GÜMÜŞPALA-67

Keyifli okumalar❤️


"Bahar"

Genç kadın derin bir nefes verip olabildiğince sakin bir şekilde giyinme odasından yatak odasına doğru seslendi.

"Efendim sevgilim."

Bugün anlaşılan canının en içi kocası adını öğreniyordu.

"Benim her zamanki siyah tesbihim nerede?"

Kendisi yakın mesafeden göremediği için oradan buraya bir kilometreden tesbih soruyordu. 

"Dün elindekini mi diyorsun?"

Elindeki allık fırçasını bırakmış tesbih derdine düşmüştü mecburen.

"Yok mu şu gümüş imameli olan yavrum hayret bir şey hiç görmedin sanki."

Kendi tesbihini bulamadığı gibi bir de kızıyor muydu bu adam?

"Nereye koyduysan oradadır kocacığım!"

Yerinden kızgınlıkla kalkıp gelmiş ve paylamıştı.

"Eskiden sen benden daha düzenli bir adamdın Mahir ne oldu sana?"

Bahar'ın saten bordo dantelli geceliği ve üzerine giydiği aynı kumaştan sabahlığı ile karşısına geçip azar çekmesi Gümüşpala'ya bir an ne aradığını unutturmuştu.

"E sen varsın ya yavrum benim yerime de düşünüyorsun artık."

Hamza Mahir, Bahar'ı tartıyordu.

"Beyin nakli yaptırmadın sevgilim evlendin."

Adamın dudaklarından belli belirsiz bir gülümseme geçti bir saniyeliğine. İşini yarım bırakıp geldiği için aksileniyordu ve Sezar'ın hakkı Sezar'a bu laf sokma işini her koşulda iyi beceriyordu.

"Benimkini sen aldın artık seninkini birlikte kullanacağız ne yapalım."

Usul usul Bahar'ın üzerine doğru yürümeye başlamıştı bile Hamza Mahir. 

Aynı ortamda nefes almaları birbirlerine doğru çekilmeleri için yetiyordu da artıyordu bile. Mıknatısın iki kutbu gibiydiler. 

Genç kadın sabahlığının kuşağında oyalanan ellerle gerginliğinin akıp gittiğini hissediyordu.

"Sen bana böyle her istediğini yaptırıyorsun Mahir ama kanmıyorum bil!"

Boynundaki sıcak dudaklardaki alaycı tebessümü hissediyordu Bahar.

"Evet kanmıyorsun."

Kocasının atladığı bir şey vardı ama sesli bir şekilde dile getirmeye gerek yoktu. O da esas kendisinin Bahar'a kanmaya ne kadar istekli ve meyilli olduğuydu. 

"Tesbih diyordun..."

Sabahtan beri başının eti yenmemiş gibi şu an tesbihi dert eden bir kişi kalmıştı o da Bahar'dı. Pesti doğrusu.

"Hmm..."

Kime diyordu ki zaten?

"Akşam oğlanlarla yatakta oynuyordun ne yaptın sonra?"

Gümüşpala sesli bir nefes verip karısının başını göğsüne doğru çekmiş iki koluyla sımsıkı sarmıştı.

"Uyuyunca yataklarına taşırken odada mı kaldı acaba?"

Sesli düşünüyordu adam.

"Hayatım ellerinin ulaşacağı yere sakın küçük parçalı eşyalar bırakma lütfen bak artık hareketlendiler Allah korusun ağızlarına götürüyorlar her şeyi."

Az önceki dişli kadından bir anda endişeli anne moduna geçiş yapılmıştı. Söz konusu bebekleri olunca Bahar bambaşka bir olgunluk seviyesine ulaşıyordu.

"Haklısın güzelim dikkat ederim merak etme sen."

Eğilip alnından bir öpücük aldı Bahar'ın.

"Mahir bu aralar biraz fazla çalışmıyor musun sence de? Özellikle son bir haftadır çok yorgun görünüyorsun sevgilim."

İş konularında kocası o kadar ketum bir adamdı ki Bahar ağzını açıp bir şeyler söylemeye çekiniyordu. Birkaç defa denemeye çalışacak olmuş fakat Gümüşpala'nın zaman zaman ortaya çıkan o yıkılmaz duvarlarına çarpıp adeta geri ağzına tıkılmıştı laflar. Böyle zamanlarda etrafındaki insanların Hamza Mahir'den ne denli çekindiklerini, ıkına sıkıla fikir beyan ettiklerindeki ruh hallerini çok iyi anlıyordu. 

"Bu aralar holdingte gündem biraz yoğun güzelim."

Bahar inanmaz gözlerle baktı. 

"Holding mi yoksa holding dışındaki işler mi kocacığım?"

Hamza Mahir küçük bir çocukla eğlenir gibi karısının burnundan bir makas aldı. Bahar hanım gözlerini kısmış, radarlarını açmış pür dikkat gözlerinin içine bakıyordu.

"Holding dışında ne işim varmış benim bakayım?"

Ay bir de göz kırpıp dalga geçmiyor muydu bu adam!

"Allah aşkına holding patronları böyle 'God Father' gibi mi yaşar?"

Hamza Mahir'in dudaklarında bir sırıtma peydah oldu.

"Gözünde bir başyapıt olmak beni onore eder güzelim."

Yine aynı şeyi yapıyordu konuyu dalga geçerek saptırıyordu.

"Mahir ya dalga geçme! Kaç patron silahlı adamlarla korunur? Seni gördüklerinde el pençe divanlar; öyle yalnızca saygıdan ya da ekmek parasından falan değil ödleri kopuyor senden ya. Tamam çok sorgulamıyorum da sen de beni saf salak yerine koyuyorsun!"

Gümüşpala Bahar'ın söylediklerini kati bir dille reddetti.

"Asla seni salak yerine koymam gayet iyi biliyorsun."

Genç kadın kollarını bağlamış kocasının tam karşısına geçmiş gözlerinin içine bakıyordu.

"Öyle mi o zaman neden gözümle gördüğüm şeyleri sorduğumda o şey hiç yokmuş da ben uyduruyormuşum gibi davranıyorsun?"

Bu konunun ucundan tutmuştu bir kere daha da bırakmazdı biliyordu adam.

"Yavrum daha güvenli bir hayat yaşamanız için sizi bazı şeylerin dışında tutuyorum. Bunu çoktan tahmin etmişsindir zaten."

Konuşmak istemediği mevzularda takındığı o sert tavır yoktu bu sabah üzerinde kocasının. Gayet ılımlı bir şekilde açıklama yapıyordu.

"En azından neyin dışında tutulduğumu bilmek istiyorum Mahir."

Henüz Gümüşpala'nın konuşmasına fırsat kalmadan devam etti.

"Sakın bilirsen dışında kalmış olmazsın deme bana!"

Hamza Mahir kendi kendine konuşur gibi yaparak, Bahar'ın leb demeden leblebiyi anlamasından dert yanıyordu güya.

"Al işte böyle akıllı kadınla evlenirsen olacağı bu."

Genç kadın gözlerini kısarak parmağını salladı kocasına doğru.

"Hayırdır diğer seçenekleri mi tartıyorsun aklında?"

Şu ortamda bile olmayan kadınların hesabını kesiyordu.

"Kocaya parmak sallanmaz."

Karısının işaret parmağının ucunu dişleri arasına almış ısırır gibi yapıp sonrasında öperek bırakmıştı adam.

Bahar bu hareket karşısında her ne kadar etkilenmişse de omzunu sallayıp arkasını dönüp makyaj aynasına doğru yürümeye başlamıştı.

"Senin bu küsme huyunu ne yapacağız hiç bilmiyorum."

Hamza Mahir karısının peşinden giderek omuzlarından yatağa doğru yönlendirmiş ve ucuna ikisinin de yan yana oturmasını sağlamıştı.

"Öncelikle küserim her dediğimi yaptırırım yok Bahar hanım bunu bir aklından sil."

Küsmesine bile ayrı tavdı fakat şu an kontrolü eline alması gerektiğini hissediyordu Gümüşpala. 

