GÜMÜŞPALA-19
Keyifli okumalar ♥️
İki genç adam yaklaşık on beş dakikadır evin içindeki büyük toplantı salonunda ağabeylerini bekliyorlardı.
Kapı açılıp ardından gürültüyle kapandığında Hamza Mahir'in oldukça aksi bir ruh halinde olduğu açıkça belli oluyordu.
İki adam da saygıdan taviz vermez şekilde ayağa kalkıp Gümüşpala'yı selamladılar.
"Hoşgeldin abi"
Söze ilk giren her zamanki gibi Yiğit Ali'ydi.
"Hoşbulduk aslanım geçin oturun" derken gözü iki adam arasında gidip gelmişti.
Oldukça büyük toplantı masasına iki adam karşılıklı otururken, Hamza Mahir başköşedeki yerini almıştı. Arkasına yaslanıp konuşmaya başladı.
"Var mı yaramaz bir durum?"
Bir yandan da her zaman olduğu gibi elinde tesbihini çeviriyordu.
"Her şey yolunda abi rutini bozan bir durum yok." Ciddiyetle cevap veren Nejat'tı.
Gümüşpala herhangi bir şey demeden elindeki tesbihe bakıyordu. Nejat'ın söylediklerini onaylar biçimde kafasını sallamakla yetindi.
Ardından oluşan sessizlik bir müddet kimse tarafından bozulmazken Hamza Mahir bariton sesiyle yavaş yavaş konuşmaya başladı.
"İkinizin de çok iyi bildiği bir şey var o da benim geçmişten gelen bir hesabı kapatmak istiyor oluşum."
İki adam da pür dikkat ağabeylerini dinlerken sessizce baş sallayarak onayladılar söylediklerini.
"İstemesine istedik amma velakin attığımız okun dönüp bizi vuracağını hesap edemedik."
Çoğul konuşuyordu fakat muhattabının direkt kendisi olduğu belliydi.
"Durum böyle olunca ben de bir değişim kararı aldım."
Yiğit Ali ve Nejat çıt çıkarmadan dinliyorlardı üstelik konu giderek daha da merak uyandırmaya başlamıştı.
"Bundan böyle karım konunun muhattabı olmayacak. Gidişattan her türlü uzak tutulacak."
İki adam da şaşkın şaşkın bakıyorlardı.
Tamam kabuldü ağabeyleri en başından beri şöyle bir plan yaptım diyerek kendilerine Baharla ilgili bir açıklama yapmamıştı fakat Bahar'ı araştıran da, evine yeni güvenlikçiyi yerleştirip bilgi akışını sağlayan da ve hatta kaçırıp getirten de kendileri olduğu için planın kız üzerinden yürüdüğünü elbetteki biliyorlardı.
"Abi biz mi anlamadık yoksa plan iptal mi?" soruyu soran Nejat'tı.
"Soracağım hesap baki aslanım. Ancak ölürsem vazgeçerim ama..." Koltuğunun kolçağından destek alarak biraz öne doğru eğildi ve konuşmaya devam etti.
"Annemle karım arasında bir tercih yapmayacağım."
İşin aslı odadaki diğer iki adam da şaşkınlıklarını attıktan sonra rahat bir nefes vermişlerdi.
Bahar'a gün geçtikçe daha çok ısınıyorlardı ve bıcır bıcır konuşan ufak tefek haliyle evin içindeki küçük kardeşleri gibi gelmeye başlamıştı.
Üzerinden aldıkları intikam vicdan azabı olarak geri dönerken ağabeylerinin aldığı bu karar isabet olmuştu doğrusu.
Yalnız sorun olan şey şuydu ki intikamdan vazgeçmedilerse ne yapacaklardı?
"Abi valla ben Bahar yengenin olaydan çıkmasına memnun oldum yalan yok. Eminim Nejat'ta aynıdır ama af buyur abi de biz ne bok yiyeceğiz şimdi?"
Yiğit Ali'yi onaylamak amaçlı kafasını sallayan Nejat 'ne bok yiyeceğiz?' kısmında durup ters ters bakmıştı adama.
Aşağı yukarı on üç yaşından beri ağabeylerinin yanındaydılar ama bu Yiğit Ali hala adamın karşısında nasıl konuşması gerektiğini öğrenememişti.
Eşekliği baki kalanlardandı. Ağabeyi onu da öyle kabullenmiş olacak ki ses etmiyordu başkası olsa çoktan dilini keserdi.
