GÜMÜŞPALA-31

Keyifli okumalar♥️

Bahar şaşkınca karşısındaki adama bakıyordu. 

Haftalar önce birlikte bir yolculuğa çıkmışlardı ve genç kızın hayallerinin peşinden gidebilmesi için desteğini bir an olsun bile esirgememişti Ercüment. Yalnız başına belki de cesaret edemeyeceği İstanbul macerası genç adam sayesinde daha bir ulaşılabilir olmuştu. Başlarına gelen malum olaylardan sonra maalesef ki ayrı düşmüşlerdi. 

Bu ayrılık iki genci de muhakkak ki üzmüştü fakat ortada bir gerçek vardı ki daha fazla üzülen taraf Ercüment olmuştu.

Genç adam yıllardır Bahar'ı uzaktan sevmeye mahkum olmuştu. Onun içindeki aşk günden güne büyürken biliyordu ki genç kız onu yalnızca arkadaşı olarak görüyordu. 

Bahar'ın ortadan kaybolmasından sonra yalnızca bir defa telefonda konuşabilmişler kısacık bir an da olsa sevdiği kızın sesini duyabilmişti. 

En azından iyi olduğunu duyduğu için rahat bir nefes alacağı anda telefondan gelen öfkeli ses Bahar'ın kocası olduğunu iddia etmiş Ercüment'in yüreğini ateşe vermişti. 

Daha sonra televizyon ve internet haberlerinde gördüğü bir restorant çıkışı görüntülerle Bahar'ın yanındaki kocası olduğunu iddia ettiği adamı tanımıştı. 

Genç kızın Gümüşpala'nın yanında zorla mı yoksa kendi rızasıyla mı kaldığını bir türlü anlayamıyor sürekli bunu düşünüyordu Ercüment. 

Söylenenlerin gerçek olup olmadığını anlamak için her gün Zeliha hanıma uğruyor ağzından laf alabilme umuduyla ayak üstü sohbet edip gidiyordu. Yaşlı kadın herhangi bir bilgi vermemeye yeminli gibi şu güne kadar tek bir laf etmemişti. 

Hiç ummadığı bir anda Bahar'ı kanlı canlı karşısında görmenin şokuyla kalakalmıştı genç adam. 

"B-Bahar"

Ne diyeceğini ve de ne yapacağını bilmez halde kızın yüzüne bakıyordu. Anlık duraksamanın ardından hızlıca kıza sarıldı. 

"İyisin değil mi? Nasıl endişelendim senin için? Bir daha göremeyeceğimi düşündüğüm zamanlarda nasıl kahroldum Bahar." 

Ercüment o kadar heyecanlı heyecanlı konuşuyordu ki sıra gelip de Bahar ağzını dahi açamamıştı henüz.

"İyiyim ben Ercüment bak bir şeyim yok."

Ercüment kızdan biraz uzaklaşarak yüzüne baktı ve yineledi.

"Gerçekten iyisin değil mi? Bir şey yaptı mı o adam sana?"

Anlaşılan o ki Ercüment genç kızın kendi başına geldiğini düşünüyordu ve Hamza Mahir'in içerde olduğundan bir haberdi. 

Hamza Mahir ile Ercüment yüzünden yaptıkları o büyük tartışma hemen gözünün önüne gelen Bahar belli etmemeye çalışsa da panikledi. 

"Ercüment benim için endişeleneceğin bir şey yok bak gerçekten ama yalnız gelmedim ve Mahir seni burda görmesin rica ediyorum git lütfen." 

Kaç yıllık arkadaşını kovar gibi göndermeye çalışmak Bahar'ı hem çok mahçup etmiş hem de utandırmıştı. 

Yıllardır ayağı taşa takılsa bıkmadan usanmadan yanında olurdu genç adam. Bahar gel demese de gelirdi. Şimdi böyle söylemek zorunda olmak üzüyordu genç kızı. 

"O adam burada mı? Seni bırakmaya mı geldi? Bir şey söyle Bahar ne işi var o herifin burada?" 

Bahar sık sık içeriye doğru bakıyor gelen giden var mı diye kontrol ediyordu. Biliyordu ki Ercüment'in Mahir karşısında hiç şansı yoktu. 

