Yenge sanmıyorum ki bir gün bile kapısını açıp girmemiştir oraya."
Konunun nasıl bağlanacağını sabırla dinliyordu Hamza Mahir.
"Fotoğrafların arkasındaki yazılardan, kişilerden, tarihlerden, göründüğü kadarıyla mekanlardan eski mahallesini buldular. Sorup soruşturdular, tanıyan bilen herkes yirmi- yirmi beş sene önce kimseye bir şey demeden bir gece aniden koyup gitti demişler. Buldular evini. Gerçekten de eve hiç uğranmamış ağabey."
Gümüşpala araya girdi.
"Aslanım kocası diyelim hayatta değil o zamanlar. Hiç mi evine barkına sahip çıkacak kimsesi yokmuş bu adamın. O kadar sene bomboş mu durmuş daire?"
Yiğit Ali de böyle düşünmüştü başlangıçta.
"Ağabey ev zaten Zeliha hanımın üzerineymiş. Muhtemelen henüz evli değilken edinilmiş. Adamın ailesinin hak iddia edeceği bir durum olmamış. Oğullarını kaybedince de gelinlerine sahip çıkmak istememişler yada bir şekilde Ekrem işin içine girip adamların gözünü korkutmuş. Derme çatma yere de ihtiyacı olacak değil ev zamanla unutulmuş gitmiş kimsenin umrunda olmamış gibi görünüyor."
Hamza Mahir parçaları kafasında hızla birleştirmeye çalışıyordu.
"Zeynep hanımın fotoğraflarının ne işi var Zeliha hanımın evinde?"
Genç adam göz ucuyla fotoğrafları gösterdi. Devamına bakmasını tavsiye eder gibi.
Gümüşpala bir sonraki fotoğrafa bakınca duraksadı.
"Zeliha hanım mı?"
Yiğit Ali başını onay verircesine salladı.
Zeynep hanım Zeliha hanım aynı karede muhtemelen on yedi on sekiz yaşlarında henüz ikisi de evlenmeden önce çekilmiş bir pozdu. Eski bir çay bahçesinde kırmızı pötikareli örtünün serili olduğu masada karşılıklı oturmuşlar; bir yanlarında deniz manzarası, önlerinde henüz yarım çaylarıyla kameraya havalı bir poz vermişlerdi.
Saniyesinde bambaşka bir aydınlanma yaşadı Gümüşpala. Zeynep ve Zeliha muazzam derecede birbirlerine benziyorlardı. Hatta bu benzerlik o kadar fazlaydı ki az önce nasıl hemen fark edemediğine hayret etti adam.
"Deme amınakoyayım şunu hiç duyasım yok."
Elindeki fotoğrafları öfkeyle masaya attı Gümüşpala. Kendisi bile bunca zamandır kandırılmanın sinirinin damarlarında aktığını hissederken canı ciğeri Bahar yirmi küsür yıldır kandırıldığını bilse kim bilir nasıl hissedecekti.
Bahar'ın annesini araştırmak fikri Hamza Mahir'in aklına Konya'ya gittikleri zaman düşmüştü. Geceleyin Zeliha hanımla yaptıkları bir konuşmada Bahar'ın annesi olmadığını hissettiği için kendisine 'anne' demediğinden bahsetmişti. İşte o cümleler Gümüşpala'nın içinde bir yerlere çentik atıp geçmişti.
Gerçek annesini hiç tanımamış bir çocuk kendisine bu denli sevgiyle yaklaşan bir kadını içgüdüsel olarak anne yerine koyardı. El kadar çocuk nereden bilebilirdi ki bir yabancıyla büyüdüğünü? Mantıklı değildi.
Zeliha hanım dramatik senaryosuyla kendisine ikna olmaya dünden razı Bahar'ı kandırabilirdi ama olaya dışarıdan akılcı yaklaşan Hamza Mahir için pek inandırıcı olmamıştı.
Bahar ile aralarına giren yanlış anlaşılma sonucu yaşanan ayrılık ve kaza bu konuyu rafa kaldırmıştı yalnızca.
"Maalesef ağabey Zeliha hanım yengenin öz teyzesi."
İnsan bunu neden saklardı ki? Dahası Zeynep hanım doğumda ölmediyse başına ne gelmişti de canından olmuştu? İki adam da aynı şeyi düşünüyordu.
"Biz bu mezar taşını yaptıracağımızda DNA testi de yaptırmıştık değil mi koçum?"
Genç adam kendinden emin şekilde hemen yanıtladı.
"Yaptırdık ağabey. Bizzat ben ilgilendim. Her ne oldu henüz bilmiyoruz ama orada yatan kişi Zeynep hanım."