"Av köşkünü hazırlatayım akşam seninle baş başa şöyle güzel bir yemek yiyelim."

Bu fikir genç kadının hoşuna gitmişti.

"Av köşkü mü?"

Karısının ses renginden doğru yolda olduğunu anlamıştı adam.

"Evet. Sen ben baş başa evin tantanasından uzak. Senin sevdiğin şömineyi de yakarız. Ne dersin?"

Ev ahalisine tantana demesine neredeyse gülecekti Bahar. Kocasının kendisiyle yalnız vakit geçirmek istemesi ve bunun için aksilenmesi bile hoşuna gidiyordu.

"Tamam teklifini kabul ediyorum ama az önceki konudan sıyrılamadın biliyorsun değil mi aşkım?"

Gümüşpala bıyık altından gülümseyerek güzel karısının yüzünü izledi bir süre. Öyle ya da böyle tuttuğunu koparıyordu. Yeri geliyor yavru kedi gibi davranıyor yeri geliyor aslan gibi saldırıyordu ama hiç vazgeçmiyordu. 

"Biliyorum. Bilmez miyim?"

Öyle ya da böyle amacına ulaşmıştı genç kadın. Konuşmadan başını salladı onaylarcasına.

"Anlaştık sevgilim. Akşam datemizde görüşürüz."

Gözleri parlayarak cilveli cilveli cevaplamıştı Bahar kocasını. 

"Gel bakalım yolluğumu ver de gideyim."

Güzel darısı date mate diyordu Hamza Mahir Gümüşpala'ya. Adam içten içe kendi haline gülüyordu Bahar'ın dudaklarından bir buse alarak doğrulurken. 

Günün aynı saatlerinde Esra hızlı bir kahvaltının ardından hazırlanmaya koyulmuştu. Ekru rengi over size, üzerinde hafif pırıltıları olan kazağı siyah mini eteğinin üzerine doğru dökülüyordu. Eteğiyle aynı renkteki çizmelerini yine siyah renkli olan incecik bir kilotlu çorapla tamamlamıştı.

Gencecikti, pırıl pırıldı genç kız.

Makyajını tamamladıktan sonra parfümünü sıkıp kabanını giydi ve gitmek üzere çıktı odasından.

Kapıda Cengiz bey kendisini bekliyordu.

"Günaydın ağabey."

Cengiz bey hızla arka kapıyı açıp Esra'nın binmesi için gelmesini bekledi.

"Günaydın Esra hanım."

Genç kız adamın yanına gelip kapıyı usulca kapattı. Bakışları 'Yine mi arka koltuk?' der gibiydi. Sağ ön tarafa yöneldi.

"Ağabey makam şoförümmüş gibi davranma gözünü seveyim."

Esra'nın cana yakın mütevazı halleri adamcağızı tam on ikiden vuruyordu. İş böyle olunca da genç kızla ilgili patronuna bile sır küpü oluveriyordu.

"Ağabeyim çoluğun çocuğun önünde farklı davranmam yakışık almaz yanlış anlama."

Arabaya oturmuşlar, kemerini taktığı sırada bir yandan da açıklama yapıyordu adam.

"Haklısın ağabey ama ben de alışık değilim işte."

Cengiz bey Esra'nın sevdiği radyo kanalını açmış arabayı hareket ettirmişti. Bahçe sınırlarından çıktıktan hemen sonra önlerine aniden kıran ve fren yapmak zorunda bırakan arabayla durdular.

Yüreği ağzına gelen Esra aracı tanıdığı için rahat bir nefes verdi. 

Ağzını dahi açmasına fırsat kalmadan sürücü koltuğu Yiğit Ali tarafından aniden açıldı.

"Günaydın reis sen benim arabaya geç."

Cengiz beyin itiraz etmek gibi bir lüksü bulunmuyordu.

"Nasıl isterseniz Yiğit Ali bey."

Esra'dan itiraz gecikmemişti.

"Hayır hayır Cengiz ağabey gitme."

Kızın yavru kedi bakışları adamı tereddüte düşürmüştü ki Yiğit Ali omzuna birkaç defa in manasında yavaşça vurunca kendine geldi.

"Hadi hadi Cengiz beyciğim daha toplantıya yetişeceğim."

Dünya yansa bu adamın umrunda değildi. Esra malını biliyordu zaten.

"Esra kızım izninle."

Mahçup bakışlarla inerken genç kız ağzının içinden söyleniyordu.

"Git ağabey git sen de emir kulusun ne yapalım."

Yiğit Ali rahatça şoför koltuğuna kurulmuş yüzünü genç kıza doğru çevirmiş göz kırparak alaylı bir sesle konuşmaya başlamıştı.

"Yakalandınız Esra hanım."

Esra rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdandı.

"Kaçmıyordum ki ne yakalanması?"

Alt dudağının iç tarafını dişleri arasına almış kısık gözleriyle doğrudan yola doğru düşünceli bir şekilde bakan genç adam yan gözle de Esra'nın itirazını izliyordu. Yandan bir sırıtışla başını çevirdi.

"Günlerdir aramalarıma bakılmıyor, mesajlarıma geri dönülmüyor. Bir de kaçsan nerede arayacağımızı da bilemeyeceğiz herhalde."

Son cümlesi sahtelik kokuyordu adeta. Esra biliyordu ki Yiğit Ali isterse iğne deliğinden bulur çıkarırdı. Aynı evde kaldıkları dönemde birkaç telefon görüşmesine kulak misafiri olmuştu. Ona buna kızıyordu ama esas kendisi hiç tekin biri değildi. 

"Yiğit Ali ne işin var senin burada? İlla kendini vurdurtacak mısın sen Hamza ağabeye?"

Kendi farkında olmasa da sesi bir miktar telaşlı çıkıyordu.

Genç adam yönünü Esra'dan tarafa çevirip çenesini severek sıkıştırıp bıraktı.

"Üzülür müsün bakayım vurulsam?"

Sabah sabah bu da konuydu yani!

"Saçma sapan konuşma Yiğit Ali!"

Yiğit Ali konuyu ucundan yakalamıştı bırakmazdı artık.

"Velev ki vuruldum bakmaz mısın bana?"

Kocaman adam eğleniyordu resmen.

"Ne bakacağım sana çekilecek dert misin?"

Genç adamın sırıtışı yüzünde büyüyordu.

"Aynı evin içinde yaşıyoruz be kızım seni vicdanın affetsin."

Yiğit Ali'nin ses tonu ve söyledikleri Esra'yı da ister istemez güldürmüştü.

"Bu arada..."

Adamın ciddileşen sesiyle başını hemen ondan yana çevirdi genç kız.

"İki gün sonra evdeyim kapıda karşılama isterim."

Esra'yı istemsizce heyecan basmıştı fakat mümkün olduğunca sesine yansıtmamaya çalışıyordu.

"Ben Hafize teyzenin evine geçerim."

Yiğit Ali bu durumdan hiç memnun olmamıştı.

"Allah Allah o nereden çıktı?"

Esra da bilmiyordu nereden çıktığını ama çıkmıştı işte.

"Aynı evin içinde yaşamamız doğru değil."

Genç adam baş parmağının ucuyla ufak ufak burnunun ucunu kaşıyıp seslice bir nefes aldıktan sonra bir kaşı hafif havada sordu.

"Daha önce uygundu ne değişti de uygunsuz hale geldi?"

Sesi genç kızı köşeye sıkıştırdığının fena halde farkında çıkıyordu.

"Ne değiştiğini sen gayet iyi biliyorsun!"

Esra 'konuyu kapat' direktifi verir gibiydi.

"Öpüşüyoruz diye artık aynı evde kalmayalım mı diyorsun?"

Bir insan dışarıdan hiçbir mimik belli etmeyip sesiyle sırıtır mıydı? Söz konusu kişi Yiğit Ali olunca mümkün oluyordu.

"Demiyorum öyle bir şey."

Genç kız utandığı bu konuyu daha fazla sürdürmek istemiyordu.

