GÜMÜŞPALA-60
Keyifli okumalar...
Hamza Mahir'in içinde bulunduğu araç bahçe sınırlarına doğru gelirken koruma ile görevlendirilmiş çocuklardan birkaçı koşturarak kapıya doğru yaklaşmışlardı.
Arabadan indiğinde el pençe divan yaklaşık on kişilik ekibin içerisinden bir baş selamıyla geçip içeriye girmişti. Dışarıya her ne kadar renk vermese de burnundan soluyordu. Doğrudan hedef odaklı bir şekilde toplantı odasına yöneldi.
Sertçe açılan kapıyla birlikte Nejat ve Yiğit Ali aynı anda ayağa kalkmışlardı. İki adamın da anında farkettiği bir şey vardı ağabeyleri barut gibiydi.
"Hoşgeldin ağabey"
Konuşan Nejat'tı. Yiğit Ali'nin dili boğazına kaçmış gibiydi zaten.
Genç adamı bir baş selamıyla onaylayan Gümüşpala buz gibi sesiyle konuştu.
"Nejat sen dolan gel koçum"
Kısaca git diyordu.
"Ağabey apar topar geldim gece ben de kalsaydım yanınızda."
Kardeşini korumak, orta yolu bulmak niyetiyle kalmak istiyordu.
"Çık Nejat ağabeyim ne yapsa hakkıdır."
Hamza Mahir'in sinirle burnundan dalga geçer gibi bir ses çıkmıştı.
"Öyle mi paşam yiyeceğin dayağın iznini mi veriyorsun lan sen bana?"
Tek eliyle uzanıp Yiğit Ali'nin yakasından kavramıştı. Koskoca adamın tek hamlede ümüğüne çökmüştü adeta. İki genç de biliyorlardı ki Gümüşpala'da deli gücü vardı. Sinirlendiği zaman elinden alamazlardı kimseyi. Müdahale etmek ancak daha fazla köpürtmekti adamı. O nedenledir ki Nejat çaresiz bir kabullenmeyle nefesini verirken gözlerini kapattı üç beş saniyeliğine.
"Estağfurullah ağabey. Kaçtır hakettim ben ağzıma sıçılmasına. Her taşın altından ben çıkıyorum. Ben olsam çoktan gebertmiştim."
Yiğit Ali de ruhu çekilmiş gibi konuşuyordu. Sanki hiçbir şey umrunda değildi. Bu iki deli adamın arasında Nejat kendisini normal görmeye başlamıştı.
"O zaman ne diye ikide bir papaz ediyorsun lan yengenle beni amınakoyayım?"
Gümüşpala'nın sesi yükselirken aynı anda Yiğit Ali'ye koyduğu kafayla genç adam sendeleyip arkasındaki deri koltuğa yıkılmıştı. Burnu açılıp kanamaya başlarken tenezzül edip bakmamıştı bile sanki hissetmiyor gibiydi. Canı acımamış olamazdı Nejat bizzat şahit olmuştu olaya.
Gıkı çıkmıyordu.
"Kalk lan ayağa!"
Yiğit Ali atik bir hareketle kalktı ayağa.
"Ne gizliyorsun oğlum benden?"
Genç adam başı yerde bir şekilde refleksle konuştu.
"Haşa ağabey."
Normal zamanda bir hata yaptığında ağabeyinden kaçıp kurtulmak en iyi ihtimalle gönlünü almak için tüm sempatikliğini kullanırdı. Netice itibari ile ölüm kalım meselesi değildi bu durum ve yine öyle bir tavır göstermesi gerekirdi. İçine kapanmış hali Gümüşpala'yı da bir miktar şaşırtmıştı.
"Kaç yaşından beri benim yanımdasın Yiğit Ali?"
Ellerini önünde saygıdan birleştirmiş bekliyordu Yiğit Ali.
"On iki yaşımdan beri ağabey"
Hamza Mahir'in asfalyaları atmak üzereydi artık.
"Kaldır lan kafanı!"
Yüksek sayılabilecek bir sesle genç adamı uyardıktan sonra sesini alçaltarak devam etti.
"Söyle seni şu kılığa sokan derdini çözeyim. Aksi halde derdine sokacağım artık koçum."
Yiğit Ali'nin burnundan sızan kan gömleğine akıyordu. Ağabeyi sağlam kafa koymuştu. Şöyle bir burnunu çekip konuşmaya başladı.
"Özür dilerim ağabey. İzin verirsen yengemden de dilemek isterim. Cezam neyse kes."
Gümüşpala kardeşi gibi sevdiği adama bıkkınca baktı. Derin bir nefesle az önce Yiğit Ali'nin sendeleyerek düştüğü deri koltuğa oturdu. Dirseklerini dizlerine dayayarak elleriyle gözlerini ovuşturdu.
"Nejat sen hala burada mısın?"
Nejat ağabeyinin Yiğit Ali'ye çok fazla bir şey yapmayacağına ikna olmuştu. Her zaman böylelerdi. Küçükken kavga ettiklerinde bile ağabeyleri ceza kesecek oldu mu hemen birbirlerini savunmaya geçerlerdi.
"Şirkete geçiyorum ağabey. Var mı bir isteğin?"
Kapıya doğru hareketlenmişti genç adam.
"Daha fazla arıza istemiyorum koçum."
Nejat ağabeyini başıyla onaylayıp çıkmıştı.
"Otur dikilme başımda."
İkiletmeden hemen ağabeyinin yanına oturdu Yiğit Ali.
"Anlaşıldı. Derdini söyleyecek cesaretin yok."
Genç adam farkında olmadan yumruk yaptığı ellerini sıkıyordu. Kendi farkında değildi ama Gümüşpala gayet farkındaydı. Bilerek söylüyordu.