"Ercüment sen olayın ciddiyetini anlamıyorsun uzun uzun anlatacak vakit yok nolur git."

Kızın panikle ve hızlı hızlı konuşması üzerine genç adam uzanıp ellerini avucunun içine aldı. 

"Bahar ben kimseden korkmuyorum senin için her şeyi göze alıyorum neden anlamak istemiyorsun? Daha ne kadar görmezden geleceksin aşkımı? Hem o adam kim ki beni senin evinden kova..."

Ercüment'in sesi holden gelen tok sesle bölündü.

"Kocası"

Bahar'ın ellerini kurtarıp geri çekilmesiyle olduğu yerde buz kesmesi bir olmuştu. Hamza Mahir'e yalvaran gözlerle bakıyordu fakat adam sakin tavırlarla Ercüment'e doğru geliyodu. Gözünü genç adamın üzerinden ayırmazken bu hali Bahar'ın daha çok ürkmesine sebep oluyordu çünkü onu az da olsa tanıyorsa çok öfkeliydi şuan.

Gümüşpala az evvel karısına ilanı aşk eden Erciment'in dibine kadar yaklaştı. Fiziksel olarak üstünlüğü ben buradayım diye bağırırken, tavırlarıyla kurduğu psikolojik üstünlükten bahsetmek bile istemiyordu Bahar.

"Demek kılkuyruk Ercüment sensin."

Ortamın tansiyonu her saniye daha da yükselirken genç kız ağzını açtığı an kocasının daha yüksek frekansta patlayacağına emindi. 

"Bahar'ı zorla yanında tutamazsın!" 

Ercüment adamın tavırlarından yansıyan mesajı oldukça iyi idrak etmişti fakat karşısında Bahar varken iddialaşmaktan kendini alıkoyamıyordı. 

"Öyle mi?" 

Hamza Mahir karşısındaki adamı hesaba almayan bir tavırla sorup devam etti. 

"Gel al lan!" deyip iki yakasından kavradı ve yukarıya doğru kaldırıp tam burnunun üzerine kafa attı. 

Darbenin sertliğiyle yere yığılan Ercüment'in burnundan oluk oluk kan akarken Bahar'ın ağzından istemsiz bir çığlık yükseldi. 

Bahar'ın sesine içerdeki herkes ayaklanıp koşturarak gelirken karşılaştıkları manzara hepsini şoke etmişti.

Bahar'ın kapıyı açmaya gidip bir türlü gelmemesi üzerine Hamza Mahir ayaklanmış kıza bakmak istemişti. Esra'nın ben bakarım demesi kayıtsız kalmış bizzat kendisi baş köşeden kalkıp kızın arkasından gitmişti. Adamın bu tavrı herkesi açıktan olamasada bıyık altından gülümsetmişti. 

Kahvaltı etmek için çiftin gelmesini bekleyen ahali homurdanmaya başlamıştı ki Bahar'ın çığlığı ile başta Nejat ve Yiğit Ali olmak üzere alelacele yerlerinden kalkmışlardı. 

Ağabeylerinin öfkelenince gözünün döndüğünü iyi bilen iki genç adam müdehale etmenin yersiz olduğunu biliyorlardı. 

Gözleri önünde arkadaşının dayak yemesine yüreği dayanmayan Bahar ise Hamza Mahir'e yalvarıyor bırakması için dil döküyordu habire. Adamdan herhangi bir reaksiyon alamadığı için kolundan tutup durdurmak istediği sırada Nejat engeline takıldı. Kızın kolundan tutmuş kesinlikle bırakmıyordu. 

"Yenge bir dur Allah aşkına öfkeden gözü bir şey görmüyor baksana tersine falan gelirsin dur şöyle kenarda."

İyi Bahar dursundu bu iki kazık kadar adam dursundu Ercüment'i Mahir'in elinden kim alacaktı?

Ercüment de hiç canının kıymeti yokmuşcasına hala efeleniyor adamı daha da köpürtüyordu. 

Kadınlar da bir yandan Yiğit Ali ve Nejat'a yalvarıyor Erciment'i Hamza Mahir'in elinden almalarını söylüyorlardı fakat onların yaptığı tek şey kadınların olaydan uzak durmasını sağlamaktı.

