GÜMÜŞPALA-42


Keyifli okumalar♥️

Ertesi sabah uyandığında yatakta yalnızdı Bahar. Tüm gece oğullarının her uyanışında önce yanıbaşındaki adamın nefesinin varlığından emin olmuş sonra kalkıp bebeklerle ilgilenmişti. 

Mutlaka teni tenine temas ederek tekrardan uykuya dalabilmişti. Evet kaza haberi geçmişe yönelik bir bilgiydi fakat haber aşık olduğu adama ait olunca verdiği acı ve kaybetme tedirginliği takvim yapraklarının hangi tarihi gösterdiğine pek de takılmıyordu doğrusu. 

Aslında erkenden uyanmıştı ama Hamza Mahir kendisinden de önce davranmıştı demek ki. Banyoda ihtiyaçlarını giderdikten sonra açık pembe v yaka basic bir tişört ile koyu gri eşofman altını hızla üzerine geçirip buklelerini de gelişigüzel bir şekilde yukarıdan toplayıvermişti. Bir an evvel minik aslanların karnını doyurması gerekiyordu.

Bebek odasına girdiğinde Hamza Mahir ile oğullarını sohbet ederken buldu. Daha doğrusu babalarının bariton sesiyle pür dikkat olmuşlar gık demeden bakışıyorlardı.

Odaya girmesiyle adamın gözlerinin odağı anında Bahar'a kaymıştı.

"Ne kaynatıyorsunuz bakalım?"
Kapı ağzından Hamza Mahir ile oğullarının iletişimini biraz izlemek istemişti genç kadın ama kocasının etraftaki olaylara karşı dikkati o kadar fazlaydı ki yakalanmanın verdiği mahçuplukla ilk aklınageleni soruvermişti.

"Arslanlarımla erkek erkeğe sohbet ediyoruz."

Söyleme tarzının ciddiliğine nazaran içerik öyle sevimliydi ki Bahar istemsizce gülümsedi.

"Demek erkek erkeğe... Peki ben varken de devam edemiyor mu bu sohbet?"

Bahar bu arada yanlarına doğru gelmiş eğilip oğullarının boynundan mis kokularını içine çeke çeke kocaman öpücükler kondurmakla meşgul oluvermişti bile. Minicik şeyler adeta hayran hayran bakıyorlardı annelerine sanki anlar gibiydiler. 

Hemen yanlarında dikilen adamın hayran bakışlarını ise ancak üçüncü bir göz görebilirdi. 

"Senin yanında konuşacağımız mevzu var konuşmayacağımız mevzu var şimdiden alışsan iyi edersin."

Adamın sesi nasıl bu kadar ciddi çıkıyordu anlamıyordu genç kadın kendisi gülmek üzereydi çünkü. 

"Allah Allah bak sen karınlarını bile ben doyuruyorum bu paşaların annelerinden gizli ne mevzuları olacakmış?"

Hamza Mahir'in gözleri hızla Bahar'ın göğüslerini bulurken söylendi. 

"Tam da bu yüzden konuşamayız ya zaten sen bizi her türlü kandırırsın."

Henüz o an oturmuş eli tişörtüne gidip göğsünü açacağı sırada duyduklarıyla utanan Bahar kalakalmıştı. Söylenecek laf mıydı yani bu şimdi?

"Siz de gizli saklı iş yapmayın madem. Oğullarım bari dürüst olsun bana."

Hamza Mahir kollarını göğsünde kavuşturmuş utanıp sıkılırken telaşlanan aynı zamanda da hiçbir fırsatı kaçırmayıp kendine laf sokan karısını izliyordu.

Dün gece aralarında geçen bir hayli uzun konuşmadan sonra Bahar kendisine hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih ediyordu. Karısını oldukça iyi tanıyan Hamza Mahir ise bunun arkasından muhakkak bir gelecek olduğunu tahmin ediyordu. 

"Sen böyle her fırsatta laf sokacaksan işimiz var seninle Bahar hanım."

Bahar hiç cevap vermeden oğullarının karnını doyuruyordu ki bu da kendisinden pek beklenilen bir durum değildi işin aslı. 

Yaklaşık yarım saat sonra emzirme işi bittiğinde saat henüz erkendi biraz daha yatıp uyunabilecek kadar zaman vardı fakat hemen önünde merdivenlerden inen kocasına seslendi. 