"Öpüşebiliriz yani o zaman?"

Fakat birileri sonuna kadar sürdürmek niyetindeydi.

"Yiğit Ali!"

Mevzu tam olarak genç adamın istediği noktaya gelmek üzereydi.

"Geriye tek bir seçenek kalıyor. Sevgili olduğumuz için aynı evde yaşamamızı doğru bulmuyorsun."

Esra ters ters bakarak adama doğru çevirdi başını.

"Biz sevgili değiliz kaç defa daha tekrarlamam gerekiyor?"

Bu sonuncusu gayet yeterliydi.

"Tamam madem sevgili değiliz o zaman aynı evde yaşamamızda da bir mahsur yok demektir güzelim."

Yiğit Ali, Esra'yı oltaya getirmenin hazzını yaşarken; genç kız, sevimli bulmakla öfkelenmek arasında gidip geliyordu.

"Senin gözünü artık Hamza ağabey de korkutmamaya başladı farkında mısın?"

Üstü kapalı tehdit Yiğit Ali'yi güldürmüştü.

"İşler ne kadar hızlı ciddiye binsin istiyorsan o kadar çabuk ağabeyime bu konuyu açabilirsin."

Reste karşı restti.

"S-saçmalama Yiğit Ali"

Her seferinde genç kız bir şekilde köşeye sıkışmış hissediyordu.

"Anlaştık o zaman yeniden ev arkadaşıyız."

Sırıta sırıta konuşmuyor muydu dövecekti bir gün Esra.

"Çok akıllısın sen değil mi?"

Esra'nın sinirle çırpınışını görmek genç adamı çok eğlendiriyordu.

"Sizi de bir türlü memnun edemiyoruz Esra hanım."

Yahu olacak iş miydi aynı evde yaşamaları? Kaç gün dayanabilecekti gardı bu adama karşı?

"Neyse neyse sen şimdi düşünme bunları. Okuldan haber ver bakayım o itler çevrende geziyor mu hala?"

Hızlı bir manevrayla konuyu değiştirmişti Yiğit Ali.

"O geceden beri görmedim..."

Ses tonundan işkillenen adam bir anlığına gözünü yoldan ayırıp kıza doğru baktı.

"... Tolga hariç."

Cümle sonuna doğru Esra kaçıp giden sesini arıyordu.

"Ne istiyor o pezevenk senden hala?"

Öfkeliydi Yiğit Ali.

"Özür dilemek istiyor."

Normal zamanda alaycı haliyle tanınan genç adamın ciddiyeti ürkütüyordu .

"Ee?"

Sabırsızlığı ve tahammülsüzlüğü üslubuna yansıyordu.

"Ne ee? Düzgün konuş benimle."

Hemen tırnaklarını çıkarmıştı Esra da.

"Tamam..."

Derin bir nefes vererek devam etti genç adam.

"...Sen ne yaptın?"

O kadar zorlama bir kibarlıktı ki başka zaman olsa gülerdi genç kız.

"Aramalarına ve mesajlarına dönmediğim için kafeteryada yanıma geldi herkesin içinde olay çıkarmak istemedim. Özür diledi."

Gözlerini devirip kendini düzelterek devam etti Esra.

"Özürler diledi."

Yiğit Ali o sırada kırmızı ışıkta durdukları için başını sağa çevirmiş pür dikkat dinliyordu genç kızı.

"Kendisini bir daha görmek istemediğimi söyledim."

Genç adamın memnuniyet dolu bakışlarını fark etmişti.

"Hiç öyle bakma bana Yiğit Ali. Senin için falan yapmadım bunu. Beni öylece bırakan ve tüm bunları yaşamama izin veren birini hayatımda tutacak değildim. Ben ona güvenerek gitmiştim o partiye."

Hala ona güvenerek demiyor muydu Yiğit Ali deli çıkacaktı.

"İyi hiç değilse anlamışsın."

Ters ters konuşarak ışıktan hızla kalkmıştı.

"Yavaş Yiğit Ali!"

Genç adam hala ağzının içinde homurdanıyordu.

Üniversiteye girdiklerinde bölümün önüne arabayı park edip hızlıca indi Yiğit Ali. Ardından Esra'ya fırsat vermeden kapısını açıp önünde dikildi.

"Çekilirsen ineceğim."

Genç kız adamın dibinde dikilmesine anlam veremezken şaşkınca söylenmişti.

"O etekle nasıl oturup kalkıyorsun sen?"

Durum anlaşılmıştı. Beyefendi kendince önünü kapatıyordu. 

"Of Yiğit Ali of vallahi senin aklından geçen kırk tilkinin kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor."

Yan yana yürümeye başladıklarında Esra'nın eli birdenbire genç adam tarafından kavrandı. Kendi ellerinin içinde küçücük kalmıştı genç kızın güzel elleri.

"Tut bakayım 'ağabeyinin' elinden."

O kadar imalı bir söyleyişi vardı ki yüzüne çarpmıştı adeta yalanı.

"A-anlayacaklar."

Bir yandan da dışarıya belli etmeden elini kurtarmaya çalışıyordu.

"Neyi anlayacaklar? Ağabeyin olmadığımı mı yoksa elimi tutunca ne kadar heyecanlandığını mı?

Genç adamın bu sataşmalarına artık çok alışan Esra itiraz etme gereği duymamıştı. Ne dese zaten biraz daha üzerine gidecekti.

"Senin şu kendini beğenmişliğin ne olacak acaba?"

Zar zor elini kurtarmıştı ama o kadar dip dibe yürüyorladı ki ne değişmişti? Hiçbir şey.

"Ne var sen beni beğenirken iyi."

Tam itiraz etmeye hazırlanan kızı susturdu.

"İnkar etme çarpılırsın."

Gülmeye başladı Esra o an. Gıcıktı falan ama şapşal bir tarafı da vardı bu adamın.

"Sonunda sizi güldürmeyi başarabildik Esra hanım ya şükürler olsun."

Dudaklarını büzerek sordu Esra. Aynı zamanda kötü kötü baktığını düşünüyordu sevimli halinden habersiz.

"Ketum muyum ben, gıcık mıyım?"

Yiğit Ali'nin gözleri kızın dudakları ve bakışları arasında gidip gelirken alaylı söylemine devam etti.

"Yok canım estağfurullah biraz nemrutsun o kadar."

Duyduklarıyla istemsiz bir "Ne" sesi çıkmıştı Esra'nın ağzından. Aynı zamanda gülüyordu genç kız.

"Hadi hadi üşüyeceksin derse de geç kalıyorsun. Akşamüstü almaya geleceğim."

Eğilip yanağının dudaklarına en yakın yerinden bir öpücük aldı.

Esra'ya şaşkın şaşkın bakmak kalmıştı çünkü anında heyecanlanıyordu. Dahası etrafta insanlar vardı. 

Yiğit Ali'yi ağabeyi olarak tanıttığı insanlar...

"Ne yapıyorsun herkesin içinde!"

Olabildiğince kısık sesle adamı paylarken ya da payladığını zannederken aldığı karşılık yanağından bir makastı.

"Bundan sonra öpücükleri arabada verirsin o zaman."

Göz kırpıp arkasını dönüp gitmişti Yiğit Ali.

Yine tüm kalp ritmi değişmişti Esra'nın. Gelme dahi demesine fırsat kalmamıştı. Dahası karşıdan bu tarafa doğru gelen Elçin tüm bu anlara şahit olmanın şaşkınlığı ile kendisine bakıyordu.

Yiğit Ali ise her şeyi istediği gibi domine etmiş olmanın keyfiyle ıslık çalarak arabasına binip uzaklaştı.

Esra o talihsiz parti gününden beri derslere bir başına girip çıkıyor. Okul bitiminden hemen sonra aceleyle kitaplarını toparlayıp kimseyle muhatap olmadan amfiden çıkıp gidiyordu.

Özellikle Tolga ve diğer şeref yoksunu arkadaşıyla karşılaşmamaktı amacı. Elçin birkaç defa yanına uğramıştı fakat suçu olmadığını bildiği halde onunla da konuşmak istemiyordu. İçten içe o gece orada olan herkesi suçluyordu belki de.