Hamza Mahir önlerindeki dosyaları gözleriyle gösterir göstermez ikisi de hemen kapağını açtılar.
İlk sayfadaki fotoğrafta Ekram Saruhanlı genç bir kadınla birlikte lüks bir apartman dairesine giriyordu.
Yiğit Ali istemsizce tepki verdi
"Ulan Ekrem'e bak sen"
Fotoğrafların devamında yaz tatili için bir otele giriş yaptıkları görünüyordu. Yurt dışında çekildiği için rahat rahat kadının elinden tutmuştu.
Bir diğer sayfada ise kadının kimliği hakkında bilgiler vardı. Yirmi üç yaşında bir modeldi. Model olduğu fiziğinden zaten anlaşılan esmer güzelin yaşı iki adamı da rahatsız etmişti.
"Sübyancı pezevenk."
Bu sefer konuşan Nejat'tı.
"Lan bu herifin şerefsizliği belli hadi de senin ne işin var kızım bununla? Ulan bu kadar mı para arsızısınız?"
Nejat hala kendi kendine saydırmakla meşguldü.
Çoktan diğer sayfaya geçmiş Yiğit Ali gördükleri karşısında şaşkına döndü.
"Ulan.. ulan bu şey değil mi oha neydi lan şeyhin adı?"
Nejat da sayfayı çevirdiği an şok olmuştu ama her zamanki soğuk kanlılığıyla fotoğrafa bakarken cevap verdi.
"Şeyh Haydar Galip Olgun."
Şaşkınlığın ardından iki adamın gözünde de tiksinti dolu bakışlar vardı.
"Bu da çekik seviyormuş valla ailecek bir tuhaf bunlar."
Yiğit Ali kendi kendine tespit yapmakla meşguldü ki
"Oğlum okusana yazıyor orda Tayland diye cahil herif sadece fotoğraflara bakıp geçiyorsun!"
Nejat'tan paparayı yemesi uzun sürmedi.
"Mutlu son masajı mı lan o?"
Elbetteki Nejat'ta biliyordu boşuna konuştuğunu ama bir ihtimaldi işte.
"Hı amınakoyayım mutlu son masajı sen de ister misin bir tur?"
Yiğit Ali'nin alınmış gibi bir hali yoktu.
"Eyvallah kardeşim ben o masajı para vermeden yaptırıyorum."
İki saattir sabır çeken Gümüşpala en sonunda patlamıştı.
"İki de kahve söyleyin koçum böyle tadı çıkmaz muhabbetin!"
Adamlar hemen toparlandılar mahçup bir şekilde.
"Afedersin abi biz fotoğrafları görünce şok olduk heralde ondan böyle oldu." diyen Nejat'a Hamza Mahir'den cevap gecikmedi.
"İyi çıktıysanız devam ediyorum!"
Ortam bir anda ciddileşmişti.
"Bu fotoğraflar piyasanın tüm haber sitelerine, televizyonlara, gazetelere aklınıza ne gelirse hepsine çıkacak. Geçen günkü olayla sarsılan prestiji yerle bir olacak bu heriflerin."
Hızlıca ağabeylerinin verdiği talimatı anladıklarına dair başlarını salladılar.
"Bugüne kadar bu belgeleri kullanmak istemedim ama şu saatten sonra sikerler. Bilmem anlatabildim mi?"
Söz konusu Bahar olunca anlaşılan ağabeyleri kendi prensiplerinden de vazgeçebiliyordu.
Bahar'ı kaçırtmakla ilk tabusunu yıkan Gümüşpala şimdi de yine Bahar için ikinci bir tabusundan vazgeçiyodu.
Kendinin haberi dahi olmasa da Hamza Mahir çok iyi biliyordu ki küçük karısı ezberlerini bozmaya devam ediyordu.
Önlerindeki iki dosyayı üst üste koyup hizalamak için masaya vuran Nejat ağabeyine güven veren bir sesle konuştu.
"Bu iş bizde abi. Ekrem Saruhanlı yarından itibaren fiilen bitik bir adamdır."
Hamza Mahir toplantıdan sonra holdinge geçmiş gerekli işlerini halledip eve girdiğinde akşamın erken vakitleriydi.
Eskiden eve girer girmez doğrudan yapacağı şeye yönelirken şimdilerde gözü öncelikle Bahar'ı arar olmuştu.
Mutfaktan çıkan Hafize hanımla karşılaştı.
"Hoşgeldin beyim"
Yaşlı kadını başıyla selamladıktan sonra "Bahar yukarıda mı?" diye sordu.