Bu olay her zamanki patavatsızlıklarına benzemiyordu. Ruhunu bilirdi Gümüşpala karşısındaki adamın. Üzgündü, görüyordu.
"Evdekiyle mi alakalı?"
Yiğit Ali bir anda buz gibi olmuştu. Ağabeyi anlamıştı. Ne zannetmişti ki zaten bu kadar zeki bir adamdan ne kadar gizlenecekti?
Hiç sesini çıkarmadı yine. Ne hayır diyor ne de onaylıyordu.
"Anlaşıldı. Sen benimkinin ağzına sıç ben senin yuvanı yapacağım dur sen."
Gümüşpala ilk olarak Yiğit Ali'nin Esra'nın kendi evinde kalmasına ses çıkarmamasından şüphelenmişti. Genç adam normalde evinde kimseyi istemezdi. Ne hikmetse kendisi zaman zaman eve gelmeme pahasına kıza hiç sesini çıkarmamıştı bile. Sonrasında üniversite yollarına düşmüş, vazife bellemiş her gün bizzat eliyle bırakır olmuştu. Tüm bunlar Yiğit Ali kalibresindeki bir adam için çok fazlaydı.
Ses çıkarmamıştı çünkü biliyordu ki bahçenin sınırları içerisinde Yiğit Ali, Esra'ya yanlış bir şey yapmazdı.
"Bir ay evin sınırlarından içeri girmeyeceksin aslanım. Kendine yer beğen."
Yiğit Ali şok olmuş bir şekilde ayağa kalktı.
"Ağabey yapma."
Odaya girdiğinden beri ilk defa tepki gösteriyordu. Hamza Mahir Gümüşpala insanları nasıl harekete geçireceğini iyi biliyordu.
"Ağabey Allah aşkına benim bu cezamı dayağa çevir. Akşama kadar döv ama kapı dışarı etme beni."
Ajitasyon mu yapıyordu yoksa gerçekten mi böyle hissediyordu tartıyordu Gümüşpala.
"Sen değil miydin aylarca Nişantaşı'nda yaşayan zibidi?"
Yiğit Ali severdi gece hayatını. Gezip tozmayı. İyi bilirdi mekanları, girip çıkacağı yerleri. Güzel bir dairesi vardı Nişantaşı'nda.
"O zaman ayrıydı böyle değildi ki bizim ev."
Hamza Mahir de hışımla ayağa kalktı.
"Sikeceğim belanı Yiğit Ali ne aynı değildi oğlum?"
Gümüşpala anlayacağını zaten anlamıştı. Konuyu daha fazla uzatmak istemedi.
"Sen küçükken dayaktan anlamazdın ki şimdi anlasan. Senin cezan belli. Bir ay, tembih edeceğim çocukları topuğundan vurdururum Yiğit Ali."
Ağabeyine karşı gelebilmesine imkan yoktu. Ferman buyurmuştu bir kere geçmiş olsundu. İşi bu raddeye getiren, sabrını taşıran kendisiydi. Normalde bu kadar bile sabrı olmayan adam bu vakte kadar iyi dayanmıştı.
Çökerek tekli koltuğa oturdu Yiğit Ali.
"Yenge çok mu üzgün?"
Bahar'ın yine üzülmesine sebep olmuştu. Kardeşi gibi gördüğü kızı en çok kendisi üzüyordu.
"Üzgünse bana üzgün bak işine."
Aşk da böyle manyak bir şeydi herhalde. En heyheyli zamanlarda bile kıskançlık yaptırıyordu ağabeyine.
"Ağabey sürgün etmeden özür dilememe bari izin verseydin."
Üçüncü kişiler yanlarında olunca süngüsünü pek düşürmeyen Yiğit Ali, kimse yokken ağabeyinin yanında oğlan çocuğu gibiydi.
"Eline bir de silah ver kurşuna dizsin seni Yiğit Ali. Dün gece sen bulutlarda gezerken yengen yıldırım gibi çarpıyordu herkesi. Bir süre görünme gözüne."
Ona da tamamdı. Mecburen tamamdı. Kafa salladı onaylarcasına.
"Ağabey bilirsin ben öyle kolay kolay sarhoş olmam. Dün gece ne oldu hiç anlamadım. Eleni'nin de böyle bir düzenbazlık yapacağı aklımın ucuna gelmezdi. Düşüncesizlik ettim, gitmesem iyiydi. Yanlış anlama ama senden en fazla dayağımı yer otururum da yengeyi üzdük yine o hiç olmadı."
Genç adamın sesi samimi bir şekilde üzgün çıkıyordu.
"Hepiniz yengeci oldunuz çıktınız başıma."
Ters ters konuşuyordu Gümüşpala ama en yakın adamlarının karısını zaruri bir şekilde değil de içtenlikle el üstünde tutuyor olmalarından dolayı gayet memnundu.
"Bir ay sonra döndüğünde eve senin için ne vazgeçilir ne vazgeçilmez bilmiş ol Yiğit Ali anlıyor musun beni aslanım?"
Hamza Mahir açık açık Esra demiyordu. Dillendirmek istemiyordu şu anda ama genç adam mesajı gayet net bir şekilde almıştı.
"Emrin olur ağabey."
Yiğit Ali az sonra odadan çıkıp koridora çıktığında derin bir nefes verdi.
Birincisi geçici süreliğinede olsa evden kovulmuş tüm ikili ilişkilerinin ağzına sıçmıştı.
İkincisi yüzünün en kıymetli parçası olan burnu feci sızlıyordu ve muhtemelen gözünün altına kadar morarmaya başlamıştı.
Üçüncüsü kafası yeni yeni ayıldığı için fark ediyordu fakat şimdi adı gibi emindi ki dün gece o meyhanede bir bok olmuştu. Bu denli sarhoş olacak kadar içmiş olamazdı.