"Nejat görmüyor musun dağıttı çocuğun yüzünü?" 
Tekrar bağırmaya başladı Bahar. "Mahir dur artık dur ölecek görmüyor musun Allah kahretsin dur artık!" 

Sesi sonlara doğru daha yükselmiş en nihayetinde kendini duyurmayı başarabilmişti.

Gümüşpala Ercüment'in gözlerinin içine bakarak korkunç bir ses tonuyla konuştu.

"Lan bir daha ağzından Bahar adı çıkarsa sikerim. Duydun mu?" 

Ercüment'in konuşmaya mecali kalmamış gibiydi. 

"Duydun mu lan?"

Gözünün feri sönmüş olan genç adam usulca başını sallanmakla yetindi. 

Hiç de kibar olmayan bir şekilde adamı yere bırakan Hamza Mahir Bahar'ın elinden tuttuğu gibi içeriye girdi.

Onların içeriye girmesinin ardından kadınlar koşarak Ercüment'in yanına gittiler. Zeliha hanım kafasını kucağına koyarken içler acısı haldeki oğlana kederleniyordu.

"Eli kırılmayasıca nasıl vurdu sana böyle? Ahh be oğlum cürmüne bakmadan ne diye dayılanırsın? İyi mi oldu böyle şu haline bak?"

Esra ve Leyla koşarak içerden su dolu bir kap ve temiz bez getirmişlerdi. Eli yüzü kan revan içinde kalan adamı bir parça düzeltebilmek adına.

"Leyla!"

Nejat'ın sesiyle hopladı genç kız. Oturduğu yerden başını çevirdi.

"Geç çabuk içeriye ne işin var burda!"

Leyla'nın şuan isteyeceği en son şey Nejat'ın öfkesini üzerine çekmekti. Ortam zaten çok gergindi ve bir gerginlik de kendilerinden çıksın istemiyordu. Mecburen elindeki bezi bırakıp ayağa kalktı. 

"Zavallı adam çok kötü olmuş Nejat bey yüzündeki kanlarını da mı silmeyelim?" 

Nejat sabır diler gibi derin bir nefes aldı. Yine 'bey' olmuştu iki saniyede.

"Geç sen geç göstereceğim ben sana beyi!" diye homurdandı.

Tam o sırada Hamza Mahir göründü ve doğrudan dış kapıyı açıp güvenliğe seslendi. Adam görür görmez koşturarak geldi. 

"Buyur beyim bir emriniz mi var?"

Yerde yatan Ercüment'i göstererek "Al götür şunu gözümün önünden." dedi. 

Zeliha hanım kendi evinde idareyi elinden kaybetmiş yalnızca verilen kararları izleyebiliyordu. İşte o an Bahar'ın bunca zamandır ne demek istediğini daha iyi anladı. Bu denli hükmeden bir adama karşı durmak neredeyse imkansızdı. Kimse gık diyemiyordu. O kadar kişiydiler biri de ağzını açıp napıyorsun diyememişti. 

Adam Ercüment'i zar zor sırtlamış arabaya bindirip götürmüştü. Kapıyı kapattıkları sırada Hamza Mahir'in otoriter sesi yeniden duyuldu.

"Herkes masaya kahvaltı yapılacak."

Yeniden içeriye girdiklerinde Bahar kimseyle ilgilenmiyor kendisine ayrılan yerde oturuyordu.

Esra herkesin çayını yenileyip elinde tepsiyle gelmişti. Kimseden çıt çıkmıyor herkes sessizce kahvaltısını yapıyordu.

Hiçbir şey yemeyen Bahar hala sakinleşebilmiş değildi. Kocası olacak bu canavar adam çocuğu haşat edene kadar dövmemiş gibi oturmuş kahvaltı yapıyordu. 

Biliyordu ki Zeliha sultan sırf damadıyla yeni tanıştığı için araları daha dün bir bugün ikiyken açılmasın diye ses etmiyordu. 

Midesi bir şey alacak halde değildi iştahı tamamen kaçmıştı. Tam kalkacağı sırada masanın altından Hamza Mahir tarafından engellendi.