"Mahir"

Hamza Mahir başını çevirip kendisine seslenen Bahar'a baktı.

"Nejat ve Yiğit Ali'yi arar mısın sabah kahvaltısını hep birlikte yapalım."

Adamın gözleri kısa bir anlığına kısılırken Bahar'ın aklında ne olduğunu tartar gibiydi.

"Hayırdır?"

Yine başlamışlardı. 
Hamza Mahir ve tek kelimelik cevapları.

"Bir kere de hesap sormadan yapsan olmaz mı?"

Kızın sesindeki rica adamı duraklatmıştı. En ufak bir hırçınlık ibaresi yoktu gözlerinde. Başıyla onaylayıp kızın arkasından geldiğini bildiren adım sesleriyle birlikte aşağıya inmişti Hamza Mahir. 

Tam çıkış kapısına yöneldiğinde Bahar'ın telaşlı çıkan sesiyle kapı ağzında ikinci kere durakladı.

"N-nereye gidiyorsun?"

Evden çıksın istemiyordu Bahar. 

Gözünün önünde bir yerlerde dursundu. 
Dün gece öğrendiklerinden sonra sanki dışarıya adımını attığı anda başına bir şey gelecek izlenimine kapılmış feci şekilde telaşlanmıştı. Evet belki saçmaydı ama elinde olmadan vermişti bu tepkiyi. 

"Hesap sormaya başladım mı diyorsun?"
Sesi bariz alay doluydu adamın ama kızın gözlerine çöken hüznü dağıtmak amacı taşıyordu.

"Dalga geçiyorsun şu an benimle."
Bahar narin omzunu küskünce sallarken aslında yine yalnızca Hamza Mahir'in karşısında ortaya çıkan içindeki o kız çocuğunun kontrolüne çoktan geçtiğinin farkında değildi.

Kapının önünden genç kadının yanına doğru gelen adam aralarında çok az bir mesafe kala tam önünde durdu. Israrla kendisine bakmayan Bahar'ın çenesinden tutup gözlerini buluşturdu.

"Bana bir şey olmayacak aklındaki felaket senaryolarını sil."
Sesi kendisinden beklenmeyecek kadar sakin ve şefkatli çıkıyordu.

"Yine de gitmesen?"
Aralarındaki soğukluğa rağmen ısrarla gözünün önünden ayrılmasın istiyordu Bahar.

"Sürekli dizinin dibinde duramam Bahar."
Gümüşpala kızın mantıklı düşünmesini sağlamaya çalışır gibiydi.

"Beni görmek istemediğin için gidiyor olabilir misin? Bence sen beni bu eve çocuklar için getirdin."

Kızın değişen ruh hali Hamza Mahir'i bile şaşırtıyordu.
"Hasbinallah..."

Adamın hayır diyeceğini düşündüğü soruya cevap dahi vermemiş olması Bahar'ı afallatmıştı. Soruyu sormadan önce kendince cevabından daha memnundu. 

"Bak işte itiraz bile etmedin." 

Konu buraya nasıl geldiğini Bahar bile anlamamıştı doğrusu ama baya baya ağlamak üzereydi.

"Ben Trabzon'a geldiğimde senin hamile olduğunu bile bilmiyordum diyorum sen hala nerdesin."

Kollarıyla kızın belini kavramış kendine doğru çekmişti usulca. Bahar da adamın bu yakınlığına itiraz eder gibi görünmüyordu.

"Ben aylardır çok yalnız hissediyorum kendimi."

Bir taraftan burnunu çekerek yaptığı bu itiraf Hamza Mahir için de kırılma noktası olmuş olacak ki kızı kucağına aldığı gibi merdivenlerden yukarıya taşımaya başladı.

Yatak odasına girdiklerinde sırtı yatakla buluşan Bahar adamın seri hareketlerle üzerindeki takım elbiseyi çıkarıp yanına yatışını ses çıkarmadan izliyordu. 

"Sen gitmeyecek miydin?"

Bir de masum masum sormuyor muydu gitmesin diye elinden geleni yaptıktan sonra?

"Yanında olmamı istediğinde söylemen yeterli Bahar hırçınlık yapmana gerek yok." derken yanına uzanıp genç kadını da göğsüne doğru çekmişti.

Bahar, bu eve geldiğinden henüz birbirlerini tanımayıp iki yabancı oldukları günlerden beri Hamza Mahir'in kendisine akıl okuma büyüsü yaptığını düşünüyordu.