Eliyle yüzünü tutarak yürüdüğünü fark edip dışarı çıkacağı sırada şöyle bir toparlandı genç adam.
Hiç değilse fiziksel olarak bir miktar cezalandırılmak yükünü hafifletmişti.
Bir de siniri hiç hafiflemeyenler vardı. Bu kişilerin başını ise Bahar çekiyordu. Hamza Mahir gittiğinden beri bebek odası, kendi odası ve mutfak arasında mekik dokuyordu. Öfkeden girip çıkıp buzdolabını açıyor bir şeyler tırtıklıyordu. Zaten kilo vermeye çalıştığı için yediği her lokmadan sonra daha da öfkeleniyordu.
Bir ara Zeliha hanım ne olduğunu soracak gibi olmuştu ama Bahar'ın aksiliğinden o da nasibini almıştı. Kadıncağız anlamıştı Hamza Mahir ile kavga ettiklerini ama içeriğini cesaret edip de soramamıştı.
Akşamüstüne kadar evde zar zor duran genç kadın apar topar hazırlanmaya koyulmuştu. Çıkardığı küçük valizine eline ne geçtiyse atmaya başladı. Konya'nın kışı buradan soğuk olurdu o nedenle kalın kıyafetler almaya özen gösterdi. Öyle çok bir şey almaya gerek yoktu tatile gitmiyordu ne de olsa.
Kendi işini bitirdikten sonra bebek odasına yöneldi. İçeri girdiğinde Zeliha hanım oğlanların yanında sessizce Kur'an okurken onlardan da çıt çıkmıyordu. Uyumuyorlardı fakat odadaki huzur dolu ortam onları da sarıp sarmalamış gibiydi.
Bahar'ı görünce duraksayıp belleğini koydu kadın.
"Hayırdır kızım bir hışım geldin?"
Bahar oğullarının kıyafetlerinin bulunduğu dolabı açmış gerekli eşyaları çıkarıyordu.
"Zeliha sultan hadi hazırlan Konya'ya gidiyoruz."
Kadıncağız yakın gözlüğünü çıkarıp masanın başından ayağa kalkarken anlamazca bakıyordu.
"Hayırdır kuzucuğum nereden çıktı bu mevsimde Konya'ya gitmek?"
Sabahtan beri bir şeyler vardı ama anlatmıyordu bir türlü Bahar.
"Özledim gitmek istiyorum sultanım. Neyi varmış mevsimin yürüyerek mi gideceğiz sanki?"
Bahar hızlı hızlı hazırlanırken arada bir de oğullarının başına geliyor onlara laf atıyor öpüp kokluyordu.
"Benim oğullarım hiç dışarı çıkmasın mı değil mi anneciğim?"
Alp sanki annesinin dediklerine katılır gibi gülerek cevap veriyordu.
"Kızım kocanın haberi var mı böyle alelacele gitme kararından?"
Genç kadının oğluna bakarken gülen yüzü anında solmuştu. Bebeğini yatağına yatırıp Zeliha hanıma doğru döndü.
"O her gittiği yere benden izin mi alıyor?"
Konya'ya gitme işinin nereden çıktığı az buçuk anlaşılmıştı.
"Güzel kızım Hamza oğlum hangi geceyi sensiz dışarıda geçirmiş de sen çocuklarını alıp gidiyorsun böyle bakayım?"
Bahar omuz silkerek devam etti.
"Zeliha sultan bilmediğin şeyler var. Ben sanki nereye gidiyorum gece klüplerine eğlenmeye mi gidiyorum hayret bir şey"
Ne derse desin ikna olmayacaktı Bahar. Kendisi nerede olsa kalırdı fakat kış günü üç tane bebekle yollara düşürecekti.
"Elimizde valizlerle bizi dışarı çıkaracaklar sanki kapıdakiler. Kızım bir sakin ol. Ben şimdi bir çay demlerim sıcak sıcak içeriz kış bahçesinde. Sen de bana anlatırsın ne sana böyle dert olan şey. Oldu mu kuzum?"
Genç kadın oğullarına hazırladığı çantayı eline alıp kapıya yöneldi.
"Çayımızı Konya'daki evimizde demleriz. Hadi biraz çabuk ol çıkmamız lazım."
Bahar adeta ateş avuçlamış gibi bir o yana bir bu yana koşturuyordu.
"Hasbinallah ve nimel vekil. Allah'ım akıl fikir ver sen bu kızıma."
Kadıncağız söylene söylene oğlanların üzerlerini değiştirirken penceren dışarıya baktı bir ara. Dışarıda lapa lapa kar yağmaya başlamıştı. Bu koşullarda yola çıkmak akıl işi değildi. Ya bir şey olsaydı Allah korusun kızına, torunlarına?"
Bahar aklı selim düşünemiyordu. Kaldı ki zaten biraz sonra kapıdan çıkmalarına izin vermeyeceklerdi. En iyisi Hamza Mahir'i aramaktı.
En son böyle bir hışım toparlanıp gittiğinde başlarına gelmeyen kalmamıştı çünkü.
Odasına girip telefonunu aldı. Hemen Hamza Mahir'i bulup aradı.
"Zeliha hanım"
Gümüşpala'nın bariton sesi duyulmuştu.
"Hamza oğlum Bahar biraz heyheyli bugün tutturdu Konya'ya gideceğim diye. Dışarıda kar yağıyor yollar kim bilir nasıldır haber vermek istedim."
Böyle de kızını ispiyonluyor gibi hissediyordu. Sesinin içine içine çıkması da bundan sebepti.
"Anlaşıldı Zeliha hanım haber verdiğiniz için sağolun."
Aşağıya indiğinde Bahar valizleri kapının önüne sıralamış kabanının önünü kapatıyordu.
"E hadi hazırlanmamışsın bile."