"İki saat kadar oldu yukarı çıkalı."
Merdivenlere yönelmeden önce bir soru daha yöneltti kadına.
"Ne yaptınız hastane işlerini hallettiniz mi?"
Hafize hanım beyi tarafından önemsendiği için hayli memnundu.
"Sağol beyim hallettik Allah razı olsun."
Gümüşpala tekrardan başıyla onaylayıp yukarı çıktı.
Odaya girdiğinde Bahar yatakta sereserpe yatıyordu. Uyuyalı zaten yaklaşık iki saat kadar olmuştu ve dinlendiği için kapının açılma sesine uyanıverdi genç kız.
"Mahiir sen mi geldin?"
Gözleri hala kapalıydı sesinden de uyku mahmuru olduğu anlaşılıyordu.
"Ohoo kocan eve gelmiş sen burda uyuyorsun kadın!"
Bahar kıkırdadı ama hala gözleri kapalıydı.
"Hoşgeldin kocacım"
Hamza Mahir yatağa doğru yaklaşıp oturdu.
"Tekrar de bakayım"
Bahar yine kıkırdadı "Ne diyim?"
Sesi nazlı olduğu kadar da cilveli çıkıyor adamı bilmeden mest ediyordu.
"De diyorum bak karışmam." derken elleri geceliğinden içeri girmiş bacaklarını okşuyordu ve vaad ettikleri yaptıklarından çok daha fazlaydı.
"Kocacım uslu dur"
Bahar yeni yeni öğreniyordu adama karşı üstünlük kurabilmenin yollarını ve açıkçası Hamza Mahir gibi bir adamı alt edebilme fikri bile garip bir heyecan veriyordu genç kıza.
Hamza Mahir genç kızın eteğini iyice yukarı doğru sıyırıp baldırından kalçasına doğru bir öpücük kondurup geri kapattı.
Hemen sonrasında da kızın ellerinden tutup oturur pozisyona getirdi.
Adamın bu ani hareketleri karşısında Bahar'ın kalbi tekliyordu ve gencecik yaşında kalp krizi geçirecekti Allah korusundu.
"Yemek yedin mi sen?"
Adamın ani sorusu Bahar'ı şaşırtmıştı.
"Sabah kahvaltı yaptık ya sonra yemedim."
Mahir kaşları çatık bir şekilde homurdandı.
"Aferin her öğün başında mı duralım?"
Genç kız çocuksu bir edayla itiraz etmeye başladı. "Evin içinde o kadar hareketsizim ki bir de yemek yersem tez zamanda yüz kilo olurum diye korkuyorum napıyım."
Adam kızın vücudunu alenen inceliyordu ve Bahar her defasında kıpkırmızı oluyordu bu bakışlar karşısında.
"Bakma şöyle" diye mırıldandı.
"Nasıl?"
Adam daha da üstüne gitmekten hiç mi hiç çekinmiyordu.
"Sanki her detayımı görür gibi bakıyosun tedirgin oluyorum senin kaşında."
Hamza Mahir kızın belinden kavrayıp kendisine doğru çekti. Göğsü adamın sert göğsüne çarpan Bahar daha o saniyeden itibaren heyecanlanmıştı.
"Her detayını öğrendim zaten yavrum."
Adamın kulağına fısıldayan sesiyle yutkundu genç kız. Ardından dudakları adam tarafından istila edildi.
Zar zor ayrıldıklarında Bahar üzerini değiştirmek için kalkmıştı çünkü adamın talimatıyla yemek yiyeceklerdi.
Valizindeki son kalan tişörtünü de giyen genç kız söylene söylene içeriye girdi.
"Giyecek hiçbir şeyim kalmadı alışveriş yapmam lazım."
İki günlüğüne diye geldiği İstanbul'a yerleşip kalacağını nerden bilsindi tabii. Allahtan Bahar her gittiği yere en az bir haftalık kıyafet götürürdü de bu zamana kadar idare etmişti.
"Tamam alalım güzelim. Getirsinler buraya."
Yok artık daha nelerdi!
"Gider kendimiz alırız canım niye buraya getirsinler?"
Gümüşpala bu işten hiç memnun olmamıştı.
"İlla mağaza mağaza gezdireceksin öyle mi yavrum?"
Adamın sıkıntılı ses tonuna Bahar'ın gülesi gelmişti anlaşılan kocası alışveriş işlerinden hiç hazzetmiyordu.
"Allah aşkına Mahir sen hiç mi alışverişe çıkmıyorsun?"