Al işte yine aynısını yapıyordu. Onun sınırlarından çıktığı an duvar gibi bir adam oluyor zorbalaşıyordu.

Biraz sonra kendisi de kahvaltısını bitirmiş olacak ki Bahar'ı yukarı katı işaret edip kalktı. Masadakilere kısaca afiyet olsun diyip yukarı yöneldi.

Bahar yarım yamalak içtiği çayını masaya bırakıp adamın arkasından odaya gitti. İçeri girdiğinde Hamza Mahir elleri ceplerinde sırtı dönük dışarıyı izliyordu. 

Genç kız sinirli olduğunu belli edercesine kapıyı çarptırarak kapattı.

"İçin rahatlamıştır heralde çocuğun ağzını burnunu kırınca?"

Hala kendisine bakmayan adam aceleci olmayan bir tavırla yüzünü döndü. 

"Bu kadarla bıraktığıma dua etsin."

Bir de böyle emin emin konuşmuyor muydu sinirden yüzünün ortasına yumruğu çakası geliyordu genç kızın.

"Ya sen bir insana nasıl öyle acımasızca vurabilirsin Mahir aklım almıyor?" Sakinleşmek ister gibi durup devam etti. "Allahım! ... Hayır sen böyle adam dövmeyi nerden öğrendim anlamıyorum ki! O nasıl vurmak?"

Gümüşpala kısa süreli; hızlı ve sesli bir nefes aldı ardından konuşmaya başladı.

"Sen önce elinin o itin avucunda ne işi vardı onu söyle bana?"

Tane tane konuşmasına rağmen sesi oldukça ürkütücü çıkıyordu.

"Neyi açıklayacağım ya duymadın sanki söylediklerini! Ben mi onun elini tuttum sanki bir anda oldu işte abartma."

Açıklama yapmayı reddederken bir taraftan da aslında tam olarak onu yaptığının farkında değildi Bahar. Farkında olmayışının sebebi ise karşısındaki delici gözlerdi.

"Abartma öyle mi? Yok bir de boynuna sarılsaydı bari piç."

Genç kız duyduklarıyla gözlerini kaçırırken bu durum Hamza Mahir'in gözünden kaçmamıştı. 

Kızın yanına doğru adımlayıp çenesinden tutup kaldırdı. Israrla gözlerini buluşturmayı reddeden Bahar mecbur kalmıştı. Durumdan emin olan adam tıslayarak konuştu.

"Öldüreceğim lan onu! Ne demek benim kadınıma sarılmak?"

Söylenenler üzerine tepesi atan genç kız bağırmaya başladı.

"Senin kadının öyle mi? Tabi canım senin olan bir şeye nasıl olur da biri dokunur değil mi? Önemli olan sensin çünkü nasıl unuturum!"

Bahar'ın ses tonu Hamza Mahir'in yeterince yükselen sinirlerini daha da tetikliyordu.

"Ulan Bahar ulan..." Sakinleşmeye çalışır gibi bir hali vardı elleriyle saçlarını çekiştiren adamın. 

"Lan tek önemli şeyin sen olduğunu daha nasıl anlatayım ben sana!" 

Onun da sesi eski sakinliğini ve tonunu kaybetmiş gibiydi. 

"Arkadaşlarımı dövmeyerek başlayabilirsin mesela!"

İnsanlara rezil olmamak adına daha kısık sesle adama sitem ediyordu Bahar. Biraz önce öfkeyle kurduğu cümleye aslında içi gitse de yumuşamamak için kararlıydı. 

"Kızım bak o herif sana ilanı aşk etti ben onun nefesini kesmedim. İki saattir neyin dırdırını yapıyorsun sen?"

İkisi de konuşuyordu dırdır yapan Bahar oluyordu aman ne kadar güzel!

"İyi ben daha fazla dırdır edip sizin başınızı şişirmeyim hünkarım!" diyip kapıya yöneldi. 

Arkasında burnundan soluyan bir Hamza Mahir bırakarak.

Genç kız aşağıya indiğinde ortalıkta kimse görünmüyordu. Mutfağa girdiğinde Zeliha hanımın sarma sardığını gördü. 

"Herkes nerde?"

Kızın sesiyle kafasını kaldıran yaşlı kadın hiçbir şey olmamış gibi akşama yaptıkları planı anlatıyordu.

