GARD



  Aralarına kale duvarları örmüştü, kapılarını sıkı sıkıya kapatıp kilitlemişti ama nitekim o kapıları oraya koyan da kendisiydi. İsterse dümdüz duvarlar da örebilirdi. Kilitlilerdi fakat oradalardı. 

Bir şeyin ihtimalini sıfıra indirmeye kıyamamak o şeyden aslında vazgeçmemekti.  

Bu duvarların her biri kendini koruma iç güdüsüyle inşaa edilmiş birer gard idi. 

Oluşturulmalarının yolu da ‘sevmiyormuş gibi’ yapmaktı. En çok oraya bakmak istemek ama asla başını çevirip bakmamaktı.

 Sevmek eyleminin kendisinden de, seviyormuş gibi yapmaktan da daha zordu. Taşmasına izin verilmeyen engelleri zorlayan barajlar dolusu suydu. 

Neydi peki onu içinde tutmaya zorlayan?

Gönlüne küsmekti belki.

Karşısındaki kalbin sevgiden, kıymet vermekten ve merhametten bir haber olmasıydı. 

O daha çok seviyormuş gibi yapmaların insanıydı.

Kaçamak duygu ve eylemlerin profesyonel bir oyuncusuydu. 

Tam da burada yapıca olumlu anlamca olumsuz cümlelerden bahsedelim biraz da; ‘Seviyormuş gibi yapmak’ günümüz dünyasında sevmekten daha fazla rağbet gören bir tiyatro oyunuydu. 

Üç gün seviyormuş gibi yapıp dördüncü gün ‘gayba karışmak’ mesela.

Yapıca olumlu evet ama anlamca bir o kadar sığ ve yüzeysel.

Emek vermekten niye kaçınılırdı? Bencillikten mi yoksa korkaklıktan mıydı kaçak dövüşülmesi? İnsan bu denli hoyratça yaşamanın gönüllüsü olabilir miydi?

Tüm bu şahsi iç savaşları ve olgunlaşma süreçlerini bir kenara bırakalım. 

Seviyormuş gibi insanlarının en kuvvetli silahına yani yıkım kaynağına inelim. Empati yoksunluğu.

Ne denli zarar verdiğini hesap edememek, karşısındakinin duygularını yok saymak, üzülebileceğini umursamamak…

Empati perdesinin kapandığı sahneye ise alkışlar ve tezahüratlar eşliğinde görkemli 'acımasızlığı' çağıralım. 

O da ne? Biz çağırmadan çoktan gelmiş bile.  

Acımasızlığa teslim olunur muydu? Ondan ancak kaçılırdı.

O da öyle yapmıştı.

Kimdi peki bu ardına bakmadan kaçan?

Sahi tanıdık biri miydi?

                                                                                                                            B.


Yorumlar

  1. Kim neden sevdiğine saklar ve neden seviyormuş gibi yapar bilmiyorum ama karşısındaki insanı çok yaralar ve bunu bilmez seviyormuş gibi yapıp hayeller kurdurup sonra yüz üstü bırakmak çok can acıtır ve bundan kaynaklanır aslında o duvarlar bir daha hiç güvenemez ve sevemez

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de seviyormuş gibi yapan insanlardadır esas güven problemi? Yada büsbütün bir şımarıklık da olabilir.

      Sil
  2. Bazı insanlar korkaktır emek vermekten çabalamak tan ve bence sevilmekten gerçekten sevilmekten korkarlar o yüzden gerçek aşkı ve sevgiyi taşıyamazlar kaçak dövüşürler kaçarlar hemen çünkü devamını getirmeye sevmeye arkanda durmaya elini tutmaya yürekleri yetmez hatta bunu bize hayatımızdaki en önemli insan bile yapar baban...bir kere kızım demeye saçını okşamaya yüreği yetmez, eli gitmez seni hep yaralı,eksik büyütür hayata hep on adım geride gidersin onun yüzünden. Asıl olan şu bu hayatta baban bile seni sevmemişken kim sever ki gerçekten....

    YanıtlaSil
  3. Emek vermekten niye kaçınılır ;bencillikten.Çünkü sadece kendilerini düşünürler sedace kendisi vardır gerisi teferruat,herkes kendine amade olsun ister ama işler öyle yürümez karşı taraf karşılık görmek istediğinde ise korkaklık başlar.

    YanıtlaSil
  4. Kişi kendine bile yapar bunu

    YanıtlaSil
  5. Korkaklık ve bencillik...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ASYA

SOKAK LAMBASI