Yavaş yavaş Bahar'ın yanına geldi kadın.
"Kızım ben kocanı aradım haber verdim bilgin olsun. Bu kış gününde başına buyruk olmaz böyle."
Genç kadın algılamaya çalışır gibi bakıyordu yüzüne.
"Ne yaptım dedin?"
Alacağın olsundu Zeliha sultan!
"Sizin başınıza bir iş gelse ne yaparım ben? Üç tane çocuk annesisin sen öyle deli zamanlarının sırası geçti."
Bahar hışımla merdivenlere yöneldi. Oğullarını alıp kendisi giderdi.
"Senin o yere göğe sığdıramadığın damandın ne yaptı biliyor musun sen?"
Bir yandan da Zeliha hanımın duyacağı şekilde bağırıyordu geriye doğru.
"Eski kırığının meyhanesine gitmiş! Ben Konya'ya gitmişim çok mu?"
Kadıncağız duyduklarına şaşırırken inanası gelmemişti. Bu zamana kadar tanıyıp bildiği Hamza Mahir karısını aldatmazdı.
Az sonra asansörün kapısı açıldı üçlü bebek arabasına yatırdığı oğullarıyla Bahar yeniden görünmüştü.
"Aldatmış mı seni?"
Cevabını duymaya korkuyordu kadın.
"Hayır"
Derin bir nefes verdi Zeliha hanım.
"Yavrucuğum o zaman bir dur ne yapacaksan evin içinde yap. Bu adama yapılacak şey var yapılmayacak şey var."
Kapıyı açarken hala söyleniyordu Bahar.
"Bana da yapılacak şey var yapılmayacak şey var."
Buz gibi soğuk yüzüne çarparken hemen ileride duran güvenlik koşar adımlarla yanına gelmişti.
"Buyrun yenge hanım bir emriniz mi var?"
Kapının ağzına kadar zar zor getirdiği çantaları göstererek "Valizler arabaya taşınacak" dedi Bahar.
"Efendim bize bir yolculuk talimatı gelmedi henüz."
Talimata da talimat verene de başlayacaktı artık.
"Ben veriyorum işte nesini anlamadın?"
Zeliha hanım bebekleri kapının soğuğundan kurtarmak için içeriye doğru aldı arabayı. Tam bu sırada Ferit göründü.
"Hayırdır yenge bir problem mi var?"
En azından bu evde kendisini anlayan tek erkek gelmişti.
"Konya'ya gidiyoruz Ferit valizler taşınacak."
Genç adam o an yine ateş hattında kaldığını farketti. Normal zamanda hep Yiğit Ali ağabeyi üstlenirdi bu görevi. Adama hak vermeden edemedi. Böyle böyle delirtmişlerdi herhalde.
"Yenge ağabeyimin haberi var mı demeye korkuyorum."
Bahar kollarını göğsüne bağlamış buz gibi soğukta bekliyordu.
"Deme o zaman Ferit. Git getir arabayı."
Ağabeyi bu sefer kesin öldürürdü kendisini.
"Yenge özür dilerim getiremem."
Genç kadın öfkeli gözlerle süzüyordu Ferit'i.
"Bana de ki canım etliekmek istedi git Konya'dan yaptır gel emrin olur gider alır gelirim ama seni götüremem yenge ağabeyim sadece beni değil şu ana tanık olan herkesi vurur."
Biliyordu yapardı ama gitmek istiyordu Bahar. Her şeyin kocasının istediği gibi olmayacağını göstermek istiyordu.
"Yenge üşüyeceksin içeri geç lütfen."
Karşısındaki kadın konuşmadıkça Ferit de geriliyordu.
"Gitmek istiyorum Ferit."
Nuh diyor peygamber demiyordu. Bıkkın bir nefes verdi genç adam. Yiğit Ali ağabeyi olsa böyle bir durumda ne yapardı acaba?
Karşılıklı kararlı bakışların atıldığı ortamın sessizliğini Hamza Mahir'in aracının sesi böldü.
Adam hiçbir acelesi olmadan olanca heybetiyle kendisine doğru yaklaşıyordu.
Ferit'i bir baş selamıyla azat ederken genç adam Bahar'a mahçupça bakarak geri çekildi. Diğer korumalar da arabanın olduğu yere doğru uzaklaşmışlardı.
"Hayırdır yavrum yolculuk nereye?"
Kocasının gözlerinin içine bakarak konuşmak şu an için oldukça zor geliyordu. Karşıdaki çınar ağacına bakarak konuşmak daha kolaydı. Kolları göğsünde, ayakları yere ritmik şekilde çarparken güzel burnu yine dimdik havadaydı.
"Konya'ya gideceğimi söylemiştim."
Karısı Gümüşpala'yı yükseltmeyi çok iyi beceriyordu. Dışarıdan belli olmasa da toplamda iki saniyede kan beynine sıçrıyordu.
"Öyle mi?"
Bahar asla geri adım atmıyordu.
"Öyle"
Hamza Mahir sabırla tane tane konuşmaya devam etti.
"Dışarısı çok soğuk hasta olursun geç hadi içeriye."
Düşüneceği en son şey hava muhalefetiydi genç kadının.
"Hayır"
Dün geceden beri sabır çekiyordu Hamza Mahir. Karısına doğru bir adım atacağı anda onun da kaçmaya yelteneceğini farkedip şaşkınlıkla durakladı.
"Koşarak kaçacaksın yani?"
Kafası bu kadar atmış olmasa gülerdi Bahar'ın bu çocuksu tavrına.
"Evet en azından denerim. İstemiyorum ya zorla mı sokacaksın eve."
Gümüşpala 'herhalde yani' bakışı atarken genç kadın gitmeye yeltendi. Tam o anda kocası tarafından belinden kavranıp kolayca omzuna atıldı.