"Günaydın Esra"

Yanından geçip giderken Elçin'in sesiyle duraksadı.

"Günaydın Elçin"

Kapıdan girmeye niyetlendiği sırada tekrar kızın sesiyle durdu.

"Biraz konuşabilir miyiz?"

Oldukça kibardı.

"Derse geç kalacağız."

Elçin hemen kolundaki saate bakıp hızla itiraz etti.

"Daha on dakika var. Geç kalmayız lütfen."

Genç kızın nazik ısrarına dayanamayan Esra başıyla onayladı. Ardından yan tarafa doğru yöneldiler.

"Esra o gece olanlar için çok üzgünüm. Günlerdir seninle konuşmak istiyorum ama sanırım bana da kızgınsın. Haklısın ama inan ki aklımın ucuna dahi gelmezdi böyle bir şey olacağı. Yoksa asla dışarı çıkmazdım. Tolga yanında diye ona güvendim galiba..."

Kızın samimi özrü Esra'yı da yumuşatmıştı. Daha doğrusu birkaç gün öncesi kadar sinirli hissetmiyordu kendisini. Tüm öfkesi Sercan denen şerefsize ve tabiki Tolga'yaydı. 

İşin doğrusu en başından beri Tolga'dan, bir kadının arkasında kapı gibi duracak erkek hissiyatı almadığı için çok mu şaşırmıştı emin değildi genç kız.

"Elçin ben senin bir suçunun olmadığının farkındayım ama sen de beni anla lütfen. Bir süre o gece orada olan kimseyle irtibat kurmak istemedim. Yabancısı olduğum bir ortamda olmak yeterince tedirgin etmişti zaten ama alenen tacize uğramak gerçekten çok ağırdı. Beni oraya davet eden Tolga'ydı. Onun yapmadığını sana yükleyecek değilim."

Esra'nın konuşmasından sonra yüzünde bir tebessüm belirmişti Elçin'in. İçi rahatlamıştı.

"İyiyiz yani değil mi?"

Esra da kızı gülümseyerek yanıtladı.

"İyiyiz merak etme."

Sonrasında birlikte amfiye ilerlediler. Begüm ve Hande'nin olduğu tarafa doğru yönelmekte tereddüt eden Elçin'e fısıldadı Esra.

"Senin onlarla arana benim için mesafe koymanı bekleyemem Elçin onlar senin uzun yılladır arkadaşların ama o gece olanlardan sonra özellikle Begüm'ün dalga geçen bakışlarını çok net gördüm ben. Bir daha yan yana gelmeyi düşünmüyorum. Sen geç ben ayrı oturacağım."

Amfinin diğer tarafına doğru yöneldi Esra. Arkasından gelen ayak seslerine bakılacak olursa Elçin de kendisini yalnız bırakmamış peşi sıra takip ediyordu. Onu zorunlu tutmaya hakkı yoktu belki ama kendi isteği ile tarafını seçmiş olmasına memnuniyet duymuştu.

Dersin ortalarına doğru konsantrasyonu yavaş yavaş dağılmaya başladığında bugün sabah arabada Yiğit Ali'yle konuştukları eve gelmesine iki gün kalması mevzusu aklına gelmişti birden bire. 

 İstemsizce kalp atışları hızlandı genç kızın. Çok yakın zamanda belki de aşık olduğu adamla yeniden aynı evi paylaşacaklardı. Bu duruma ablasının ya da son sözü söyleyecek olan kişi Hamza ağabeyinin nasıl bakacağını hiç bilmiyordu. Dahası Yiğit Ali'yle aralarında yaşananların ne kadarı Hamza ağabeyi tarafından biliniyordu ya da en azından hissediliyordu henüz tam olarak çözebilmiş değildi genç kız.

 Diğer taraftan Zeliha sultan, Leyla ve durumu belki de en iyi kavrayanlardan biri olan Nejat ağabeyi vardı. Onlar ne gözle bakacaklardı?

 Dışarıdan zaten Yiğit Ali ve kendisinin aynı evde yaşaması absürt bir olaydı. İçinde çok derinlerde bir yerse öyle heyecanlıydı ki çok istiyordu. O tarafını hep baskılamak zorunda hissediyordu genç kız çünkü çok olacak bir iş değildi Hamza Mahir Gümüşpala'nın çatısı altında evli olmayan iki kişinin aynı evde yaşaması. 

Bu iki gün nasıl geçecekti hiçbir fikri yoktu. Gözleri kürsüde ders anlatan hocada olsa da ruhu bambaşka yerlerde dolanıyordu.

Akşam saatlerinde gençliği ile ışıldayan bir diğer kişi ise Bahar'dı. Aynadaki aksini şöyle bir süzdü. Üzerine giydiği o çok sevdiği kırmızı renk kazağı ve her ne kadar Hamza Mahir'in kızacağına adı gibi eminse de yine de giydiği siyah kadife taytı ve son olarak taytını içine alan siyah deri çizmeleri ile işin doğrusu kendini oldukça beğenmişti genç kadın.

Uzun dalgalı saçlarını tepeden bir kurdeleyle toplamış önden bir tutamını salık bırakmıştı. Normal zamanda da yaşından oldukça küçük görünen Bahar bugünkü tercih ettiği kombini ile adeta bir genç kız gibi görünüyordu. Yanaklarına bir miktar kırmızı allık sürmeyi ihmal etmemiş, güzel mavi gözlerini çevreleyen uzun kirpiklerini rimelle daha da belirgin ve uzun hale getirmişti. Her ne kadar evin bahçesinden çıkmayacak da olsalar kocasıyla baş başa vakit geçirecek olma fikri bile hoşuna gidiyordu. Hamza Mahir'le flört etmeyi seviyordu genç kadın. Kocasının kendisine karşı o oyunbaz halleri, yalnızca kendi yanında ortaya çıkardığı o şakacı tavırları, her şeyiyle kocasına içi gidiyordu.

Bahar hazırlıklarına tamamladıktan sonra enerjik bir şekilde merdivenlerden aşağı indi. Evinin koridorlarına, koridorların ambiyansına dahası merdivenlerin üzerine serili bordo halılara bile bayılıyordu. 

Mutfağa girdiğinde Zeliha Sultan'ın bir şeyler pişirdiğini gördü yine harıl harıl torunları için çalışıyordu. Arkasından beline sarılarak parmaklarının üzerinde yükselip ocakta pişen yemeğe baktı.

"Sultanım kolay gelsin bakıyorum yine torunların için çalışmaktasın."

Yaşlı kadının aklı eski zamanlarda şöyle bir dolaşıp gelmişçesine sesi de hülyalı çıkıyordu.

"Vakit geçiyor yavrum zamanında senin için az mı pişirdim ben bu çorbaları? Bak şimdi torunlarım için çabalıyorum hem de ne zevkle çabalıyorum. Hayırdır parfümünün kokusu yatak odasından buraya geliyor nereye böyle?"

Yaptığı sebze çorbasının altını kısan Zeliha hanım yönünü Bahar'a doğru çevirip şöyle bir göz gezdirdi üzerindekilere, saçlarının güzel şekline, pırıl pırıl parlayan gözlerine.

"Mahir'le dışarı çıkacağız sultanım onun için hazırlandım."

Baharın mutlu olması Zeliha hanımın bu hayattaki en büyük kazancıydı .Bütün ömrünü karşısında duran güzel kızına adamıştı. Bebekliğinden bu yana tüm derdi tasası Bahar'dı. 

Bahar onun için kaybettiği çocuğu, eşi, güzel kardeşi Zeynep olmuştu. Şimdilerde içi içini yiyordu bunlar geçirdikleri son güzel zamanlar olabilirdi. 

Kim bilir belki de güzel kızı asla onu affetmeyecekti.