Hayali bile komikti Hamza Mahir'in avmye gitmesi dahası mağazalarda kıyafet denemesi.
Düşününce dahi o kadar eğreti duruyordu ki acaba gerçekten gitmiyor muydu?
"Diyorum ölçülerim belli dik gönder diye ama o yaşlı kurt illa bir provadır tutturuyor. Mecbur gel diyoruz napalım ölçüyor gidiyor."
Kocasının muhteşem görünen o takımları özel olarak dikiliyordu. Buraya kadar tamamdı da terzinin prova için eve geldiği görülmüş şey miydi canım?
Daha nelerdi artık!
"Pes yani gerçekten sen yirmi birinci yüzyıl derebeyisin Mahir başka da bir şey diyemiyorum."
Adam alaylı bir şekilde
"İnanmam vardır senin söyleyeceğin mutlaka."
Her fırsatta çok konuştuğuna dair imada bulunuyordu fakat Hamza Mahir genel olarak hiç konuşmadığı için Bahar çok konuşuyor gibi görünüyordu.
Tamam belki biraz konuşuyordu ama o kadar da olurdu yani!
Olurdu değil mi?
Kapıya doğru yürümeye başlayan kız beğenildiğini bilmenin verdiği edayla konuşuyordu.
"Lütfen konuş Bahar o güzel sesini duyayım dersin de konuşmam bak"
Saçlarını savurup adamın önünden havalı bir şekilde geçeceği sırada kalçasına atılan şaplakla yerinden sıçradı.
"Çok konuşma da yürü hadi artist"
Adam hala kendisiyle dalga geçiyordu.
"Acıttın popomu yaa!"
Eli kalçasının acıyan yerini ovalarken bir taraftan da nazlı nazlı söyleniyordu.
"Öpeyim de geçsin yavrum"
Gerçekten bu adam iflah olmazdı.
Daha önce söylemiş miydi?
Bahar mutfağa gidip Hafize hanıma bakmak istiyordu ama tüm gün yaşlı kadından köşe bucak kaçtığı için bir türlü içeriye giremiyordu.
Sanki yüzüne bakınca dün gece ne yaptıklarını anlayacakmış gibi geliyordu.
Yine de yardım edilecek bir şey var mı diye mutfağa girdi.
"Hafize teyze yapılacak bir şey var mı?"
Kadın gülümsedi.
"Yok kızım her şeyi hazır ettim geç otur sen istersen."
Bahar başını sallayıp içeriye doğru gideceği sırada yaşlı kadının sesi duyuldu.
"Ne zamana torun severiz kısmetse?"
Yer yarılsaydı da Bahar içine girseydi hatta sonrada üzerine geri kapansaydı da sonsuza kadar yok olsaydı Bahar.
Arkasını dönüp kadının bilmiş gözlerine baktı.
"N-ne torunu Hafize teyzem?"
En kolay yöntem inkardı sonuçta.
"Hadi ordan deli kız sen beni mi kandıracaksın bakayım?"
Bu evdeki herkes uyanıktı Bahar ne yapsındı?
Gözleri yerde utanarak sordu.
"Nasıl anladın ama ya ben delilleri yok etmiştim?"
Kadın Bahar'ın utangaç haline gülümsedi.
"Halinden anladım nereden olacak? Paytak paytak basıyorsun bugün, aklın da bir karış havada kavak yeli gibi geziyorsun ortalıkta."
Hafize hanım eski bir FBI ajanı olabilir miydi?
Bahar dün geceden beri bir miktar ağrıyan kasıklarından dolayı dikkatli yürüyordu hepsi buydu. Hafize teyzenin de gözünden hiç bir şey kaçmıyordu.
"Haydi geç içeriye utanma daha fazla. Rabbim tez zamanda bebeğinizi de kucağınıza almayı nasip etsin."
Genç kız kaçar gibi içeriye gittiğinde Hamza Mahir'in sorgulayıcı bakışlarıyla karşılaştı.
"Yardım edilecek bir şey var mı diye baktım."
Baş köşeye oturan kocasının hemen sol yanındaki sandalyeye oturdu.
"Ee var mıymış?"
Kız dalgınca sordu. "Ne var mıymış?"
Gümüşpala kızın aklında bir şeylerin dolaştığını anlamıştı. Hafize hanımın yemekleri koyup gitmesini bekledi.
"İki dakikada ne oldu yine Bahar?"