Onun yanında içinden ne geçiyorsa alt yazı misali alnından şerit şeklinde geçiyordu da Bahar mı göremiyordu acaba? 

"Sen beni neden kucağına alıp duruyorsun zaten yeni iyileşmişsin!"

Bravo Bahar hiç çaktırmadan konuyu değiştirdin doğrusu.

"Kaç kilosun beş mi?"

Adamın sorduğu soru genç kadını yaklaşık bir yıl öncesine götürüvermişti. 

Yeni yeni birlikte uyudukları o günlerde de Bahar Hamza Mahir'den uzaklaşmaya çalışırken adam böyle dalga geçmişti kendisiyle. 

Şimdi direkt olarak gözlerinin içine bakarak yinelediği soruyu özellikle yaptığı anlaşılıyordu gözbebeklerinden.

"S-sen çok bel altı vuruyorsun ama."
Hamza Mahir'in eli özlediği saçlarda oyalanırken halinden oldukça memnun görünüyordu ki Bahar'ın kısık sesle konuşmasına devam ettiği çalındı kulaklarına.

"Hem eskisi kadar da zayıf sayılmam artık."

Henüz doğum yapalı çok az bir zaman olmuştu fakat Bahar böyle fit bir adamın kucağında yatarken kendi vücudundaki fazlalık olarak gördüğü kilolardan dolayı geriliyordu.

"Hmm altı kilo falan olmuşsun farkettim."

Alenen alay ediyordu kendisiyle!

"Hala dalga geçiyorsun."

Kızın mızmızlanan hali Hamza Mahir'i güldürmüştü. Onun bu halleri bambaşkaydı adamın gözünde.

"Sen hep çok güzelsin."

Gümüşpala'nın sesi mübalağadan oldukça uzak yalnızca olanı tüm gerçekliğiyle söyler şekilde çıkıyordu. 

Bu da Bahar'ı kayıtsız şartsız inanmaya teşvik ediyordu. 

Tabii içini kemirip duran kurtlar olmasaydı bir de...

"Beni eskisi gibi görmüyorsun."
Ağzının içinden mırıldandığı cümle adam tarafından duyulmuştu. 

"Ne dedin bakayım sen?"

Omuzlarını sallayarak "Hiç" diye cevap veren Bahar bir anda kendini Hamza Mahir ile yatak arasında buluvermişti. 

"Söyle"

Bu kadar yakın mesafeden aklını toparlayıp anlamlı bir cümle kurmasını gerçekten bekliyor muydu bu adam?

"Tavırlarından pek öyle anlaşılmıyor da onu söylüyorum. Neyse ne işte üstümden kalkar mısın aşağıya inmek istiyorum artık."

Hamza Mahir'in yüzündeki sırıtma büyürken öfkeyle sordu genç kız. 
"Ne var ne gülüyorsun?"

Bahar'ın ateş saçan gözlerine uzun sayılabilecek bir müddet daha bakan adam ciddileşerek sordu.

"Seni artık güzel bulmadığım fikrine nereden kapıldın önce onu bir açıkla bakalım Bahar hanım."

Konu madem buraya kadar gelmişti günah da Bahar'dan gitmişti o zaman. 

Söyleyeceği şeylerden dolayı utandığı için adamın boyun seviyesinde bir yerlere bakıyor göz kontağı kurmamaya çalışıyordu.

"Günlerdir zorunlu olmadıkça benimle temas bile kurmuyorsun. Normalde ellerini benim üzerimden hiç çekmezdin sen. Öyle sen istemediğin için falan deme sakın bu eve geldiğim ilk günden beri senin için bunun bir önemi olmadı çünkü. İstesen yine bildiğini okursun sen demekki istemiyorsun artık."

Eve girmemek için çığlık çığlığa bağıran Bahar'ın yaklaşık on beş gün içerisinde yeniden Hamza Mahir'in çekimine kapılıp yeniden bu konuları düşünmeye başlaması aralarındaki engel olunamaz aşkın getirisiydi. 

Bazen ne yaparsanız yapın kaderinizdeki kişiden vazgeçebilmek gibi bir lüksünüz olmuyordu. 

Bu durum kimilerine göre basiret bağlanması kimilerine göreyse de aşkın gözünün kör olmasıydı. 

İşte Bahar da tam da böyle bir başa çıkamayışla seviyordu Hamza Mahir'i.