Konunun çok yönlü incelenmesi gerektiği kesindi.
"Kayıtlarda ölüm tarihi ne görünüyor?"
Genç adam dosyadan bir belge çıkararak hızlı hızlı göz gezdirmeye başladı.
"Doksan beş senesinin yirmi altı şubatı görünüyor ağabey."
Demek kayıtlarda doğru tarihler görünüyordu. Kandırılan tek kişi Bahar'dı maalesef ki.
"Ölüm raporu gibi bir evrak yok mu ne sebep gösterilmiş?"
Erişilen bilgiler henüz çok tazeydi ve puzzle parçalarında eksikler vardı.
"Ölüm belgesi benim de aklıma geldi ağabey ama henüz erişemedim. Dönem şartlarından mı üstü mü kapatılmış bakıyorum daha."
Önlerindeki çok bilinmeyenli bir denklemdi.
Birincisi kadıncağız doğum sırasında ölmediyse neden yıllardır kızına böyle söylenmişti?
Dahası öz teyzesi bile isteye gerçekleri yeğeninden neden esirgemişti?
İkincisi Zeynep hanım bir cinayete kurban gitmiş olabilir miydi?
Üçüncüsü Zeliha hanımın çocuğu ve eşiyle ilgili kendi hikayesi ne kadar doğruydu?
Bunlar bilinmeyenlerin yalnızca bir parçasıydı. Gümüşpala'nın aklında daha niceleri dolanıyordu.
"Zeliha hanımın hikayesini de araştır Yiğit Ali ne kadarı doğru bir görelim bakalım."
Bunca zamandır içlerinde yaşayan ve çok sevdikleri kadının arkasından araştırmalar yapacak olup yüzüne belli etmeyecek olmak genç adamı şimdiden germişti bile.
Ağabeyini düşündü. O kendisinden de ağır durumdaydı. Bir nevi kayınvalide gözüyle bakıyordu Zeliha hanıma. Yalan kırmızı çizgisi olan bir adamın sınırlarının üzerinde gözünün içine baka baka tepinilmişti. Dahası en kıymetlisinin hayatı mevzu bahisti. Derin bir nefes alıp verdi genç adam ve doğruldu yerinden.
"Ağabey Zeliha hanımın Konya'da yaşadığı iki evi de didik didik aratıyorum. Muhakkak bir şeyler çıkacak oradan fakat Zeliha hanımı kafamızda nereye koymalıyız şu an için onun kararını sen ver."
Yiğit Ali masanın üzerine saçılan fotoğrafları ve belgeleri toplarken, Gümüşpala ayağa kalkmış pencereye doğru uzaklaşmıştı. Sırtı odaya dönük dışarıyı izliyordu. Cebinden çıkardığı tesbihini dalgın dalgın çeviriyordu.
"Mevzu önemli aslanım dikkatli ol."
Genç adam boş boğazlılık yapmanın bedelini zamanında çok acı bir şekilde ödediği için ekstra hassastı.
"Merak etme ağabey sen söylemedikçe Nejat'ın bile haberi olmaz."
Onaylarcasına başını salladı Hamza Mahir.
"Ekrem şerefsizi nerede?"
Netice itibariyle bu olayın gerçek yüzünü bilen iki kişiden biri de Ekrem Saruhanlı'ydı.
"Kayınpederi bundan kaynaklı ifşa olduklarını öğrenince kapı dışarı etti bunu. Ellerinde avuçlarında pek bir şey kalmadı zaten kalanı da almışlar sersefil kaldı. Dediğin gibi eski bir apartman dairesine yerleştirdi çocuklar. Ele güne daha fazla rezil olmayacağı kadar bakıyorlar."
Eskiden olsa 'sürüne sürüne gebersin' derdi Gümüşpala.
Ama artık diyemiyordu. Ne kadar nefret etse de sevdiği kadının babası, çocuklarının dedesiydi ve onların isimlerinin bu adamın düşkünlüğü ile yan yana anılmasını istemiyordu. Ailesinin itibarını düşünmek zorunda hissediyordu kendisini.
Şu an Hamza Mahir Gümüşpala'nın kontrolünde yapayalnız, hiç de standartlarına uymayan bir hayat yaşıyordu. En azından bu kadarını hak etmişti adama göre.
Genç adamın açıklamasına sesini çıkarmadı. Duydukları kafiydi.
Yiğit Ali çıktıktan sonra yaklaşık yarım saat kadar pencerenin önünde dikildi Gümüşpala. İfadesi dışarıdan renk vermese de oldukça düşünceliydi. Tesbihini cebine atıp kendi masasına doğru yöneldi koltuğuna oturup telefonunu eline aldı.