"Yiğit oğlum akşama çiğköfte yapacak. Bahar'la Esra pek sever deyince çocuk da yapayım ben dedi sağolsun. O ikisini markete yolladım. Leyla'yla Nejat da ortalıktan kayboluverdiler."

Bahar yaşlı kadının duyamayacağı şekilde ağzının içinden homurdandı. 
"Allah bilir kızı hangi tenhaya çekti o çakal Nejat."

Yiğit Ali yüzünden çakal lafı Bahar'ın da ağzına dolanmıştı.

"O Yiğit Ali de öyle bir çiğköfte yapmakla falan kendini affettiremez. Yalvardım resmen de yardım etmedi öküz!"

Zeliha hanım Bahar'ın bu fevri çıkışlarına alışıktı.
"Kuzum sen kocanı görmedin herhalde. Vallahi ben kimseye kızamam cesaret edip de yanına yaklaşamadı diye."

Kadıncağız bilmiyordu tabii esas meselenin cesaret olmadığını. Basbayağı onlar da istemişti Ercüment'in dayak yemesini. 

"Aman senin de iki gündür tanıdığın adamlar pek kıymetli olmuşlar Zeliha hanım."

İyice pabucu dama atılmıştı.

"Hadi ordan kıskanç. Neyse sen bırak onları da kız sen bu adama yukarıda car car bağırdın bir ton. Sen ne cesaret dikleniyorsun öyle?"

Bahar omzunu salladı. "Zeliha sultan bırak allasen hala çok sinirliyim zaten."

Anlaşılan iki dik birbirini bulmuştu. Mevlam asi kuzusunun dişine göre birini vermişti ama birbirlerinin boğazını sıkıp atmazlardı inşallah.

"Ben bahçeye çıkıyorum sakinleşeyim biraz."

Bahar mutfaktan çıkarken Zeliha hanım da arkasından sesleniyordu.

"Kızım yağmur yağacak dışarıya çıkma öyle incecik."

Ohoo duyan kimdi ki?

Bahar bahçede hava alırken gerçekten de biraz sonra yağmur yağmaya başlamıştı. Üşümüştü fakat içeriye de girmek istemiyordu genç kız. Temiz hava sinirlerini yatıştırırken bir taraftan da ıslanıyordu. Zeliha hanım ne kadar seslendiyse de inat etmiş içeriye girmememişti. 

Kadıncağız uyarmış olmamış, sevmiş olmamış, kızmış olmamış bir türlü içeriye girmesine ikna edememişti.

Merdivenlerden inen Hamza Mahir'i görünce ona seslendi.

"Hamza Mahir oğlum Bahar bahçede inat etti girmiyor içeri çok da yağıyor bir bakıversen."

Bu kız Hamza Mahir Gümüşpala'nın imtihanıydı. Adam bunu çok iyi biliyordu. 

Kadını onaylayıp dışarıya çıktı epey de yağıyordu dışarısı.Konya da sonbahar iyiden iyiye kendini gösterir olmuştu.

Dışarıdaki bankta oturan kıza doğru ilerledi. Dibinde durdu fakat Bahar ısrarla kafasını çevirip bakmıyordu.

"Hasta olacaksın geç içeriye."

Genç kız kimse yokmuş ve de hiçbir şey duymamış gibi davranıyordu. 

"Nazlan güzelim nazlan illaki kucakta gideceksin anlaşıldı." diyerek kızı kucağına alıverdi adam. 

Yağmurun altında ıslanırlarken bir yandan da Bahar Hamza Mahir'in kucağında debeleniyordu. 

"Bırak beni Mahir küsüm ben hala sana!"

Adam dinlemediği gibi içeriye doğru çoktan harekete geçmişti bile.

"Benim iznim olmadan bana parmağının ucuyla bile dokunamazsın. İnsan haklarına aykırı bir durum anlayabiliyor musun acaba söylediklerimi?"

Kucağında debelenen kızla birlikte kapıdan giren adam yukarı merdivenlere doğru yönelirken Bahar hala çırpınıyordu.

"Rahat dur"

Hamza Mahir'in ağzından çıkan cümle genç kızı tanıştıkları ilk güne götürmüştü.