"Ben naz yaparım ama sen yine de yan cebime koy Mahir mi diyorsun?"

Bahar'ın iki haftadır kendisiyle olan meydan muharebesini bitirmesi için diş sıkan adam kızın tavırlarına bakılacak olursa karşılığını alıyor gibiydi.

"Ben kimseye zorla bir şey yaptıracak değilim."
Elleriyle oynayan Bahar'ın sesi küskün çıkıyordu.

"Bahar bak sen günlerdir tüm öfkeni burnumdan fitil fitil getirdin ama ben kendi kızgınlıklarımın hepsinin üzerine bir çizgi çektim. Neden?"

Derin bir soluk alıp konuşmaya devam etti Gümüşpala.

"Sen yokken ben bu odaya bir defa girdim ikinciye elim kapının kulpuna gitmedi. Senin yeniden bu odada olman bile her şeyi sıfırlamama yetti. Beni daha fazla sınama güzelim." 

Hamza Mahir kendisine ne kadar değer verdiğini açık açık söylüyordu. 

Kolaylıkla kendini açık etmeyen bir adamın ağzından çıkan cümlelerdi bunlar. 

"A-ama beni artık hiç boynumdan öpmüyorsun?"

Gözyaşları hızla yanaklarını ıslatırken içindeki duyguları ne denli masumca açık ettiğinin farkında değildi.

"Buna mı ağlıyorsun şimdi sen?"

Hamza Mahir'in kendini özellikle geri çekmesi Bahar'ın içindeki kızgınlıkları bir kenara iteleyip özleminin ağır bastığını fark etmesine sebep olmuştu. 

Gümüşpala'nın insanları istediği çizgiye kolayca yönlendirebilme yeteneği taktire şayandı doğrusu.

"Evet... Öpmüyorsun, yavrum da demiyorsun. Sanki artık hiç eskisi gibi olamayacakmışız gibi hissediyorum."

Genç kadın içten içe bu evdeki o mutlu günlerine dönmeyi heves ediyordu belli ki. 

Bu iki dakikalık itiraf dolu konuşma Hamza Mahir için yeterliydi.

"Eski günlerimize geri dönmek istiyorsun demek..."

Üzerindeki adamı itelemeye çalışan Bahar hırçınca kalkmaya çabaladı.
"Çekil gideceğim ben."

Kızın üzerine biraz daha ağırlığını veren adam burnunu tam da boyun girintisine doğru sokmuştu bile. 

Dudakları özlediği bembeyaz, kokusuna müptela olduğu boynu talan ederken Bahar'ın gözleri de aynı saniyelerde özlemle kapanmıştı.

Bir süre sonra dudakları buluşurken bedenlerindeki ateş daha da harlı yanıyordu.

Büyük bir açlıkla dudaklarını öpen adama ayak uydurmaya çalışan Bahar aynı hasretle cevap veriyordu. 

Hamza Mahir'in dudakları yavaş yavaş çenesinden boynuna doğru tekrar inerken gerdanından mis gibi kokusunu içine çekmekle meşguldü. Daha da aşağılara inmek, Bahar'ı yine eskisi gibi kendine ait kılmak istiyordu. 

Tişörtünün altından tutup yukarıya doğru sıyırdığında günlerdir oğullarını emzirirken gördüğü göğüsleri artık elinin altındaydılar. Zaten aklını başından alan dolgunlar eskisinden de güzel olmuşlardı. 

Hayranlıkla göğüslerine bakılması üzerine utanan Bahar kıpırdanmaya başladığı sırada Hamza Mahir'in iki eli tarafından avuçlanmışlardı. Aldığı hazla gözleri kapanan kız ne olduğunu anlayamadan ellerin yerini dudaklar almıştı bile. Bir süre bu şekilde oyalanan adam sonrasında kızın şikayetçi olduğu hafif çıkık karnına bir öpücük kondurup tişörtü tekrar indirdi ve yanına uzandı homurdanarak.

"Yanamayacağımız ateşe attın ikimizi de hadi bakalım sakinleş sakinleşebilirsen anasını satayım."

Bahar da her ne kadar yarım kalmışlık hissiyle mücadele veriyor olsa da Hamza Mahir'in aksi sesiyle kıkırdamıştı.

"Gül sen gül acısını çıkaracağım günler yakın nasıl olsa."

Bahar tam da gözlerinin içine bakarak konuşan adam karşısında utanarak gözlerini kaçırdı.
"Korkmalı mıyım?"