Telefon çaldığında şüphesiz en çok şaşıran taraf Bahar'dı.
Kocası bu saate henüz öğle bile olmamışken kendisini arıyordu. Hem de görüntülü.
Duy da inanmaydı doğrusu.
"Sevgilim"
Sesindeki aşık ve meraklı ton adamın hoşuna gitmişti. Anlık da olsa keyfini yerine getirmeyi başarmıştı güzel karısı.
"Güzelim"
Bahar oğullarının odasında yerdeki oyun alanında oturuyordu. Oğlanlar yan yana dizilmişler yüzlerine doğru eğilen, dönen oyuncakları seyrediyorlardı. Minik elleriyle dokunmaya çalışıyorlardı.
"Bir şey mi oldu aşkım?"
Genç kadın meraklanmıştı doğrusu ama kocasının ağzından da laf her zamanki gibi kerpetenle alınıyordu!
"Seni görmek istedim."
Bahar kendini beğenmiş bir ifadeyle saçlarını bir yana doğru attırırken gülümsedi.
"Bugün bir kopamadınız siz benden Mahir bey."
Bu işveye cilveye her zaman tav olduğu doğruydu adamın.
"Doyamadan kaçtınız sabah Bahar hanım."
Adamın elinden zar zor kurtulduğu da bu tarafın doğrusuydu evet.
"Mahir çocukların yanında ne biçim konuşuyorsun ama sevgilim ya."
Gümüşpala ismi uzata uzata, nazlı nazlı söylenmese belki inanırdı fakat güzel karısı her zamanki gibi aralarındaki kıvılcımı ateşliyor sonrada kaçmaya çalışıyordu.
"Ne yapıyorlar aslanlarım?"
Bahar kamerayı oğullarına doğru çevirdi.
"Minik aslanlar oyun oynamayı öğreniyorlar babası. Geçen Nejat'ın aldığı dönen oyucaklar çok ilgilerini çekti."
Adam hayran hayran oğullarını izliyordu.
"Aşkım bakın kim varmış burada?"
Telefon hemen dikkatlerini çekmişti.
"Baba mı varmış annecim? Baba. Hadi siz de söyleyin miniklerim. Ba-ba"
Oğlanlar ekranda Hamza Mahir'i görür görmez hareketlenmişlerdi. Elleri ayakları hiç durmadan oynuyor heyecanlı heyecanlı ekrana bakıyorlar, adamın sesini dinliyorlardı.
Gümüşpala mümkün olan her vaktini oğullarıyla geçiriyordu. Daha şimdiden aralarındaki bağ o kadar kuvvetliydi ki minicik bebekler hayranlıkla izliyorlardı babalarını.
"Babam ne yapıyorsunuz aslanlarım? Yanınızda anneniz keyifler iyi bakıyorum."
Alp'in babasının sesine gülüşü çifti de güldürmüştü.
"Sen ne anladın da gülüyorsun acaba annecim?"
Oğlunun yanaklarını ve boynunu koklaya koklaya kocaman öpen Bahar hiç doyamıyordu sanki bebeklerine.
Bir süre daha oğlanlarla kocasının iletişiminin keyfini süren Bahar kamerayı kendine çevirmişti.
"Mahir gerçekten bir şey yok değil mi sevgilim?"
Hamza Mahir karısının endişeli bakışlarını hoşnut bir sessizlikle izliyordu. Hoşnuttu çünkü artık kendisini iyi tanıyordu. Veyahut içine doğuyordu. İki türlü de farketmeksizin artık birbirlerini ne kadar iyi hissettiklerini gösteriyordu.
"Vaktim vardı sesinizi duymak, sizi görmek istedim yavrum. Birazdan toplantıya geçeceğim. Akşam yemeğinde evde olurum."
Genç kadın çok ikna olmasa da ısrar etmedi çünkü kocası bir şeyi anlatmayacaksa anlatmazdı.
"O zaman daha sık ara böyle hoşuma gitti."
Gümüşpala tebessüm ederek beklenen sonu nihayetinde duymuştu. Bilirdi bundan sonra isterdi artık Bahar.
"Bahar"
Genç kadın biraz şımarıklık tınısı olan sesiyle cevapladı.
"Efendim sevgilim"
Adam gözüyle göstererek konuşmaya başladı.
"O düğmelerini kapat evin içinde öyle dolaşma."
Az önce oğullarını emzirdiği için açık olan düğmelerini kocası tabiki es geçmemiş son dakika golünü atmıştı yine. Huylu huyundan vazgeçecek değildi ya.
Daha da bir şey demiyordu Bahar!
Yorumlar
Yorum Gönder