Yemeğine konsantre olmuş gibi görünen kıza kuşkuyla baktı. İşin doğrusu Bahar'ın da aklı yemekte falan değildi.
"Ben mutfağa gittim ya hani"
Adam kızı ilgiyle dinliyordu.
"Hafize teyze dedi ki Allah tez zamanda bebeğinizi de kucağınıza almayı nasip etsin."
Anlaşılan aralarında geçen yakınlaşma yaşlı kadının gözünden kaçmamıştı.
"Ee ne var bunda güzelim?"
Bahar adamın anlamamasını tuhaf karşılayarak devam etti.
"Mahir biz dün gece korunmadık."
Adam lokmasını çiğnerken uzun uzun Bahar'ı inceledi ve konuşmaya başladı.
"Hamile kalmamışsan da yakın zamanda kalırsın zaten derdin bu mu yani?"
Adam şuan kendisine resmen gereksiz muhabbet yapıyormuş gibi davranıyordu.
"Sen bana bebek isteyip istemediğimi sordun mu?"
Hamza Mahir derince bir soluk alıp verdi. Gerilmeye başlamıştı.
"İstemiyor musun?"
Bahar bu konuda kararlıydı fakat adama söyleme noktasında biraz çekimserdi o nedenle yemeğine bakarak cevap verdi.
"İstemiyorum"
Karşılığında adamın buz gibi sesi duyuldu. "Anlamadım?"
Genç kız kendini açıklamak için yemek yemeği bırakmış yalnızca kocasına bakıyordu.
"Hiç istemiyor değilim tabiki ama şuan erken olduğunu düşünüyorum. Biraz böyle tadını çıkarsak hem pat diye hamile kalmak istemiyorum Mahir."
Adamın yatışması için biraz bekledi fakat kocası tek kelime etmiyordu.
"Bir şey de lütfen böyle bakınca çok üzülüyorum."
Kızın söylediklerini dinleyen Gümüşpala kendisini frenlemeye çalışıyordu.
Evet her istediğini anında yaptırmaya alışık bir adamdı ama karşısındaki kadın karısıydı. Üstelik bu yaşına kadar kocaman bir fanusta büyütülmüştü.
Şimdi ise kendisiyle sevgili hayatı yaşamak istiyor, bu zamana kadar yaşayamadığı heyecanları tatmak istiyordu.
Tüm bunları başkalarıyla yaşayıp gelmiş olsaydı muhtemelen şuan sıradaki heyecanlar için can atıyor olurdu fakat çok şükür ki her haliyle yalnızca kendisine aitti.
Ee o vakit Gümüşpala da güzel karısının bir miktar nazını çekecekti.
"Sana iki ay süre güzelim."
Bahar adamın sakince konuşmasını beklemediği için bir miktar şaşırmıştı doğrusu.
"Nasıl yani?"
Anlaşmanın maddelerine açıklık getirmek istiyordu.
"Seni iki ay hamile bırakmayacağım. Sonrası Allah'ın işi ama korunma falan yok."
Bahar hemen pazarlık yapmaya başladı.
"Dört olsa?"
Sevimli sevimli soruyordu. Adam net bir şekilde "Bir" diyince mecbur iki de anlaşmak zorunda kaldı.
"Ha bu arada" Bahar yemeğinden başını kaldırıp adama baktı yüzünde hala istediğini almış olmanın tebessümü vardı.
"Ben korunmam baştan söyleyeyim. İçine girdiğimde seni tamamen hissetmek istiyorum."
Lokması boğazında kalan genç kız öksürmeye başladı.
"Helal yavrum"
Hemen bardaktaki suyu uzattı.
"Al şu suyu iç bakayım."
Biraz daha öksürmenin ardından suyu içen Bahar rahatlamıştı.
Bu adam böyle ulu orta edepsiz edepsiz konuşmaya devam ederse daha çok yemek kaçardı boğazına.
"Mahir şöyle konuşma Allah aşkına"
Sesi resmen yalvarır gibi çıkmıştı.
"Kimse yok başbaşayız."
Başbaşa olunca Bahar utanmıyordu da sanki. "Bilerek utandırıyorsun sen beni!"
Neredeyse miyavlar gibi konuşuyordu genç kız.
Adam arkasına yaslanıp "Gel yanıma" diye çağırdı.
Bahar omuzlarını sallayarak küskünce reddetti. Neredeyse ölüp gidecekti biraz önce.
Utanarak ölmek ne büyük rezalet olurdu doğrusu.
"Gel dedim" diyerek gözleriyle dizini gösteriyordu adam.