"O zaman da böyle demiştin."

Adam anlamazca sordu. "Ne zaman?"

Odaya girmişler Bahar'ı yere indirmişti.

"Seni ilk defa gördüğüm gün."

Hamza Mahir de hatırlamıştı ve aynı anda suratında bir tebessüm oluştu.

"Hmm demek konuşmalarımı aklında tutuyorsun."

Pesti yani doğrusu!

"Kurduğun tek cümle olduğu için olabilir mi o da iki kelimelik?"

Hamza Mahir'e kızın hırçınca kendine sataşıp durması komik geliyordu ama daha da öfkelendirmemek adına gülmüyordu.

"Sen benim yerime de konuşuyorsun ya güzelim."

Gülmüyordu ama tatlı tatlı damarına basmaktan da çekinmiyordu. Kızın bir şey söylemesine fırsat tanımadan tekrar kucağına alarak odanın içindeki banyoya yönlendirdi.

"Ben çok konuşmuyorum sen hiç konuşmuyorsun! Mahir ne yapıyorsun ya kendim soyunurum ben çıkar mısın?"

Adam kızın üzerindeki ıslak kıyafetleri kendi elleriyle tek tek çıkarıyordu. Üzerinde yalnızca iç çamaşırları kaldığında sıcak suyu ayarlamak için duşun suyunu açtı. Sonrasında ise Bahar'ı kolundan tuttuğu gibi suyun altına soktu.

"Sen iyice ele avuca sığmaz oldun." derken kendi üzerindekileri de çıkarıyordu.

"Hıh! Hiç boşuna soyunma seninle sevişmeyeceğim!"

Üzerindekileri çıkardıktan sonra kızın kapattığı duşakabini açıp içeriye giren adamın sesindeki vaat Bahar'ı günaha davet ediyordu.

"Adını bile unutturacağım sana."

Banyodan çıktıklarında yorgunluktan ölmüş bir adet Bahar vardı. Neredeyse çiğköfte yapılıncaya kadar uyumuştu ve Hamza Mahir'in istediği üzerine kimse uyandırmamıştı. 

Akşam yemeği vaktinde açlıktan kendi kendine uyanan kız aşağı indiğinde yemek masası hazır olmak üzereydi ve kadınların hepsi tatlı bir telaş içindeydi. 

Yiğit Ali arada sırf pisliğine çiğköfte yoğurduğunu bahane ediyor Esra'ya alnındaki terleri sildiriyordu. Genç kız oflaya poflaya Zeliha sultan dedi diye eli mahkum gidip paşazadenin terini siliyordu.

"Esra bir bardak su getir içim yandı burda."

Esra sinirle soludu. "Az ye de bir uşak tut artık ya!"

Yiğit Ali tam Zeliha hanıma dönmüş acınacağı sırada genç kız önce davranıp susturdu adamı.

"Tamam Allah'ın belası getireceğim sus yeter ki!"

Aralarındaki atışmaya şahit olan Bahar gülerek Leyla'nın yanına oturdu. 

"Naber Leyla görüşemedik bütün gün?"

Hamza Mahir içeriye giren karısına göz altından bakmış sonrasında Nejat'la muhabbet etmeye devam etmişti. Bahar da aynı şekilde çaktırmadan adama bakıp ikili koltukta yanına oturduğu Leyla'nın halini hatrını sormak istemişti.

"Haklısın pek odamdan çıkmadım açıkçası malum rezillikten sonra Yiğit Ali'nin ve senin yüzünüze bakmak pek kolay değil."

Bahar anlayışla gülümsedi. Leyla bilmiyordu ki birkaç saat önce kendileri küçücük banyoda ne rezillikler yapmışlardı. 

"Boşversene biz çoktan unuttuk. Ee aranız nasıl anlat hadi hemen."

Leyla Baharla konuşmayı tanıştıkları ilk günden beri çok sevmişti. Sanki kendi olayıymış gibi ilgiyle dinliyor ve tüm samimiyetiyle yardımcı olmaya çalışıyordu. 

"Yani aslında değişen tek şey Nejat'ın ellerini üzerimden bir türlü çekmiyor oluşu. O an her şeyi unutuyorum ama sonrasında kendimi basit bir kız gibi hissediyorum."