Kızı kendisine doğru çeken adam aldığı derin nefesi verirken olanca ciddiyetiyle yalnızca "Çok" demişti. 

Bahar'ın yutkunması için yetmişti de artmıştı bile tek kelimelik cevap.

On dakika kadar vakit geçmiş kimseden çıt çıkmıyordu. Sessizliği bozan her zamanki gibi Bahar olmuştu.

"Ne düşünüyorsun?"

Başını tam da kocasının kalbinin hizasına yaslamış onun iyi olduğunu bilmenin garantisiyle huzurlu hissediyordu.

"Hmm... Annelik senin vücuduna çok yakışmış."

Bahar utanıyordu falan ama bunları duymak içindeki çekimser noktalara çok iyi geliyordu. 

Daha bu sabah kendini aynada incelerken memnuniyetsiz gözlerle süzen kendisiydi fakat Hamza Mahir böyle net bir şekilde konuşunca kendi gördüğüne değil de onun söylediğine inanmayı tercih ediyordu. 

Hani derlerdi ya kendi gözlerime mi inanayım senin söylediğine mi diye. İşte genç kadın tam olarak ikincisini seçiyordu. 

Evet belki mantıklı değildi insanın önceliğini kendine değil de bir başkasına vermesi ama Bahar da mantıklı olduğunu iddia etmiyordu zaten.

En son aralarına aylarca mesafe giren ayrılıklarında kendi duyduklarına inanmayı tercih edip adama söz hakkı vermemişti de ne olmuştu? 
Bazen görünenle aslolan bambaşka olabiliyordu demekki.

Bahar haklı olduğu noktanın elbetteki farkındaydı. Hatta o gizemi henüz çözebilmiş de değildi ama artık emin olduğu bir şey vardı ki Hamza Mahir kendisini kendinden önce düşünen bir adamdı. 

O babası gibi değildi yarı yolda bırakmazdı. 

Artık biliyordu Hamza Mahir ölüm onları ayırana değin ellerinden tutmaya devam edecekti. 

Geçen onca zamansa belkide ölümün yalnıza fragmanıydı. Neredeyse ellerinden kayıp gidecekti sevdiği adam haberi dahi olmadan.

"Hiiih Mahir hani herkesi kahvaltıya çağıracaktın ama ya!"

Adam ya sabır çekerek arkasını dönüp yatmaya devam etti. Bir taraftan da homurdanıyordu.
"Ulan konudan konuya başım döndü bir uslu dur artık."

Yine çok konuşan Bahar olmuştu aman ne kadar güzel!

"Ama tamam dedin Mahir hadi kalk ara lütfen."

Ses gelmemişti.
"Mahir?"

Biraz sonra homurdanarak kalkan Gümüşpala Bahar'ın yüzüne ciddiyetle bakıyordu.

"Bir amacın var belli ama sonunda kendini üzeceğin işler çıkarırsan kızdırırsın beni haberin olsun."

Genç kadının kabullenişle başını sallamasının ardından Yiğit Ali ve Nejat'ı arayıp kahvaltıya gelmelerini söyledi Hamza Mahir.

Bahar kendine çekidüzen verdikten sonra aşağıya inmişti. Mutfağa girdiğinde Hafize hanım çoktan kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı bile.

"Günaydın kuzum."
Kadının sevgi dolu sesinin aksine Bahar'ın ki mesafeli çıkıyordu.

"Günaydın. Kahvaltıyı hep birlikte yapacağız ona göre hazırlayalım."

Bir yandan da kendisi tezgahta duran domates ve salatalıkları doğramaya başlamıştı.

"Yapalım tabii kızım çok şükür sen geldin bu ev yeniden cıvıldamaya başladı."

Hafize hanıma mesafeli durmak da kolay iş değildi. Geldiği günden bu yana anne edasıyla hep destek olmuştu kendisine fakat ufacık bir mesaj yollamak yada bir telefon etmek bu kadar mı imkansızdı? En çok o şahitti bu evde yaşanılanlara, kocasına ne çok bağlandığına.

Kırk beş dakika içinde salondaki büyük masaya hazırlanan kahvaltıda bir kuş sütü eksikti. Zeliha hanım ve Esra'nın da uyanmasıyla oldukça zengin bir sofra kurmuşlardı kadınlar.