"Sen beni delirteceksin güzelim anlaşıldı."
İçeriye adımını attığında hemen girişte bulunan valizler gözüne çarpmıştı adamın. Yanı başlarında ayakta bebeklerin başında dikilen Zeliha hanım da cabasıydı.
"Bir de valiz hazırlamış hiç üşenmeden."
Ayağıyla valizlere şöyle bir vurup geçmişti.
"Zeliha hanım buz gibi oldu çocuklar çıkarın yukarıya."
Her zamanki gibi kontrolü ele almış emirler veriyordu.
"El kadar bebekleri alet ediyorsun bir de tavrına."
Bahar olanca gücüyle kurtulmaya çalışıyordu.
"Sen benim anneliğime laf edemezsin!"
"Babalığını meyhane köşelerinde ara sen!"
Zeliha hanım talimatı duyar duymaz oğlanları hızla asansöre doğru götürmüştü. Beklediği durum buydu çok şükür Bahar'ın aklına uymamıştı Hamza Mahir.
Herkes etraftan çekilirken çift baş başa Bahar'ın bağır çağır halleriyle birlikte yukarıya odalarına çıkmıştı.
Gümüşpala karısını yatağın üzerine pek de kibar olmayan bir şekilde bırakmıştı.
"Yavaş!"
Adam üzerindeki kabanı kenara fırlatırken burnundan soluyordu.
"Göstereceğim ben sana yavaşı."
Yatağa oturarak yüzünü karısına döndü.
"Geceyi bensiz geçireceğin hiçbir yere göndermem seni hala anlamadın mı?"
Bahar yalnızca omuz silkmekle yetindi.
"Bu ne fevrilik! Bir dur düşün bu adam benim arkamdan gelmez mi de."
Elleriyle yüzünü sıvazlayıp devam etti.
"Ama yok biliyorsun zaten geleceğim arkandan ondan kolayına her seferinde çekip gitmek!"
Kızın sindiğini farkeden adam frene basarak konuşmaya devam etti.
"En son ne oldu hatırla senin arkandan gelirken. Jilet gibi yollarda tekrar olmayacağının var mı garantisi ki bu iyi ihtimal. Ya sana bir şey olursa? Oğullarıma? Alır mıyım dersimi?"
Bahar adamın son kurduğu cümleyle buz gibi olmuştu. Gözlerinden yaşlar peşi sıra akarken içi acıyla kavruldu.
Hamza Mahir karısını kıvrak bir hamleyle kendisine doğru çekerek sarıldı.
"Durul artık biraz yanlış bir diğer yanlışla düzeltilmez. Bunu en iyi ben tecrübe ettim yapma."
Bahar kocasının göğsünde onun sıcaklığı ve kokusuyla sakinleşiyordu. Çok öfkeliydi ama aynı zamanda sakinleştiricisi de bu adamdı.
En iyi ben tecrübe ettim derken de annesinin intikamı için kendisini kaçırmasından bahsediyordu.
"Ben seni terk etmeyecektim ki üç beş gün uzak kalmak kafamı toparlamak istedim."
Bahar'ın hala o çocuksu yanı Gümüşpala'nın çok da uzun süre kızgın kalmasına izin vermiyordu.
"Sen beni nasıl terk edecekmişsin bakayım?"
Adamın göğsüne vurarak uzaklaştı genç kadın.
"Sen ne kendini beğenmiş adamsın ya!"
Elleriyle gözlerini kurulayarak devam etti.
"Suçlusun Mahir. Gidemiyorsam da içim soğuyana kadar burnundan getireceğim görürsün sen!"
Sonrasında ayağa kalkıp kabanını çıkardı ve oğullarının yanına doğru gitti.
Yemek saati haricinde kocasıyla hiç yan yana gelmemişti Bahar. Hamza Mahir de tüm akşam boyunca çalışma odasından çıkmamış karısının daha fazla üzerine gitmek istememişti.
Bebek odasına uğrayıp oradan yatak odasına geçtiğinde saat bire geliyordu. Bahar yatağın en uç köşesine sırtını dönüp yatmıştı. Neredeyse düşecekti.
Gümüşpala hızlı bir duş alıp yalnızca baksırıyla yatmıştı. Anında kolları Bahar'ın belini kavramış ve iyice kendisine doğru çekmişti. Genç kadının itiraz dahi etmesine fırsat kalmamıştı.
"Mahir ne yapıyorsun? Tam uykuya dalmıştım, uzak dur diyorum sana nesini anlamıyorsun?"
Hamza Mahir kızın tam kulağına kulağına konuşuyordu.
"Yalan söyleme böyle uyursun sen."
Bahar kıpırdanıp kurtulmaya çalıştı.
"Kıpırdanmaya devam edersen gerçekten uyuyamayacaksın."
Adamın imasıyla duraksadı Bahar. Kendisine kış günü kış günü deyip duruyordu ama bu mevsimde yalnızca baksırla yatmak da neyin nesiydi?
"Sen çok uzun bir süre beni rüyalarında göreceksin!"
Adamın arkasında sırıttığını hissediyordu.
"Mahir biraz saygı duymayı mı denesen?"
Kocasının altta kalan kolu göğüslerini sımsıkı kavrarken belindeki eli de bir anlığına daha aşağılardan kavramıştı kendisini.
"Sana olan müthiş sevgim her şeyin önüne geçiyor ne yapayım?"
'Hemen ikna ol diye bilerek yapıyor Bahar'
Kalçasını biraz uzağa doğru çekebilmenin verdiği rahatlamayla konuştu kadın.
"Gördük senin o müthiş sevgini!"
Adam resmen kollarını kilitlemiş yatağın kendi tarafına gitmesine izin vermiyordu.
"İyi geceler yavrum"
Ensesine kocaman bir öpücük kondurup gözlerini kapatmıştı adam.