Durumlar ne olursa olsun Zeliha hanım Bahriye Hanım'a verdiği sözü tutmuştu. Onu büyütmüş, anne sıcaklığını hiç eksik etmemiş, evlenip barklanana kadar bir fiil hep yanında durmuştu. Şu sıralar sürekli aklında Bahar'a anlatacağı yirmi küsür yıllık gerçekler dolanıyordu. 

Kendisine bu kadar sevgiyle bakan, bu kadar kıymet veren yavrusuna 'yaşadığın ömrün boyunca seni kandırdım. Aynı kanı taşıdığımız halde, öz be öz teyzen olduğum halde senden gerçekleri gizledim. Senden anneni gizledim.' 

Nasıl diyecekti?

Artık zamanının daraldığının da çok farkındaydı. Hamza Mahir kendisine sabrediyordu bunun da çok farkındaydı. Haksızlık etmek istemiyordu ne de olsa vakit geçtikçe, gerçekler su yüzüne çıktığında Bahar ona da tepki verebilirdi. 'Neden söylemedin?' diyebilirdi. 

Kendi günahına Hamza Mahir'i ortak etmek istemiyordu Zeliha hanım fakat bir türlü nasıl söyleyeceğinin ne dese bunca yılın telafisi olurun formülünü bulamamıştı günlerdir. Torunlarını sanki bir daha göremeyecekmiş gibi seviyor Bahar'ın kokusunu bir daha duyamayacakmış gibi içine çekiyordu. Belki de göremeyecekti zaten. İhtimaldir ki kendisini hiç affetmeyecekti. 

Bahar olmasaydı nasıl bir hayat sürerdi Zeliha hanım kestiremiyordu çünkü o kadar büyük acılarla, o kadar çok ölümle sınanmıştı ki... Bu hayatta en değer verdiği insanların kaybını yaşamıştı. Kızı onun için yaşama sebebiydi, yeniden hayata tutunma sebebiydi. O ne tepki verirse versin alınmazdı, gücenmezdi.

"Sultanım yine nerelere daldın gittin? Son zamanlarda seni çok dalgın görüyorum. Bir derdin varsa önce bana söylemen gerektiğini biliyorsun değil mi? Ben senin kızınım. Bize birbirimizden daha yakın kim var?"

Zeliha hanım buruk bir tebessümle cevapladı genç kadını.

"Bilmez miyim güzel gözlüm benim. İnsan yaşlandıkça duygusallaşıyor herhalde seni böyle görmek; gözlerin ışıl ışıl, teninin beyazı bile başka pırıl pırıl çok seviniyorum."

Bahar gözlerin dolu dolu sarıldı Zeliha hanımın boynuna.

"Sen benim canımın içisin herkes bir yana sen bir yana. Biz seninle yıllar yılı iki kişi yaşadık bir evin içinde. Bİrbirimizin her şeyi olduk sultanım sanma ki bir an aklımdan çıkıyor."

Baharın en ufak bir cümlesi Zeliha hanımın içine kor olup düşüyordu.

"Hiç aklından çıkmasın olur mu kızım? Hiç çıkmasın sen benim bu hayattaki en değerlimsin."

Zeliha hanım şöyle bir burnunu çekerek ve de ses tonunu değiştirerek ortamın havasını dağıtmaya çalıştı.

"Hadi hadi bekletme kocanı beni de oyalama. Torunlarıma yaptığım çorbayı içeceğim. Sen de bir kere olsun çabuk çık da şaşırt Hamza oğlumu."

Bahar numaradan alınmış gibi davranarak nazladı.

"Aşk olsun sultanım sen var ya tam bir damatçısın. Hep onun tarafını tutuyorsun gözümden kaçmıyor haberin olsun."

Zeliha hanımın Hamza Mahir'i sevdiği ve saydığı bir gerçekti fakat kızının huzuru ve mutluluğu her şeyden öndeydi.

"Kızın olunca anlarsın beni. Kız anneleri damatçı olur ki damatlar da kızlarını eli üstünde tutsun."

Evren bir şekilde döndürüyor dolaştırıyor bu mevzuyu kızın oluncaya getiriyordu artık Bahar da bu durumdan korkmaya başlamıştı.

"Herkesin kızımın olacağı konusunda hemfikir olması beni gerçekten tedirgin etmeye başladı. İçinizden birinin konuştuğu dua saatine denk gelecek. Az çocuğum varmış gibi silbaştan ugraşmak zorunda kalacağım sultanım."

Bahar'ın isyanı Zeliha hanımı güldürmüştü.

"Aman ne varmış bir elin yağda bir elin balda. Böyle çocuk büyütmeye ne var? Hem çocuk dediğin aile ağacının dallarıdır. Dalı çok olan ağaç gösterişli olur, heybetli olur. Yaşınız genç daha dört de olur beş de olur."

Beş lafını duyunca Bahar yalandan gözlerini devirerek uzaklaşmaya başladı. Bu kaçış yaşlı kadının güldürmüştü.

"Kaç sen kaç nereye kaçtığın belli."

Tam mutfak kapısından çıkarken Zeliha hanımın arkasından söylediği cümle Bahar'ı da güldürmüştü.

"Vallahi bu kadınlar yaşlandıkça niyetleri bozuluyor. Gözümle görmesem, kulağımla duymasam şu sözleri senin söylediğine asla inanmam."

Gülerek siyah montunu giyip kapıyı açtı.

Karşısında bahçede görmeye alışık olduğu korumalardan biri vardı.

"Buyrun yenge ben eşlik edeyim."

Şuradan şuraya gideceğinin bile haberi muhakkak ki geliyordu. Hamza Mahir Gümüşpala gerçekten inanılmaz bir adamdı. 

"Av Köşkü'ne gideceğim..."

Şöyle bir durup devam etti. 

"...ama tabii ki siz bundan zaten haberdarsınız o yüzden müsade buyurursanız yürümek istiyorum."

Karşısındaki genç adamın bir anlık cesareti kırılmış olsa gerek hemen geri adım atmıştı.

"Estağfurullah yenge hava soğuk ben bırakayım anlamında söylemiştim."

İçine kaçmış sesiyle cevaplamıştı Bahar'ı.

"Tabi tabi zaten ağabeyinizden hiç talimat almadınız. Bahar evden çıkınca arabayla getirin demedi size değil mi?"

Bir yandan da usul usul av köşküne doğru yürümeye başlamıştı.

"Yenge hava gerçekten soğuk haddim olmayarak sizi oraya bırakmak konusunda ısrar ediyorum. Arabaya binmediğinizi ağabeyim duyarsa benden bilir."

Söz konusu Bahar olunca Gümüşpala'nın tüm adamları gelen her talimat karşısında teyakkuza geçiyorlardı. Hiç bir konu bu denli tedirgin etmiyordu koca koca adamları.

Bahar istifini bozmadan yürümeye devam etti. Arkaya doğru dönmeden cevapladı adamı.

"Merak etme ben ağabeyine söylerim. Kendim geldim derim. Çok ısrar etti de derim. Gerçi çok ısrar ettiğini söylersem senin hayrına mı olur bilmiyorum ama..."

Bahar'ın bu sözleri adamın rengini hepten kaçmasına neden olmuştu. İçten içe gülse de bozuntuya vermeden devam etti.

Av köşküne geldiğinde kelimenin tam manasıyla donmuştu. El ve ayak parmaklarını hissetmiyordu.

Kapıyı açtığı sırada Hamza Mahir ile burun buruna geldi muhtemelen tıkırtılarından gelişini anlamıştı.

"Oo Bahar hanım hoşgeldiniz."

Bahar kıpkırmızı olmuş bir burun ve suratla dahası neredeyse işlevini yitirmiş parmaklarıyla kendini içeri atmaya çalışmakla meşguldü.

"Aşkım bu ne soğuk ya birazcık yürüyüş yapayım demiştim ama çok soğukmuş gerçekten."

Hamza Mahir yüzüne 'hadi ya öyle miymiş? Ben sana neden araba ile gel dedim?' bakışı atıyordu.

"Hiç öyle bakma bana öyle emrivaki yapıldığında tersini yapmak istediğimi biliyorsun Mahir."