"Ben paşalara bakmaya gideceğim hem belki uyandılarsa aşağıya indiririm severiz biraz."
Esra'nın söyledikleri üzerine daldığı düşüncelerden sıyrılan Bahar, genç kızın duraklamasına sebep olan cümleyi kurdu.

"Uyuyorlar Esra gitme şimdi ses olmasın."

Ablasından böyle bir şey beklemeyen Esra afalladıysa da çabuk toparlanıp kafasını sallayarak çalan kapı için salona doğru geçti.

Leyla, Nejat ve Yiğit Ali gayret şen şakrak bir havada laflayarak salona girdiler. 

Leyla kısaca Hamza Mahir'e selam verip mutfağa geçerken genç adamlar ağabeylerinin yanında doğru ilerlediler.

"Günaydın abi bakıyorum yine ziyafet var valla seni evlendirmemiz son yılların en karlı işi oldu."
Yiğit Ali'nin söyledikleri adamları güldürmüştü.

"Koçum yakında senin evde de ziyafet sofraları kurulur hiç meraklanma."
Ağabeyinin cümlesine Yiğit Ali'den itiraz gecikmedi.

"Abi Allah korusun deme öyle şeyler ben ziyafetin olduğu yere gelirim hiç problem değil."

Nejat ise Yiğit Ali'nin evliliğin imasından bile köşe bucak kaçışını keyifle izliyordu.
"Lan başımıza mı kalacaksın verelim birine git artık."

Nejat'a ters ters bakan genç adam alınmış gibi söylendi.
"Ne oldu paşam rahatsız ettik heralde? Leyla'yı bilmesem o istemiyor diyeceğim de mevzu senin iyice hanım köylü olman."

Nejat'ın damarına da ufaktan dokunup geçmeyi ihmal etmemişti Yiğit Ali.

"Seni de göreceğiz koçum."
Hamza Mahir'in alayla söylediği cümle üzerine Yiğit Ali artık emindi ikiye bir kalmıştı.

"Abi ben tek eşli olacak adam değilim valla üzerime oynuyorsunuz şu an ya."

Elinde çay tepsisiyle içeriye giren Esra duyduklarıyla bir anlığına kalakalmıştı. Erkek muhabbetinin içine istemeden dahil olmuş Yiğit Ali'nin ipe sapa gelmez fikirlerinden birine daha tanıklık etmişti!

"Masaya geçerseniz abi çaylar soğumasın."

Üç adamın da başı sesten tarafa doğru çevrilmiş, Hamza Mahir başıyla Esra'yı onaylayıp ayaklanmıştı. 

Genç kızın yanından geçerken bir anlığına da olsa gözgöze gelen Yiğit Ali herhangi bir şey söylemeden masadaki yerine oturmuştu.

Biraz sonra mutfaktaki kadınlar da salona gelmişlerdi Sevde hanım ile Hafize hanımın da oturmasıyla tüm aile tastamam olmuştu.

Bahar ses çıkarmadan etrafındaki insanları izlerken gördüğü manzara oldukça keyifliydi. Herkes halinden bir hayli memnun görünüyordu. 

"Daha fazla savaşma tabağındakilerle de ye hadi."

Hemen yanında masanın baş köşesinde oturan Hamza Mahir usulca eğilmiş yalnızca kendisinin duyabileceği şekilde konuşuyordu.

"Canım yemek istemiyor pek."
Çatalına taktığı salatalığı neredeyse boş olan tabağında gezdirmekte meşguldü genç kadın.

"Aslanlarım aç mı kalsın?"

Neydi Bahar saklama kabı falan mı?

"İşin gücün aslanların Bahar kim ki zaten?"
Ağzının içinden homurdanmalarına belli belirsiz sırıtan adam masadaki kahvaltılıklardan kızın tabağına aktarırken herkes şaşkın bakışlarını çiftin üzerinden çekmeye çalışıyordu.

Yiğit Ali ve Nejat ağabeylerinden bir ilk görmenin şaşkınlığı içindelerken Esra ve Leyla'nın gözlerinden kalpler çıkıyordu adeta.

Barış anlaşmasına en çok sevinenler ise şüphesiz aile olmanın ne denli önemli olduğunu bilen evin büyükleriydi. Günlerdir aralarında soğuk rüzgarlar estiği apaçık belli olan çiftin ortak bir noktada buluşabilmiş olmaları günün sevindirici haberiydi.

"Dün ben bir şeyler öğrendim."