Bahar biliyordu ki istediği kadar laf soksun, kızsın hatta bağırsın gece bu şekilde yatacaklardı. Hiçbir kuvvet kendisini Hamza Mahir'in elinden alamazdı. Öyleyse cezasını bu şekilde verecekti adama. Belki tek yanan o olmayacaktı ama hiç değilse dersini verecekti!
Hamza Mahir olmadan uyuyamadığı da bir gerçekti madem öyle yatar uyurdu.
Sabah kocasıyla kahvaltı yapmaya uyanmamıştı. Her yeni güne elleriyle uğurlardı normalde ama küstü ve yapmak istemiyordu.
Öğleden sonraya kadar deli danalar gibi dönüp durmuştu evin içinde. Asla zaman geçmiyordu. Ani bir kararla kafasındaki planı uygulamak için alışverişe çıkmaya karar verdi.
Bir taraftan da Leyla'yı arıyordu.
"Bahar"
Leyla'nın nahif sesi duyuldu hattın diğer ucunda.
"Leyloş naber?"
Leyla oldukça tedirgin bir şekilde açmıştı telefonu. Ne de olsa kopan kıyametten haberdardı.
"İyiyim hayatım sen nasılsın? Her şey yolunda mı?"
İster istemez tedbirli konuşuyordu.
"Evde çok sıkıldım Leyla alışverişe mi çıksak ne dersin?"
Leyla'nın sorusunu pas geçip sormak istediği konuya girmişti direkt Bahar.
"Yani olur tabii de nereden çıktı şimdi? Bir ihtiyacın mı var?"
Bahar, genç kadının neden böyle ikilemde konuştuğunun elbetteki çok farkındaydı. Olaylardan haberdardı ve kendisini yokluyordu.
"Dolabımdaki birçok şeyin çok sıkıcı olduğuna karar verdim. Otur otur da canım sıkıldı. Müsait değilsen kendim de gidebilirim ama."
Böyle bir zamanda arkadaşını yalnız bırakacak değildi Leyla.
"Olur mu hiç öyle şey sana hep müsaitim bilmiyor musun sanki? Nejat'a haber vereyim yarım saate çıkarım."
Saat konusunda anlaşıp telefonu kapatmışlardı.
Bahar evden çıkmak için Hamza Mahir'i arayıp izin alacak değildi. İzin almak şöyle dursun haber dahi etmeyecekti.
Oğlanları emzirip Zeliha hanım'a gerekli şeyleri söyledikten sonra hazır olup dışarı çıktığında koruma çocuklar hemen yanında belirdiler. Her zamanki gibi başları önlerinde, bakışları yerde talimat bekliyorlardı.
"Bir isteğiniz mi var efendim?"
Bahar da artık bu ortama ayak uydurmayı öğrenmişti.
"Arabayı getirin AVM'ye gideceğim."
Biraz ötede duran genç adamlardan birinin hemen telefonunu çıkarıp arama yaptığını gördü. Biliyordu ki hemen patronlarına haber uçuruyordu.
Bahar'dan da selam söylesindi hiç de umrunda değildi.
Gümüşpala telefonu çaldığında holdingdeki odasında Nejat'la bilardo oynuyorlardı. Bugün adama da geçmek bilmiyordu.
"Söyle"
Niye arandığını tabiki biliyordu. Yarım saat kadar önce Leyla yanındaki Nejat'ı aramış ve Bahar ile birlikte alışverişe çıkacağız demişti bile.
Güzel karısı kendisini arama gereğinde bulunmuyordu. Rest çektiğinin gayet farkındaydı Gümüşpala.
"Ağabey yenge alışverişe gitmek için arabayı hazırlayın diyor."
Hamza Mahir bilardo masasına yaslanmış elindeki istekayı yere dikmiş telefonun diğer ucundaki adamı dinliyordu sabırsızca.
"Güvenlik zafiyeti istemiyorum gözünüz üzerinde olsun."
Gümüşpala'nın sesini duyan adam mesajı almıştı bile.
Hamza Mahir telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes vererek oyuna döndü.
"Yenge yine isyan bayraklarını çekmiş anlaşılan."
Başarılı bir vuruşun ardından doğruldu Gümüşpala.
"O bayrak cebinde geziyor zaten."
Ağabeyinin isyan dolu sesi Nejat'ı ister istemez güldürmüştü.
Normal zamanda tehlikeli bir sürü işin içinde tek bir duygu ibaresi göstermeyen ağabeyi konu Bahar olunca bambaşka birine dönüşüyordu. Üstelik onca işin gücün arasında sırf canı sıkkın diye iki saattir bilardo oynuyorlardı. Resmen ağabeyinin gazını almak Nejat'a düşmüştü.
Leyla ise aynı sebepten ötürü Bahar'ın yanında o mağaza senin bu mağaza benim dolanmaktan bitap düşmüştü.
Kendisi de birkaç parça bir şeyler almıştı fakat Bahar'ın aldığı kıyafetlere bakılacak olursa bunlar kıyafet değil savaş mühimmatıydı. Mini etekler, derin yırtmaçlı elbiseler, göğüs dekolteli bluzlar daha neler neler almıştı genç kadın. Aldığı her şey muazzam güzellikteydi öyle basit ve ucuz bir çıplaklık sunan kıyafetlerden değildi fakat tüm bunlarla Hamza Mahir ne kadar ilgilenirdi bilmiyordu Leyla.
Son olarak soluğu dünyaca ünlü bir iç çamaşırı mağazasında almışlardı. Öyle güzel ürünler vardı ki o ara Leyla da biraz kendini kaybedip fazlaca alışveriş yapmış olabilirdi.
Bahar ise Hamza Mahir'i daha fazla kışkırtacak ne varsa özellikle onları almıştı.
İki kadının da ayak tabanları isyan ediyordu.