Gümüşpala'nın bir kaşı kalkmış karısının gözlerinin içine bakıyordu.

"Ha benim yüzümden yürüdün ve de bu kadar üşüdün öyle mi güzelim?"

Genç kadın sırıtıyordu.

"Yok sevgilim senin biraz baskın bir karakterin benim de isyan etmeye meyilli bir ruh halim var ya hani işte bu ikisi birleştiği zaman..."

Baharı'n sevimli sevimli konuşması Hamza Mahir'in dudaklarına kapanmasıyla yarım kalmıştı. Kadınını belinden tuttuğu gibi kendine çekerken adımlarıyla içeriye doğru yönlendiriyordu. Az önce soğuktan tir tir titreyen Bahar içten ısıtmalı bir şekilde sıcaklığına kavuşuvermişti.

"Isındınız mı biraz Bahar hanım?"

Bahar üzerinde montu, başında ponponlu beresiyle ve de öpüşmenin derin etkisi ile nasıl içeri girdiğini anlamadığı bir şekilde av köşkünün köşe sedirine oturmuş kocasının geniş göğsüne doğru sokulmuştu.

"Kocam sağ olsun sıcaklığını benimle paylaşmayı çok sever."

Sesinden işve ve ve naz akıyordu. 

"Gel bakalım şu üzerindekileri çıkaralım terleme."

Gümüşpala sırayla karısının beresini ve montunu çıkarıp gelişigüzel bir şekilde yan tarafa koydu. Bahar bu özen ve iltimasa bayılıyordu. Kocası tarafından bebek gibi davranılmak elbette ki çok hoşuna gidiyordu.

Hamza Mahir'in tesirinden biraz da olsa sıyrılıp gözleri onun dışında odanın içerisinde gezinmeye başladığında şömine başında çok güzel hazırlanmış bir masa gördü.

"Bu akşam yemekler sizden mi Mahir bey?"

Yemekleri Hamza Mahir'in yapmadığını elbetteki biliyordu Bahar fakat yine de oyunbaz bir şekilde sormuştu.

"Size yemek pişirmemi mi isterdiniz Bahar hanım?"

Adamın sesinde davetkar bir tını vardı.

"O kadar söylüyorsun merdivenin birinci basamağından başladım. Otel mutfaklarında yamak oldum. Şöyle çalıştım böyle çalıştım. Vallahi bir kahvaltınız dışında hiçbir şeyinize şahit olamadık Mahir bey."

Genç kadın alt dudağını dişleri arasına almış gülen gözlerle kocasına bakıyordu.

Anlık hareketle Gümüşpala eğilip karısının dişlediği dudaklarını kendi dişleri arasına aldı.

"Sana şu hareketi yapma diyorum. Sonrasına karışmam diyorum."

Yapma ve karışmam kelimelerine özellikle vurgu yaparak söylemişti adam. Her iki kelimede de kalkan kaşları sanki gelecek olanın habercisi, bir nevi uyarıcısı gibiydi.

Bu durumdan tahrik olan Gümüşpala gibi görünsede her seferinde başı dönen ve afallayan Bahar oluyordu.

"Mahir bak sen böyle yapmaya devam edersen bu akşam bitmez ben sana söyleyeyim."

Adamın gülümsemesi yüzünde büyümüştü. Güzel karısının bu doğal ve içinden geldiği gibi davranan halleri onu bir erkek olarak etkilediği kadar aynı zamanda da masumluğuyla mest ediyordu.

"Hadi gel bakalım yemeğimizi yiyelim."

Bahar'ın elinden tutup kaldırmış yanan şömine ateşinin hemen yanı başına kurulmuş iki kişilik masaya yönlendirmişti. 

Ahşap bir masa ve iki sandalyeden oluşan enfes yemek takımının üzerindeki bordo masa örtüsü, gümüş renkli şamdanlar, av köşkünün nostaljik ambiyansına uygun şekilde düzenlenmiş gümüş işlemeli antika çatal bıçak takımları ve eskinin o naif yemek takımlarıyla bir bütünlük oluşturuyordu. 

Bahar'ın içi sıcacık olmuştu bu ortamda her şey o kadar güzel görünüyordu ki karşısında yanan mumun şavkının vurduğu dünya üzerindeki her şeyden daha çok sevdiğini düşündüğü kocasının yakışıklı yüzü, ortamın sakinliği ve sukutu kocaman bir iç rahatlığı ve ferahlığı... Bir insan daha ne isterdi ki?

"Yine benim dışımda başka şeylere aşkla bakmaya başladın."

Kocasının aksi sesi dalıp gitti hülyalardan bir anda uyandırmıştı genç kadını. Gülerek cevapladı kocasını.

"Yahu ben kocamın ne kadar romantik ve güzel bir ortam oluşturduğunu ve her ne kadar bana hiç çaktırmasa da bu konuda ne kadar da kabiliyetli olduğunu düşünürken senin kendini kendinden bile kıskanma yok mu? ..."

Gümüşpala dirseğini masaya koymuş yumruğunu iç kısmını şakaklarına yaslanmış gözlerini kırpmadan bıcır bıcır kendisiyle dalga geçen karısını izliyordu. 

Ne dediğinin açıkçası çok da bir önemi yoktu. Onun ilgilendiği Bahar'ın sözleri değildi. Bahar'ın kendisiydi. 

Yalnızca fiziksel güzelliği de değildi. Gümüşpala'ya göre onun ruhu kendi ruhunu uysallaştırmak, iyileştirmek, dizginlemek için yaratılmıştı. Öyle iyi geliyordu ki Hamza Mahir için tüm yaralarına mucizevi bir etki gösteren merhem gibiydi.

"Mahir sen beni dinliyor musun?"

Kocası kendisine bir an bile gözünü kırpmadan o kadar dikkatli bir şekilde bakıyordu ki bir an durup sorgulama gereğinde bulunmuştu Bahar.

"Çok güzelsin, çok özelsin ve iyi ki benimsin."

Bahar'ın yanakları her zamanki gibi al al olmuştu. Bu utangaçlık hissi alışmaya bağlı bir durum değildi. Fıtratında olan bir şeydi. En azından artık gözlerini kaçırmıyordu yani kendini böyle teselli ediyordu genç kadın.

"Bazen ne düşünüyorum biliyor musun Mahir?"

Adam yüzünden silinmeyen ve bol miktarda merhamet içeren o tebessümle sordu.

"Ne düşünüyorsun güzelim?"

Bahar aklından geçen düşünceleri tam olarak ifade edebilmek için doğru cümleleri seçmeye çalışır gibi bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.

"Şimdi biliyorsun ki ben akıllı, eğitimli ve de çok güzel bir kadınım."

Bahar'ın söyledikleri Hamza Mahir'in bir kaşının havalanmasına sebep olurken aynı zamanda yüzünde bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu.

"Ee yavrum?"

Gümüşpala biliyordu ki güzel karısı kurduğu cümlesinin her bir meziyetini taşıyordu. Hem de fazlasıyla taşıyordu o nedenleydi yüzünde oluşan alaycı gülümseme.

"Aşkım kabul edelim bunlar gerçekler."

Genç kadın oldukça havalı görünse de bütün bunları ukala bir yerden söylemiyordu hatta fazlasıyla tatlı görünüyordu. İşin doğrusu Hamza Mahir, Bahar'ın güzelliğinin çok da farkında olmadığını düşünürdü hep. Karşısındaki kadının kendinden emin bir şekilde akıllı ve güzel olduğunu söylüyor olması hoşuna gitmişti.

"Güzelim ben sana bu gerçekleri her zaman söylüyorum."

Kocasının ses tonu dümdüz doğruyu söyler şekildeydi. Bu iltifat ya da gönül alma değil de gerçekten de böyle düşündüğünü gösteriyordu. 

"işte buna rağmen biz seninle bambaşka bir ortamda tanışmış olsaydık. Diyelim ki ilk ben seni görmüş olsaydım ve etkilemek isteseydim galiba bunu yapamazdım." 