Bahar mecbur yerinden kalkıp Hamza Mahir'in yanına giderken kocası da kendisinin nazlı nazlı gelişini seyrediyordu.
Önünde dikilirken kollarından çekilip adam tarafından oturtuldu.
"Bir kere de kendi rızanla otur şuraya kadın ama yok illa nazlanacağım Mahir"
Bahar kıkırdayarak başını kocasının omzuna koydu.
Bir erkek nasıl bu kadar güzel kokabilirdi ki?
Adama diyordu ama kendi hormonları sapıtmadan bir an önce kalksalar iyi olacaktı.
"Doyduysan gidelim mi?"
Adam ağzını silip kızı başıyla onayladı.
"Hadi bakalım kaderimizde alışverişe çıkmak da varmış."
Gören de idam sehpasına gidiyor zannederdi.
Bahçeye çıktıklarında Bahar'ın eli hemen Hamza Mahir tarafından kavranmıştı.
Kapıdaki adamlar sıra olmuş bir şekilde elleri önlerinde Gümüşpala'nın ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyorlardı.
Hepsinin gözünün yerde oluşunu da maalesef ki kendisine bağlıyordu Bahar.
Arabaya binecekleri sırada hemen arkalarındaki üç arabayı farketti genç kız.
Hamza Mahir'in hadi demesiyle hemen yerine geçmek zorunda kalmıştı.
"Arkadaki arabalar da mı bizimle geliyor?"
Adam karşılıklı koltukların bulunduğu özel yapım arabada Bahar'ın yanına yerleşirken başıyla onayladı.
"Neden o kadar çok adamla yola çıkıyoruz?"
Genç kız olayı çözmeye çalışır gibiydi.
Gümüşpala bir ayağını diğer bacağını üzerine atarken Bahar'ı da göğsüne çekmeyi ihmal etmedi.
"Tedbir"
Bu adamın ağzından lafın cımbızla alınması olayına gıcık oluyordu Bahar.
"Gerçekten harika açıklama yaptın Mahir nasıl içim rahatladın anlatamam!"
Adam gözleri kapalı konuşuyordu.
"Yavrum günlük kavga dozunu mu alamadın sen? Yaslan arkana keyfini çıkar biraz."
Kendini geçimsiz biri gibi hissetmişti Bahar. Bu mevzu kapanmamıştı fakat şimdilik ertelemeye karar verdi.
Uzanıp adamın dudaklarına bir buse bıraktı. Kendiliğinden öpmüş olması Hamza Mahir'i şaşırtmış olacak ki gözlerini açmasa da bir kaşı yukarı kalkmıştı.
"Hayırdır bayram değil seyran değil?"
Bahar gülerek daha da sıkı sarıldı adamın beline. "Kocam değil misin öperim."
Adam gözlerini açıp yerinde doğruldu.
"Ulan"
Hırsla kızın dudaklarına kapanmıştı.
Lüks alışveriş merkezine geldiklerinde Bahar başına gelecekleri anlamış olmanın hüsranını yaşıyordu.
Dünya çapında lüks markaların mağazaları bulunan bu yerde değil komple ihtiyaçlarını karşılamak muhtemelen bir parça eşya bile zor alırdı.
Tamam kendisi de bu zamana kadar gayet rahat koşullarda yaşamış olabilirdi fakat burası kendi bütçesini aşan bir yerdi.
Hamza Mahir ve kendisi el ele önde yürürken arkadan beş altı adam da kendilerini takip ediyordu.
"Başka bir yere gitseydik keşke."
Bir yandan da etrafındaki kokoşların kocasına bakışlarından aşırı derecede rahatsız olmuş kadınlara ters ters bakıyordu.
"Hayırdır güzelim sevmedin mi burayı?"
Sevmek mi?
Bu markaları beğenmemek için deli olmak yada çulsuz olup koşarak uzaklaşmak lazımdı ki Bahar kendisinin ikinci kategori için biçilmiş kaftan olduğunu düşündü.
"Yok çok güzel markalar da burası benim finansal durumumu baya bir aşar."
Kurduğu cümle adamı hiç etkilememiş olacak ki lüks markalardan birine doğru yönlendirdi kızı.
"İyi artık yavrum aldıklarını sen öde ben de koca diye yanında gezeyim hatta ver çantanı da taşıyayım?"
Bahar bu sefer de adama ters ters bakmaya başladı.
"Merak ediyorum da bu kaçıncı seviye maçoluk Mahir?"