"Leyla bir kahve mi içsek ya çok kötüyüm ben."
Genç kadın hayır diyecek halde değildi zaten.
"Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını alışverişe yatırdık zaten üstüne bir kahve iyi gidebilir haklısın."
Bahar Leyla'nın haklı tespitine gülerken abla edasıyla söylendi.
"Biz harcamazsak harcayacak birileri bulunur şekerim kapıda hazır duruyorlar baksana."
Leyla biliyordu ki Bahar normalde bu cümleleri kuracak biri değildi ama anlaşıldığı üzere Hamza Mahir'e çok kızgındı.
Kahvelerini içerlerken Bahar yine sessizleşmişti. Tüm gün kafa sesini duymamak için alışveriş yapıp durmuştu ama ilk boşlukta sistem eskiye dönüyordu.
"Dün sabah erkenden Nejat geldi Londra'dan. Olup biteni ondan öğrendim. Sözde Yiğit Ali'yi ağabeyinin elinden kurtarmak için gelmiş ama ben biliyorum ki ağabeyini yalnız bırakmamak için duramamış orada."
Bahar burnunda 'hıh' yapar gibi bir ses çıkararak konuştu.
"Niye? Ağabeyi mağdur muymuş da destek olmaya gelmiş?"
Leyla endişeyle cümlesini toparlamaya çalıştı.
"Yok yanlış anladın. Hamza ağabey istemediği bir durumun içine düştüğü için burada bulunmak istemiştir o."
Bahar bu konuda duvar gibiydi. İçi yumuşamıyordu.
"Ağabeyi o duruma kendisi geldi Leyla. Çok düşünselerdi ağabeylerini onlar da o meyhaneye gitmeyi bırakırlardı. Seni Najat'tan ayrı tutuyorum sonuçta kocan da olsa farklı insanlarsınız ama lütfen bana onları savunma."
Hamza Mahir'in Bahar'ı ikna etmesi anlaşılan kolay olmayacaktı.
"Üçüne de istediğin kadar kız haklısın hem de çok haklısın. Ama şunu unutma bu hayattaki tüm yaralarımın merhemi dediğin insan var karşında. Bile isteye yapmış olamaz."
En çok da zaten bu yüzden acımıştı ya canı.
"Mahir bu hayatta benim gördüğüm en zeki insan. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesap edebilen biri ama benim o kadınla karşı karşıya gelebileceğimin hesabını yapma gereği duymamış Leyla. O odaya girdiğimde kendimi ne kadar aşağılanmış, hor görülmüş hissettim bir fikrin var mı?"
Leyla acı bir tebessümle yanıtladı Bahar'ı.
"Emin ol bir otel odasında ne kadar aşağılanmış ve hor görülmüş hissedilebilirse dibine kadar yaşadım ben Bahar."
Bahar bir anlığına Leyla'ya karşı ne kadar büyük bir pot kırdığının farkına vardı. Genç kadının elinden tutarak af diler gibi baktı.
"Çok özür dilerim Leyla iki gündür gerçekten kafam yerinde değil."
Bahar'ın elinin üstündeki eline diğer elini koydu Leyla güç verircesine.
"Biliyorum Bahar önemli değil ben senin içini bilmiyor muyum? Git öfkeni çıkar ama kendini bu kadar hırpalama. Ben senin böyle üzülmene üzülüyorum. Yine söylüyorum Hamza ağabeyin sana bir yanlış yapacağına ihtimal dahi vermiyorum. Erkek aklı istediği kadar zeki olsun bazen düşünemiyor işte. O kadın da şıllığın tekiymiş. Olmuş bitmiş bir mevzuyu devam ediyormuş gibi adamın karısına göstermek çok aşağılıkça."
Leyla'nın desteği kendisine iyi gelen tek şeydi doğrusu.
"Mahir beni aldatmaz. Benim için ölüp bittiğinden değil ama karakteri öyle olduğu için. Zaten aldatmak karşındaki kişiden bağımsız bir olay bana kalırsa. Kiminle evli yada sevgili olmanın bir önemi yok. Karakterinde varsa vardır yoksa yoktur. Benim kocam en başta kendisine yakıştırıp da yapmaz bunu. Derdim geçmişine şahit olmak. Olan olmuş yaşanan yaşanmış yalnızca o görüntülerin hafızamda tozlanmasına ihtiyacım var."
Genç kadın neşeli olduğunu umduğu ses tonuyla Bahar'ın konuşmasına ekledi.
"O zaman biz de bu aralar kendimize daha çok vakit ayırırız. Bir sürü aktivite yaparız. Arkamızda bırakmayı kolaylaştırırız."
Bugünü evde geçirmek Bahar için çok daha zor olacaktı. Dışarı çıkmak bir nebze olsun uzaklaştırmıştı mevcut gündemden.
"İyi ki varsın Leyla"
Leyla güven verircesine baktı arkadaşına.
"Ee eltiler bu günler için varlar."
Söylediği cümle iki kadını da güldürmüştü.
Biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra eve dönüş vakti gelmişti. Akşam yemeği vakti geliyordu. İçten içe şaşırmak ve merak etmekle meşguldü Bahar.
Kocası AVM'yi basmamıştı. Benden habersiz nasıl gidersin dememişti. Daha da ilginci arayıp neredesin bile dememişti. Sanki dün eve gelip kızan kendisi değildi.
Niye hiç merak etmemişti bu adam?
Artık eskisi gibi önemsemiyor muydu?
Dünya kafada kurma şampiyonu olarak geçen yolculuğunu arabanın durmasıyla tamamladı. Önce Leyla'yı bırakmışlardı. Onların evi bahçe kapısına daha yakındı. Eve doğru yürürken arkasında üç dört tane adam eli kolu dolu kendisini takip ediyordu.