Gümüşpala'nın bir kaşı havalanmış, sırtı arkasındaki sandalyeye dimdik yaslanmış, kollarını göğsünde bağladığı için gömleğini zorlayan kol kaslarıyla daha da heybetli bir şekilde, yüzünde silinmeyen tebessüm ile doğrudan Baharı'n kendisi için dünya güzeli mavi gözlerine bakıyordu.

"Allah Allah nerede o özgüvenli Bahar?"

Sesinde ufak da olsa alaycılık mı vardı bu adamın?

"Aşk olsun Mahir şurada sana tüm samimiyetimle bir şey söylüyorum ama tabi yine egon okşandı dalga geçiyorsun."

Ters ters bakmayı da ihmal etmemişti genç kadın.

"Senin beni etkilemeye çalışman gibi bir durum söz konusu olamaz yavrum. Üzerimdeki bu etkinle ben gelirim ve seni kendime alırım aksi bir durum ve ihtimal söz konusu bile olamaz."

Fikir aleminde bile kocası her şeyi oldu bittiye getirip kendisine ayırıyordu Bahar'ı.

Sevgilim sen etrafına yaydığı enerjinin farkında mı değilsin diyeceğim ama yok sen her şeyin gayet farkındasın. Resmen bir zırhın var ve biraz korkutucu anlamda güçlü bir duruşun. İnsanlar ister istemez senin karşında bir adım geri atıyorlar. Kadınlara karşı her zaman oldukça kibarsın bu konuda asla hakkını yiyemem ama böyle bir adam olduğun için de senin iç dünyana girmek çok zor. 

Normal koşullarda bunun aşılması imkanlı olduğunu düşünmüyorum. O yüzden diyorum kendi isteğimle seni etkileyemezdim gibi geliyor diye. Bazen düşünüyorum mesela benim neyimden etkilendiğini. Sanki bu karakterimden, görünüşümden, her şeyden ayrı bir durummuş gibi. Ne bileyim senin de benden etkilensin mi varmış?"

Kocası hala sükunetini korumakla birlikte oturduğu pozisyondan bir milim dahi kıpırdamamış, merhametli gözlerle kendisini izliyordu.

"Ay Mahir bir şey söylesene oturmuş öyle beni izliyorsun kendi kendime mi konuşuyorum ben?"

Gümüşpala bir miktar yerinde dikleşmiş, kadehinden bir yudum su almış ve karısının gözlerinin içine bakarak konuşmaya başlamıştı.

"Benim insanları yanıma çok da yaklaştırmadığım, hep belli bir mesafede tuttuğum doğrudur. Hatta yüksek duvarlarım olduğu da doğrudur fakat o duvarların içinde bir yerlerde anahtarı yalnızca bir kişide olan ve içeriye doğru açılan bir kapı var. O anahtar senin elinde. Yani güç sende Bahar hanım. Belki kadersel bir güçtür."

Hamza Mahir'in vermiş olduğu bu örnek Bahar'ı o kadar derinden bir yerden etkilemişti ki çünkü zamanında neredeyse aynı kelimelerle benzer cümleleri Hamza Mahir için kurmuştu. 

Kocası ile aylarca ayrı kaldıktan sonra; kocasının daha ilk günden sekiz aydır bir bir elleriyle ördüğü kale duvarlarının kapılarını zorladığını düşünüp kendi kendine;

'Nitekim kilitli de olsa o kapıları oraya sen koydun Bahar. Dümdüz duvar da örebilirdin.' demişti. 

Bir erkek bir kadının dilinden nasıl bu kadar iyi anlayabilirdi? Bütün bunları Hamza Mahir'e söyleyip zaten hali hazırda dünyanın etrafında beş tur atan egosunu daha da kabartmayacaktı. 

Uzun uzun kocasının gözlerinin içine bakıp belli belirsiz bir tebessümle gülümsedi.

Bahar'ın hiçbir zaman sevmekle ilgili bir problemi olmamıştı ömrü hayatında fakat sevilmek her zaman onun için ikna olunması zor bir kavramdı. 

Belki de çok yalnız büyümenin ya da anne, babasız, kardeşsiz büyümenin doğal bir getirisiydi. Sevilmekle ilgili bir özgüven problemi vardı Hamza Mahir'e kadar geçen hayatında. 

Nihayetinde bu hayatta en kolay şekilde hiçbir nedene bağlı olmaksızın seven tek kurum aileydi ve Bahar bu aileye sahip değildi. Ondandır ki etrafındaki herhangi bir insan onun kendisiyle kalması, yanında olması konusunda ısrarcı davranmıyorsa; sık sık bunu dile getirmiyorsa hemen istenilmediğini düşünüyordu. 

Hamza Mahir'in bu kadar net bir insan olması, kendisini bu denli çok istiyor olması Baharı'n içerisindeki o istenmemek duygusuna merhem oluyordu. Anlatmak istediği de tam olarak buydu. Tanıştıkları ilk günden bu yana kocası onu baskıyla belki zorla ama büyük bir kararlılıkla yanında tutmuş, gitmesine izin vermeyeceğini söylemiş Bahar'ın içerisindeki o gönlüne küsme duygularının hiçbirinin oluşmasına izin vermemişti. Bir sefer hayal kırıklığına uğramış onda da arkasına bile bakmadan kaçıp gitmişti genç kadın bu konuda fazlasıyla yaralıydı çünkü. 

Bu durumun belki de güzel tarafı Gümüşpala'nın, karısının bu ruh halini çoktan çözmüş oluşuydu. Genç kadın tüm bunları uzun uzun anlatmamıştı belki ama Hamza Mahir onu zaman zaman küsüşlerinden, soğuk davranıldığında ki ürkek bakışlarından, hali hazırdaki tüm tavırlarından net bir şekilde okuyordu.

Bahar'dan ses gelmemesi üzerine yeniden söze girdi Gümüşpala. Alt dudağının köşesini baş parmağının ucuyla hafifçe kaşıyarak çapkın bir tebessüm gönderdi karşısındaki güzel kadına.

"Ne yapacağız senin benden bu kadar etkilenmeni hiç bilmiyorum."

Pürdikkat dinlediği adamın dalıp gittiği gözlerinden bakışlarına istemsizce kaçırmıştı. Sanki suçüstü yakalanmış bir çocuk gibi hissediyordu böyle zamanlarda genç kadın. En başından beri bu ilişkide duygularını daha fazla ele veren kişi her ne kadar kendisi olsa da tavır ve kararlılık olarak kocası ne istediği hakkında her zaman daha açıktı. 

Bahar kendisini tanıyordu. İzlediği yaz dizilerindeki karakterlere aşık olan, okuduğu aşk romanlarındaki kahramanları gece düşleyerek uyuyan, aşk kelimesini idrak ettiğinden bu yana hep hayali kahramanlara platonik aşk duyan bir karakteri vardı. Hamza Mahir tüm bu hayallerindeki kahramanların vücut bulmuş haliydi onun için kaç genç kız hülyalı hülyalı izlediği dizilerdeki, filmlerdeki o adamı gerçek hayatta karşısında bulurdu ki? Kader buydu işte Bahar'ın karşısına çıkarmıştı tüm bunları kocasına söyleyecek değildi fakat kendisinin gerçekten geçerli sebepleri vardı kapılıp gitmek için.

"Tek etkilenenin ben olmadığımın gayet farkındayım canım."

Genç kadının ufaktan kalkan kaşı Gümüşpala'nın hoşuna gidiyordu.

"Allah'tan çok da farkında değilsin üzerimdeki etkinin. Gerçi son zamanlarda ufak ufak uyandığını düşünüyorum."

Karşısındaki adamın neyi kast ettiğini elbetteki anlıyordu Bahar. Eskiye nazaran kadın olmanın gücünü kocası üzerinde çok daha fazla deneyim ediyordu bu durum elbette ki kocasının gözünden kaçmıyordu.

Gözlerini ilk kaçıran taraf her zamanki gibi Bahar olmuştu.