Bu duyguları Bahar'dan iyi bilen olamazdı herhalde.

"Durumunuzla ilgili herhangi bir şey söylemiyor mu peki?"

Leyla'nın gözleri anlık da olsa Nejat'a kaydı sonrasında Bahar'ın gözlerine baktı.

"O evde çalışan olmamı istemediğini ama yanında kalmamı istediğini söyledi geçen gün."

Anlaşılan Nejat beyin ağzından henüz evlilikle ilgili bir şey çıkmamıştı.

"Sen ne düşünüyorsun Leylacığım?"

Leyla'nın kafasının karışıklığı gözlerinden okunuyordu adeta. 

"Benim anlamadığım birkaç nokta var aslında kafamı karıştıran."

Bahar sorar gibi bakınca devam etti genç kız.

"Yani evet öpüyor beni falan ama çok da ileri gitmiyor mesela durduruyor kendini. Çalışanı olduğum için mi böyle davranıyor? Yani tamam çalışan olmayayım desem ilk fırsatta beni yatağa mı atmak isteyecek anlamıyorum."

Leyla için bu oldukça hassas bir konuydu hele ki yaşadığı travmadan sonra. Nejat onu ne olarak görüyordu anlayamıyordu. Aynı evde yaşayan ve yalnızca seks yapan iki insan mı olacaklardı yani? Eğer böyle ise Leyla duygusal olarak ağır bir çöküntüye girerdi. O nedenle şuan ki işi en azından onun korunağıydı.

"Nejat sinir bozucu abisi gibi fazlaca kapalı kutu." derken gözleri Hamza Mahir'i bulmuştu. 

Adamın da aynı anda kendisine bakmasıyla gözlerini kaçırdı Bahar. Bugün banyoda geçirdikleri o dakikalardan sonra henüz yüzüne bakmaya hazır değildi genç kız. Evet defalarca kere birlikte olmuşlarda fakat Hamza Mahir kızın sınırlarını hiç bu kadar zorlamamıştı. Gözü tekrar adamı bulduğunda yalnızca Bahar'ın anlayabileceği bir muziplikle sırıtıyordu. Yine gözlerini kaçıran genç kız olmuştu. 

Leyla'ya dönüp devam etti. "Şahsi fikrimi sorarsan Nejat sana karşı oldukça nazik davranıyor. Onun için çok değerli olduğunu düşünüyorum ben. Yalnız böyle bir birliktelik istese emin ol dünden razı tonla kadın var." 

Layla'nın gözlerinde bir kıvılcım görür gibi olunca gülerek devam etti. 

"Kız dur hemen adama öldürecekmiş gibi bakma lafın gelişi dedim."

Leyla oflayarak söylendi. 
"Ne yapayım bir de kıskançlık çıktı başıma çok lazımmış gibi."

Kadınlar kendi aralarında dertleşirken Esra ve Yiğit Ali de didişe didişe çiğköfteyi sonunda hazır edebilmişlerdi. 

Zeliha hanım herkesi masaya buyur etmiş sabahki talihsizliğin aksine neşeli bir akşam yemeği yeniliyordu. 

Ayranı çocukluğundan beri çok seven Bahar herkesten önce ikinci bardağını da bitirip üçüncü için bardağını uzattığı sırada Zeliha hanım kıza bakıyordu. 

"Bahar yavrum için yanmış senin kızım."

Zeliha hanımın cümlesi normal koşullar altında küçük bir çocuğa dahi söylenebilecek masumane bir anlam taşıyordu fakat yanında Hamza Mahir'in kulağına eğilip "Hala mı söndüremedik?" demesiyle ayran boğazında kalıvermiş ve bir öksürük tufanı alıp götürmüştü Bahar'ı dakikalarca.

Neyden sonra rahat bir nefes alıp kendine gelebildiğinde adama kötü kötü bakıyordu. 

Kızın utangaçlığını atıp yeniden gözlerinin içine bakmasını sağlayan Hamza Mahir'in ise keyfine diyecek yoktu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜMÜŞPALA-66

GÜMÜŞPALA - 1

GÜMÜŞPALA-14