Tam önüne geldiğinde bir anda açılan kapıyla ufak bir sıçrama yaşadı Bahar. Neyseki çabuk toparlanmıştı.
Hamza Mahir'le göz göze geldiklerinde şöyle on beş yirmi santim daha uzun olmayı diledi genç kadın. Böyle de minicik kalıyordu hiç üstünlük kuramıyordu adama.
"Hoşgeldin."
En çok da bu sakinliği gererdi Gümüşpala'nın.
"Elin boş gelmemişsin bakıyorum."
Karşısında ip gibi dizilmiş adamların ellerindeki paketlere bakıyordu.
"Bir sorun mu var?"
Bahar kasten aksileniyordu.
"Ona da bakacağız daha geç içeri hadi."
Kaş işaretiyle kapının ağzını gösterirken adamlara paketler hemen yerini bulmuştu. Bahar az bir kısmını alırken kalanı Hamza Mahir kaba bir hareketle toparlamış karısının arkasından odaya doğru çıkmıştı.
"Hayırdır nereden çıktı bu alışveriş?"
Zerre kadar merak etmeyip, aramayıp bir de soruyordu.
"Dolabımdaki bazı parçaların beni yansıtmadığına karar verdim. Değiştirdim."
Son kelimeyi vurgulayarak söylemişti.
"Göster de anlayalım seni yansıtan parçaları."
Odanın ortasında ayakta dikilen çift arasında bir meydan okuma hasıl olmaktaydı.
"Oğullarımın yanına gideceğim üzerimi değiştirip şimdi gösteremem."
Gümüşpala usul usul başını sallayıp paketlere doğru yöneldi. Eline aldığı dışı oldukça gösterişli çantanın içerisinde tek parça bir bluz vardı. İçinden çıkarıp şöyle bir inceledi.
Siyah korse tarzı bodynin göğüs dekolteli cuplarına oturtulan dantel detayları oldukça seksi görünürken crop tarzıyla oldukça minik duruyordu.
"Ne bu iç çamaşırı mı?"
Bahar omuz silkerek cevapladı.
"Yoo body işte."
Hamza Mahir hiç sesini çıkarmadan diğer çantaya yöneldi. Bu sefer karşılaştığı tabloda uzun bordo bir elbise vardı. Yukarıdan aşağıya incelediğinde yan tarafındaki kocaman yırtmaç gözüne takıldı. O kadar derindi ki bununla nasıl yürünürdü?
Sinir yükleniyordu fakat hiç sesini çıkarmadan tek tek hepsini açıp baktı. İçinden mini etekler, taytlar, transparan kıyafetler daha neler neler çıkmıştı. Anlaşılan o ki Bahar savaş boyalarını sürünmüş can sıkmak istiyordu.
"Yavrum bunların hepsini üst üste diksen adamakıllı bir kıyafet çıkmaz. Çok mu aradın?"
Bahar üzerindeki kıyafetleri soyunurken adamı dinliyor gibi görünmüyordu.
"Ben duşa giriyorum."
Hamza Mahir kime konuşuyordu?
Adamın açıp bakmadığı daha doğrusu yatağın yanında ayrı bir şekilde duran çantayı da alıp banyoya yöneldi genç kadın.
Gümüşpala derin bir nefes verip yatağa oturdu. Sakinleyecekti karısı. Eninde sonunda sakinleyecekti.
Bahar kendisine sabretmeyi kaldığı yerden öğretiyordu.
Yerdeki paketlere tiksinir bakışlarla bakarken biraz sonra Bahar yeniden odaya girdi. Üzerinde bordu bir iç çamaşırı takımı vardı. Sütyen kısmı nerdeyse tamamen dantelliydi. Kilot kısmında ise yer yer transparan alanlar varken hali hazırda zaten küçücük bir kumaş parçasına dantelleri de ihmal etmemişlerdi. Her iki parça da kapatması gereken yerlerin büyük kısmını açıkta bırakıyordu.
O paketin içinden ne çıktığı anlaşılmıştı.
Giyinme odasına geçen Bahar kocasının kendisine doğru geldiğini farketti. O tarafa doğru bakmamaya özen gösteriyordu.
"Beni nasıl delirteceğin anlaşıldı. İlkini sevmedim ama ikincisi bana uyar yavrum."
Dolaptan giyecek bir şeyler çıkaran Bahar'ın arkasına doğru yanaşmış iki eliyle çamaşırının açıkta bıraktığı kalçalarını avuçlamıştı.
"N-napıyorsun Mahir?"
Adamın temasıyla sıçrayan kadın aniden yüzünü o tarafa doğru dönmüştü.
"Ne yapıyorum? Sen seversin..."
Evet severdi. Şu an bu dokunuş uyarılmasına yetmişti bile.
"Dokunmanı istemiyorum."
Gümüşpala'nın bir kaşı anında havalanırken elleri az önceki yerlerini bulmuş ve karısını kendisine doğru bastırmıştı. Kocasının avuçladığı kalçaları ve göğsünde ezilen sütyeninden taşan göğüsleriyle hemen yanı başlarına yansıyan aksları o kadar erotik görünüyordu ki neredeyse inleyecekti Bahar.
"Bana nasıl ceza kestiğinin fakındayım yavrum ama senin bir bakışın beni yoldan çıkarırken benim seni ikna etmem de çok sürmez."
Elleri tutuşunu daha da sıklaştırırken başını eğip tam göğüs oluğuna kocaman bir öpücük kondurdu.
"Yapma diyorum sana!"
Öfkeyle adamın ellerinden kurtuldu.
"Sen bundan sonra uzaktan bakarsın ancak!"
Eline aldığı eşofmanları hızlı hızlı giyerek odadan çıktı.
Süründürmek neymiş gösterecekti.
Yorumlar
Yorum Gönder