İki saattir mağaza gezmekten Bahar'ın başı dönmüştü.
Çıktıkları alışveriş resmen bir serüvene dönüşmüştü. Hatta şuan kendini serinin devam filmini çekiyor gibi hissediyordu.
Girdikleri her mağazada istisnasız her kadın görevli kendisi orada değilmişçesine kocasına sırnaşıyordu.
Durum o kadar olağan hale gelmişti ki biraz sonra Bahar bir değişiklik yapıp şuradaki platin saçlı yellozun saçlarını eline dolayacak ve bir sıradışılık yaratacaktı.
Giydiği kayık yaka kırmızı elbisenin fermuarını kapatamadığı için mecburen kabinden çıkmıştı.Kocası koltukta oturmuş kendisinin kabinden çıkmasını bekliyordu. Belli ki o sarışın yellozun kendisine yiyecekmiş gibi baktığından da habersizdi.
"Sevgilim bakar mısın?"
Sevgilim mi demişti?
Tabi derdi.
O kadın kocasına yiyecek gibi baktığı sürece biraz sonra kocam da derdi hatta ne gerekiyorsa onu derdi canım koca onun değil miydi?
Mahir bir kaşı havada kendisine alayla bakarak gelmeseydi daha iyiydi tabi ama artık iş işten geçmişti Bahar savaş boyalarını sürmüştü bir kere.
Hamza Mahir'den önce cırtlak sesiyle sarışın belirdi.
"Efendim isterseniz ben yardımcım olayım? Biraz tadilat gerekecek sanırım özellikle boyundan almamız gerekiyor."
Ay resmen Hamza Mahir'in olmadığı yerde kadın kendisine laf sokuşturuyordu.
Bahar da burnunu havaya dikmişti bir kere indirebilene aşk olsundu.
İma dolu yapmacık bir gülümseme gönderdi kadına.
"Ah teşekkürler ama Mahir'in kapatmasını tercih ederim tatlım."
Mahir geldiğinde ise tam olarak Bahar'ı kolundan tutup apar topar kabinin içine sokmuştu.
"Sikeyim! Bu elbisene ne kızım üzerinde?" Fısıldayarak kükremeyi başarıyordu kocası.
"Yakışmamış mı?" Üzgünce sordu Bahar.
Tamam biraz uzun gelmişti ama kesilirdi yani ne vardı bu kadar abartacak?
"Soru mu bu şimdi?"
Kızı tekrar baştan aşağı süzüp omuzlarında takıldı gözü.
"Yakışmış. Çok yakışmış. Ulan bunu giyersen katil olurum ben çıkar hadi güzelim yorma beni"
Bahar inatçı bir çocuk gibi omuz salladı.
"Banane ya hayatta çıkarmam hele şu saatten sonra hiç çıkarmam! O kadına inat alacağım ben bu elbiseyi."
Adam üzerine doğru geldikçe Bahar iyice köşeye sıkışmıştı.
Hamza Mahir sırtı duvara dayanan kızın üzerine dudakları arasında birkaç milim kalana kadar eğildi.
"Hayırdır sevgilim? Kıskançlık kokusu alıyorum."
Bahar hırsla adamın göğsüne vurdu.
"Hoşuna gidiyor değil mi böyle her kadının dikkatini çekmek!"
Karısının bu dişli hallerini seviyordu Gümüşpala.
"Gülme diyorum bak!"
Adam güldükçe daha çok sinirleniyordu genç kız. Gözleri dolu dolu konuşmaya başladı.
"İyi çık hadi almıyorum elbise falan."
Adamı omuzlarından iteliyordu ama hareket dahi ettiremiyordu.
Kızın o güzelim gözlerinin dolduğunu gören adam anında bıraktı eğlenmeyi.
Çenesinden tutup başını yukarı doğru kaldırdı.
"Çok mu beğendin?"
Bahar cevap vermedi.
Anlaşılan dışarıdaki kıza fena takılmıştı.
"Dön arkanı da fermuarını çekelim ölçüsünü alsınlar."
Bahar şaşkınlıkla adama bakarken beklenen cümle de devamında geldi.
"Gönlün olsun diye alıyorum giyemeyeceğini bil de sonradan boşuna başımız ağrımasın güzelim."
Başka zaman olsa üzerindekini çıkarır giderdi ama şuan o kadına inat alacaktı bu elbiseyi.
Fermuarını kapatması için arkasını döndüğünde adam boynundan başlayarak sırtına doğru öpücükler sıralamaya başladı.