Kahvaltılar yapılıp keyif çayları içilirken kahvaltı süresi boyunca sessizliğiyle göze çarpan Bahar'ın konuşmaya başlamasıyla herkes dikkatini o tarafa vermişti.

"Aylarca yabancısı olduğum bir memlekette kendi ayaklarım üzerinde durmaya çabalayıp, karnımda üç tane bebekle kendimce yeni bir hayat kurmaya didinirken ve de hayatımda hiç çekmediğim kadar çok acı çekerken meğerse perde arkasında her şey bambaşkaymış. 

Mahir yanıma gelemeyecek kadar uzaklardaymış.Üstelik tam üç aylık bir mesafe."

Genç kadının gerçekleri öğrendiğini anlayan aile bireyleri mahçubiyetle bakıyorlardı genç kadına. 

Yaptıklarının yanlış olduğunu biliyorlardı fakat böyle olması gerektiği için yapmışlardı onlarda. Yoksa bile isteye nasıl yakabilirlerdi Bahar'ın canını?

"Yiğit Ali, Nejat..."

İki genç adam da başlarını çevirip pürdikkat genç kızın ağzından çıkanlara odaklanmışlardı.

"Ben sizi kısacık bir zamanda abi yerine koydum. Sorgulamadım, kızmadım, neden bile demeden kabullendim sizi ama şimdi soruyorum neden?"

Ağızlarını açacak olduklara sırada Bahar tarafından engellendiler.

"Duymak istemiyorum çünkü Mahir bugün burada oturuyor olmasaydı mantıklı sebeplerinizin hiçbirinin bir önemi kalmayacaktı."

Kızın kırgın gözleri iki adamın da yüreğini cız ettirmişti.

"Zeliha sultan hani ben senin kızındım? Peki ya Esra senin ablan değil miydim? Konya'dan kalkıp yanıma gelmek çok mu zor oldu sizin için? Yerimi bilmediğinizi düşünüyordum ama siz bile bile beni bir başıma bırakmışsınız."

Zeliha hanım acıyla yutkundu. Nasıl sözlerdi bunlar? Hiç ister miydi Bahar'ını yalnız bırakmak, aylarca onun da ciğeri yanmamış mıydı?

Esra ise elindeki çay bardağını bile zar zor bırakmıştı masaya. 

Bahar bu seferde başını Leyla ve Hafize hanımdan yana çevirdi.

"Hafize teyze benim buradaki hayatımın en yakın tanığıydın sen. Hem annelik hem ablalık ettin bana hiç mi demedin Bahar orada kahroluyordur söyleyelim gerçekleri diye? Bir daha görmezse hiçbirimizi affetmez diye hı Leyla sen de mi anlayamadın beni? Oysa en iyi sen anlarsın diye düşünürdüm."

En son sıra Sevde hanıma geldiğinde herkesin boynu bükülmüştü.

"Sevde teyze hadi gözlerinden ırak olunca gönüllerinden de ırak olmuşum diyelim ama ben sekiz ay senin omzunda ağladım. Hiç mi için acımadı, hiç mi demedin ne olacaksa olsun bu kızın şu halinden daha iyidir diye? Nasıl zamanlar geçirdiğime en çok sen şahit oldun. Ben zannettim ki gerçekten yoldaş olduk birbirimize ama sen bana yalnızca bakıcı olmuşsun çocuk gibi oyalayıp durmuşsun."

Bahar'ın sesi öyle katı ve itiraz kabul etmez çıkıyordu ki kimse ağzını açıp bir kelime dahi edememişti. Zaten sakinleşmeden asla konuşulamayacak gibi duruyordu. 

"Şimdi her şey yoluna girdi artık keyif vakti öyle değil mi? Nasıl olsa tüm kötü zamanlar arkada kaldı."

Gözleri masadaki herkesin üzerinde gidip geliyordu.

"O öyle basit değil işte. Gözünüz görmedi diye gönlünüz katlandı belli ki ama benim yaşadığım acı her gün ruhuma geri dönüşü olmayan yaralar açtı. Ben şimdi nasıl eski Bahar olacağım, nasıl güveneceğim aileme söyleyin bana? İçimdeki size olan bu güveni almaya ne hakkınız vardı?"

Usulca ayağa kalkıp devam etti.

"Zor zamanlarımda olmayan kimseyi evimde istemiyorum."

Ardından yukarıya oğullarının yanına gitmek üzere ayaklandı genç kadın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14