Adam derin bir nefes alıp çatal ve bıçağını eline aldı ve yemeğine başladı.

"Hadi hadi soğutacaksın yemeğini zaten kilo vereceğim diye yine kuş kadar kaldın."

Sanki az önce tüm o kıymetli cümleleri kendisi kurmamış gibi müthiş bir hızla konuyu kapatmış ve yemeğine geçmişti kocası. Bahar'ın içindeki sevgi ve hayranlık ayak uçlarından saç diplerine kadar bütün vücudunu tıka basa doldurduğu için yemek yiyecek yeri kalmamıştı bile. Ne büyük şanstı böyle bir adam tarafından sevilmek. Ne kadar kıymetliydi onu sevmek.

Yemeğinden bir çatal alıp kadehine yönelmişti Bahar. Bordo renkli sıvının ne olduğunu merakla sordu.

"Şarap mı bu?"

Hamza Mahir tabağından başını kaldırıp karısını cevapladı.

"Hayır güzelim meyve suyu."

Bahar gülerek devam etti.

"Yani böyle romantik akşam yemeklerinde genellikle kadehin içerisinde kırmızı şarap olur ama bizimki vişne suyu sanırım."

Gümüşpala'da dingin ruh hali ve ses tonuyla yanıtladı karısını.

"Alkol alma güzelim gerek yok."

Özellikle dikkatini çekiyordu genç kadının alkol almasına müsaade etmiyordu kocası.

"Sevgilin farkında mısın sen bana karşı çok muhafazakarsın?"

Gümüşpala yemeğini bitirmiş usul usul peçeteye ağzını silmiş ve yine aynı yavaşlıkta peçeteyi masaya bırakıp gözlerini tekrardan Bahar'a doğrultmuştu.

"Nasıl yani yavrum?"

Genç kadın yemeğini yeterince didiklemiş her zamanki gibi bir kısmını yemiş ve bırakmıştı.

"Yani sevgilim sen gayet alkol alabiliyorsun ama dikkatimi çekiyor bana bir yudum bile izin vermiyorsun işte bu durumda kendin değilsin ama bana muhafazakarsın."

Bahar'ın tespiti adamı güldürmüştü.

"Ben de çok alkol alan bir adam değilim güzelim."

Allah var Bahar bu konuda kocasına hak veriyordu gerçekten de Hamza Mahir öyle çok alkol alan bir adam değildi hatta hiç sarhoş görmemişti kocasını.

"Evet haklısın ama demek istediğim şey bana karşı özellikle çok keskinsin bu konuda."

Gümüşpala'nın bu tutumu karısının gözünden elbetteki kaçmamıştı zaten cin gibi bakan bu güzel kadının gözünden herhangi bir şeyin kaçma ihtimali tabii ki yoktu.

"En başta alkol sağlığa zararlı. Senin tırnağının ucuna zarar verecek herhangi bir şeyi onaylamam mümkün değil. İkincisi sen muhafazakar bir anne tarafından büyütülmüş bazı hassasiyetleri olan bir kadınsın. Benim yanımda bu hassasiyetlerinin bozulmasına ve sonradan pişmanlık duymana izin vermem ve üçüncüsü..."

Üçüncüsünü söylerken adamın bakışları bir miktar sertleşmişti.

"Alkol masaları bana babamın pavyonlarına girip çıktığım ilk gençlik yıllarımı hatırlatıyor. Oradaki kadınların saçma sapan adamların masalarına meze oluşları, aslında keyif için değil de yaşadıkları hayatı ve yaptıkları işi bir nebze olsun unutmak için tokuşturdukları rakı kadehleri geliyor aklıma. Bu işin kadını erkeği olmaz ama bir kadının elinde kadeh görmek tetikliyor beni ister istemez geriliyorum. Tamamen kişisel bir durum."

Bahar kocasının kendini ifade ederken ki keskin haline şahit olunca aslında onun ne kadar derin hassasiyetlere sahip olan bir karakter olduğunu daha iyi anlıyordu. Anlamaktan ziyade hissediyordu sanki bu dünyanın içine doğmasa bambaşka bir adam olabilirdi. Halihazırda olduğu adamdan asla şikayetçi değildi Bahar hatta onun dünya gözüyle gördüğü en karakterli adamdı. Yalnızca Hamza Mahir'in karanlık tarafı belki daha aydınlık olurdu bundan bahsediyordu genç kadın. Görüyordu ki aslında kocası da bu tarafından çok da memnun değildi. 

Bu dünyada hiç mafyavari adamlar, karanlık işler, silahlar görmemiş, şahit olmamış biri olsa da Bahar burada yaşadığı ve nitekim aslında uzakta tutulduğu Hamza Mahir'in diğer dünyasından sadece hissiyat yoluyla bile ağır bir psikolojisinin olduğunu anlıyordu. Muhtemelen kocası haydi ben gidiyorum eyvallah diyemiyordu. Düşünmek insanın merakını daha da cezbediyordu şu aralar yine fazlasıyla Hamza Mahir'in işleriyle ilgili mesai yapıyordu Bahar'ın beyni.

"Zaten Zeliha sultan bir yudum alkol aldığımı duysun terlikle kovalar beni."

Karısının söyledikleri Hamza Mahir'i güldürmüştü.

Bahar masada öne doğru uzanıp iki eliyle birlikte kocasının tek elini kavramıştı. 

"Keşke benden önceki hayatında sahip olduğun tüm kötü anılarını silip atabilsem. O küçücük yaştaki Hamza Mahir'in şahit olmayı asla hak etmediği her bir olayı, anıyı yok edebilecek bir gücüm olsa çok isterdim."

Gümüşpala karısının bir elini dudaklarına doğru götürüp avuç içine sıcacık bir öpücük kondurdu.

"O yolun sonunda sen varsın nasıl sileyim?"

Bahar mest olmuş bakışlarıyla kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.

"Mahir seni bundan daha fazla sevemem zorlama."

Gümüşpala'nın kahkahası odada yankılanmıştı.

"Hadi bana biraz o yıllarını anlat. Merak ediyorum delikanlı Mahir'i."

Hamza Mahir'in gençlik yıllarını gerçekten de çok merak ediyordu genç kadın.

"Şöminenin yanına gidelim de anlatayım sana delikanlı Mahir'i."

Kocasının uzattığı eli tutup ayağa kalkan Bahar heyecanla sordu.

"Anlatacak mısın gerçekten?"

Gümüşpala önde el ele şöminenin önündeki minderlere doğru yürüdüğü karısının istekle çıkan sesini daha da merak edeceği bir tonla cevapladı.

"Gel sen gel..."

Yorumlar

  1. çok seviyorum sizi yaaa özlemişim🥹

    YanıtlaSil
  2. Seviyorum onları okumayı

    YanıtlaSil
  3. Nasil ozlenilen bir hikaye

    YanıtlaSil
  4. Özledik hemde çokkk nolur daha sık bölümler at bize yazarımm

    YanıtlaSil
  5. Ya Esra ve Yiğit Ali’yi o kadar özledim ki harikalar

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Bölüm çok güzeldi eline emeğine sağlık yazarcım 🩵

    YanıtlaSil
  8. Çok özlemiştim 💞💞çok güzeldi🌸

    YanıtlaSil
  9. Valla okurken bir yabancıladım keşke wattpad de olsaydı ama buna da şükür.Emeğine sağlık özlemişim

    YanıtlaSil
  10. Bölüm çok güzeldi ellerine sağlık yb sabırsızlıkla bekliyoruz

    YanıtlaSil
  11. Ama siz çok güzelsiniz ve ben sizleri çok özlemişim yine muhteşem bir bölümdü lütfen arayı fazla uzatmayalım olur mu canım yazarım ve bir parantez daha açmak istiyorum (Allah'ım lütfen Hamza mahir gibi seven adamlar çıkar karşımıza çok amin )

    YanıtlaSil
  12. Ayyyyy çok özlemişim ama yaaaa lütfen baharcim sık sık bölüm at mümkün olduğunca❤️❤️❤️❤️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14