Genç kız kısık seslerle kocasının adını inliyor, çıkardığı sesler de adamı daha çok kamçılıyordu.
"Mahir daha fazla durmayalım yanlış anlayacaklar."
Adam boynunu dişlemeye devam ediyordu.
"Neyi yanlış anlayacaklar?"
Doğru ya zaten tahmin edileni arsızca yapmakla meşguldüler şuan.
Biraz sonra adam mecburen fermuarı kapatmış kabinden çıkmışlardı.
Ölçüsü alınırken saçlarını yan tarafına toplayan Bahar istemsizce beş dakika kadar önce yaşanan hararetli anların delili olan boynundaki kızarıklığı kadının gözleri önüne sunmuştu.
Bilerek yapmamıştı fakat itiraf etmek gerekirse kadının yüzündeki ifadeden büyük zevk almıştı doğrusu.
Oradan çıkıp başka bir mağazaya girdiklerinde yine aynı karşılama seramonisi başlamıştı.
Genç kızın mağaza müdürü olduğunu tahmin ettiği bir adam kendilerini kapıda karşılamış resmen reverans yapıyordu.
"Şeref verdiniz Hamza bey buyrun lütfen." Gümüşpala yalnızca bir baş selamı vermekle yetinmişti.
Kocasının kesinlikle konuşmakla ilgili bir problemi olduğunu düşünmeye başlamıştı Bahar.
"Hanımefendi siz de hoşgeldiniz efendim."
Bahar kafasını kaldırdığı an Hamza Mahir'in adama attığı öldürücü bakışı gördü ve adam kendisinin cevabını dahi beklemeden ortamdan kayboldu.
Bu kadar kaba davranacak ne vardı?
Adam sadece incelik yapıp hoşgeldiniz demişti.
"İnsanlara biraz ince davranmalısın."
Hamza Mahir kendisine müstehcen bir bakış atıp "Olur eve gidince eğitirsin beni." diyerek mağazanın içine doğru ilerledi.
Arkasında dili boğazına kaçmış bir Bahar bırakarak.
Bir eğitilmezdir damgası olsaydı Bahar ilk olarak Hamza Mahir'in alnının ortasına basardı vallahi!
Ayakkabı mağazasında ise durum her zamanki gibi fiyaskoydu.
Bahar otuz beş numara ayaklarıyla sanat eseri gibi ayakkabılara uzaktan bakmakla yetiniyordu.
Markaların neredeyse hepsi otuz altıdan başladıkları için genç kız neyi beğenirse geri yerine koymak zorunda kaldığı için yüzü asılmış oflayıp duruyordu.
Hamza Mahir'in duruma el koymasıyla işin rengi değişmiş beğendiği ayakkabıların özel üretimlerini sipariş verdirmişti.
Günün en şahane olayı genç kıza göre buydu. Sevinçle adama sarılırken kocasıyla alışveriş yapmanın keyfini yaşıyordu.
"Kedi patisi kadar ayakların var eve gidelim özel olarak ilgileneceğim ben onlarla."
Bahar kıkırdayarak kocasına baktı.
"Bebek gibi kızım kıymetimi bil kıymetimi."
Adam iyice kendisine doğru çekti kızı.
"Gel buraya bebek."
Arkalarında paketleri taşıyan altı kadar adamla arabaya bindiklerinde Bahar yorgunluktan ölüyordu.
Ayakkabısının içinden bir ayak çıkacağına dair şüpheleri vardı doğrusu.
Hamza Mahir'in zoruyla o kadar çok şey almıştı ki bir gece de neredeyse tüm hayatına yetecek alışverişi yapmışlardı.
"Ayaklarım çıktı yorgunluktan."
Kendisini Gümüşpala'nın geniş gövdesine bırakmış ayaklarını da yan koltuğa doğru atmıştı Bahar. Adamın saçlarıyla oynamasıyla çok geçmeden derin bir uykuya dalmıştı güven veren güçlü kollarda.
Araba durduğunda genç kız hala uyuyordu ve uyanmaya hiç de niyeti varmış gibi görünmüyordu.
Kızı kucağına alan adam bir taraftan güzel yüzünü seyrederken diğer taraftan kendi kendine söyleniyordu.
"Gel bakalım serseri tüm akşam senin için dolaşmamışız gibi yatağına da biz taşıyalım."
Halinden memnun bir şekilde kollarının arasında küçücük kalan karısını odalarına doğru götürdü Gümüşpala.
Yorumlar
Yorum Gönder